BIST 9.717
DOLAR 32,49
EURO 34,93
ALTIN 2.433,96
HABER /  POLİTİKA

Prag Büyükelçisi Egemen Bağış: Türkiye artık kimse için çantada keklik bir müttefik değil

"AB, Türkiye ile Gümrük Birliği anlaşmasını sonlandıramaz" diyen Prag Büyükelçisi ve eski AB Bakanı Egemen Bağış, "Türkiye artık kimse için çantada keklik bir müttefik değil" açıklaması yaptı.

Abone ol

Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ilişkileri inişli çıkışlı bir seyirde ilerlerken AB üyesi ülkelerin Türkiye’ye karşı tutumları da farklı nitelikler taşıyor. Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı AB’yi harekete geçirmeyi hedefleyen adımlarını Egemen Bağış, Sputnik’e değerlendirdi.

Türkiye ile Ege ve Doğu Akdeniz’de gerilim yaşayan Yunanistan, AB’yi, Türkiye’ye çeşitli hamleler yapmaya zorluyor. 20 Kasım’da medyaya yansıyan haberlere göre; önce Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın, Avrupa Komisyonu'nun Genişleme Başkanı Oliver Varhelyi'ye yazdığı mektubun ayrıntıları ortaya çıktı. Bu mektupta, Dendias’ın, AB’nin Türkiye'yle olan Gümrük Birliği anlaşmasını sonlandırmayı değerlendirilmesini talep ettiği belirtildi. Dendias ayrıca Almanya, İspanya ve İtalya'daki mevkidaşlarına da mektup yazarak, Türkiye'ye askeri teçhizat ihracatını askıya alma çağrısında bulundu.

Bağış’ın Sputnik’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle oldu:

Gümrük Birliği anlaşması Türkiye için ne ifade ediyor?

Gümrük Birliği, Türkiye ekonomisi için rekabetçiliğe geçişte önemli bir rol oynamıştı. Türk sanayisinin kendini geliştirmesi, araştırmaya bütçe ayırması, dünya ekonomilerinde rekabet edebilirliği açısından Gümrük Birliği’nin önemli katkıları oldu. Ama 90’lı yılların anlayışıyla yapılan Gümrük Birliği anlaşması, bugün, büyüyen ve farklı bir ligde oynayan Türkiye için dar gelen bir üniforma gibi. Gümrük Birliği anlaşmasının gözden geçirilmesi, uzun süredir Türkiye’nin AB üyesi ülkelerden beklentisi ve çağrısıydı. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’nin AB üyesi ülkelerle ticareti her geçen yıl azalsa da önemli bir kısmını teşkil ediyor. Türkiye, uluslararası ticaretinin neredeyse yarısını AB üyesi ülkelerle yapıyor. Daha da önemlisi ülkemize gelen küresel sermayenin büyük çoğunluğu AB üyesi ülkelerden. Ama bu tek taraflı bir ilişki değil. Gümrük Birliği ilişkisi sadece Türkiye’ye kazandırmamış, Gümrük Birliği içerisindeki diğer AB üyesi ülkelere de çok önemli kazanımlar sağladı. Türkiye pazarına girebilmelerine, Türkiye üzerinden de çok daha geniş coğrafyalarda ürün ve hizmetlerini satabilmelerine yardımcı oldu. Onun için Türkiye’yi Gümrük Birliği üzerinden cezalandırmaya kalkmak aslında AB’nin kendi ayağına sıkması, kendi çıkarlarına zarar vermesi, eskilerin tabiriyle abesle iştigalden başka bir şey olmaz.

AB, Türkiye ile Gümrük Birliği anlaşmasını sonlandırabilir mi?

Hayır. AB, Türkiye ile Gümrük Birliği anlaşmasını sonlandıramaz. Çünkü AB’nin çıkarları buna izin vermez. AB, tek bir ülkenin ya da tek bir liderin kaprisleriyle yönetebilecek bir kurum değil. Bugün 28 üye ülkenin oy birliği ile böyle bir anlaşma sonlandırılabilir. Böyle bir oy birliğini de bulmak pek mümkün değil. Çünkü dediğim gibi bugün AB’nin lokomotifi konumundaki Almanya’nın Türkiye ile olan ticari az bir rakam değil. AB’nin içinde Türkiye’yi en çok eleştiren ülkelerden biri olmasına rağmen Fransa’nın ya da Hollanda’nın ya da Avusturya’nın ya da Belçika’nın ya da İsveç’in ticareti küçümsenecek rakamlar değil. Büyük bir onur duyarak ülkemizi temsil ettiğim Çek Cumhuriyeti’nin Türkiye ile yıllık ticaret hacmi 3,5 milyar dolar civarında. Bu ülkeler açısından Türkiye önemli bir pazar, daha da önemlisi çok daha önemli pazarlara ulaşım için önemli ve güvenilir bir güzergâh. Yunanistan, özellikle geçen Pazar günü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde seçmenin demokratik iradesini ortaya koymasından doğan rahatsızlığıyla nereye savrulacağı ve saldıracağı belli olmayan bir ruh hali içerisinde olabilir. Ama AB üyesi ülkelerin bu ruh haline prim vermesini ben asla beklemem. Çünkü kendi çıkarları ona müsaade etmez.

Türkiye ve AB ilişkilerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Türkiye ile AB ilişkilerinin geleceği; karşılıklı çıkar, karşılıklı ihtiyaç ve karşılıklı özverili diyalog ile gerçekleşmek durumunda. Şunu kastediyorum; bugün AB’nin ihtiyaç duyduğu enerji kaynaklarının %70’i, Türkiye’nin ya kuzeyinde, ya güneyinde ya da doğusunda. Bugün Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlardan bir tanesi göçmen krizi. Türkiye’nin hâlihazırda yaklaşık 4 milyon göçmeni barındırarak Avrupa’nın çok önemli bir yükünü kaldırdığını hiçbir AB üyesi ülke göz ardı edemez. Güvenlik boyutuna geldiğimiz zaman NATO’nun en büyük ikinci askeri gücüne sahip olan Türkiye’nin, Avrupa’nın ve özgür dünyanın güvenliği açısından oynadığı rol, sadece NATO çevrelerinde değil, AB çevrelerinde de çok net anlaşılıyor. Elbette her konuda hemfikir olmuyor olabiliriz ama ortak paydalarımızda iş birliği, iki tarafın da çıkarınadır. Zaten Türkiye’nin yarın için tam üyelik beklentisi ya da talebi yok. Sadece AB sürecinin daha makul ve yönetilir hale gelmesini istiyoruz. Ama asıl Türkiye ve AB arasında değil, asıl sorun AB’nin kendi içerisinde. Benim uzun süredir dile getirdiğim ve bu konuda da şu an doktora tezi yazdığım şey; AB kendi karar mekanizmalarını gözden geçirmesi gerektiğidir. 6 ülkenin kurduğu ve iyi yürüyen karar alma mekanizması, 28 üyeye sahip AB sistematiğinde birçok tıkanıklık yaşıyor. AB’nin oy birliği şartı, AB’yi birçok noktada kilitlemekte hatta kısıtlamakta. Bu açıdan bakıldığında, AB’nin belki de çok boyutlu üyelik kategorilerini gözden geçirmesi gerekecek. Yani bir zamanlar Türkiye’ye önerilen ayrıcalıklı ortaklık, aslında bugün AB üyesi ülkelerin birçoğunun kendileri için talep ettiği bir konu olarak ortaya çıkıyor. AB’ye en son katılan ve belki de AB fonlarından en çok faydalanan ülkelerden biri olan Romanya da bile Romanyalılar, ‘Acaba girmekle hata mı ettik’ sorusunu sıkça soruyor. AB’nin en büyük ülkelerinden biri olan İngiltere, AB’den çıkma konusunda net bir tavır ortaya koyuyor. Euro bölgesinde olmayan ülkelerin hiçbiri, kısa bir süre içerisinde Euro’ya girme arzusu ortaya koymuyor. Pandemi döneminde, AB’nin en önemli iki özelliği olan serbest dolaşım ve serbest ticaret askıya alındı. O çerçeveden yaklaşıldığı zaman AB’nin kendi içinde üyelik stratejilerini, işleyiş metodolojisini ve çalışma ortamını gözden geçirmesi, Türkiye’nin de bu çerçevede kendi ilişkisinin boyutunu aynı şekilde gözden geçirmesi son derece sağlıklı olacak.

AB’nin, Ege ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelere karşı tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

AB’nin Ege ve Doğu Akdeniz’deki gelişmelere karşı tutumu, maalesef AB’nin oy birliği şartı nedeniyle bazen mantıklı olmaktan çok, üye ülkelerde dayanışma mekanizmasını öncelikli kılmasını gerektiriyor ve onları kendi çıkarlarına aykırı olduğunu bile bile Türkiye’ye karşı bir tavır sergilemeye zorluyor. Yani Rum kesiminin şımarık tavrını bile bile Yunanistan’ın bu konuda uluslararası deniz hukukuna aykırı davrandığını göre göre bazen AB üyesi ülkelerin haksız tarafı desteklemesine yol açıyor. Bu da biraz önce söylediğim AB’nin karar alma mekanizmalarındaki çarpıklığın bir getirisi. Ama uzun vadede bu, Türkiye’ye değil AB kurumuna ve üye ülkelerine zarar verir.

Türkiye artık talimatlarla hareket eden bir ortak değil.

Peki Türkiye, Ege ve Doğu Akdeniz’deki sorunlar karşısında ne yapmalı?

Türkiye, teenni ile ama kararlılıkla kendi çıkarlarını gözetmeye devam etmeli ve Yunanistan-GKRY ikilisinin şımarık tavırlarını her platformda dile getirmeye devam etmeli. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Dışişleri Bakanımız ve Türkiye’nin son derece nitelikli diplomatik kadroları, dünyanın dört bir yanında bu çabayı yerine getiriyor ve netice alıyor. Türkiye artık eski Türkiye değil. Türkiye artık kimse için çantada keklik bir müttefik değil. Türkiye artık talimatlarla hareket eden bir ortak değil. Tam tersi halkının hassasiyeti, ulusal çıkarları ve bölgesinin huzur ve barışı için çaba sarf eden önemli bir küresel aktör. Bir zamanlar Türkiye için ne olsun ne ölsün anlayışı uygulayan ülkeler, bugün Türkiye ile oturup istişare yapmak ve geleceği Türkiye ile planlamak durumunda kaldı. Bunu hazmetmekte sıkıntı yaşıyor olabilirler ama buna da alışmaktan başka çarelerinin olmadığının da farkındalar.

Türkiye, doğunun en batılı, batının en doğulu ülkesi.

Avrupa’da görev yapan bir Büyükelçi olarak, Avrupa genelinde, Türkiye’ye karşı bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye gibi bir ülkenin Büyükelçisi olmaktan çok büyük onur duyuyorum. Türkiye her zaman mazlumun yanında duran,  her zaman ihtiyaç sahiplerine kucak açan, her zaman zorda kalanla ekmeğini bölüşen bir milletin devletidir. Bunu Avrupalılar anlamakta zorlanıyor. AB üyesi bazı ülkeler, bırakın milyonlarcayı, 15-20 kişiyi almamak için 40 takla atarken Türkiye bugün insanlık dersi veriyor. Ama bunu yaparken de elbette Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını gözetiyor, Libya’daki çıkarlarını gözetiyor, Suriye’de güvenli bölge kuruyor, Irak’ı terörden temizlemek için gereken desteği veriyor, Azerbaycan’ın kendi topraklarını kurtarmak için ortaya koyduğu kararlılığa da her türlü desteği veriyor. Biz tarih boyunca hep doğunun en batılı, batının en doğulu ülkesi olmanın özelliklerini ortaya koymuş bir milletiz. Bugün de dünya barışı için çok önemli bir rol oynarken kendi ulusal çıkarlarımızı da en iyi şekilde gözetmek en doğal hakkımızdır. Bunu da Avrupalılara onların anladığı dilden anlatmak için hummalı bir çaba sarf ediyoruz.

Sizce Türkiye’nin çıkarları Batı’da mı, Doğu’da mı?

Biraz önce de dediğim gibi Türkiye, doğunun en batılı, batının en doğulu, kuzeyin en güneyli, güneyin de en kuzeyli ülkesidir. Türkiye hem Avrupalıdır hem Asyalıdır hem Akdenizlidir hem Avrasyalıdır hem Balkan ülkesidir hem Karadeniz ülkesidir hem Afrika’ya uzanan bir kapıdır hem de Ortadoğu ülkesidir. Bu özelliklerin hiçbirini bir diğeri uğruna ihmal etme ya da göz ardı etme lüksümüz yok.

Türkiye’nin herhangi bir ülkenin güdümünde olması zaten bizim doğamıza aykırı. Biz, esaret bilmeyen bir milletiz. O yüzden kendi ulusal çıkarlarımızla kendi genetik kodumuzla bizim eşzamanlı olarak herkesle diyalog içinde olmamızı, herkesle ticaret yapmamamızı herkesle ortak çıkarlar çerçevesinde hareket etmemizi gerektirir. Bu yüzden Türkiye doğal olarak ABD ile de işbirliği yapacaktır, Rusya’yla da Çin’le de Hindistan’la da Ortadoğu’yla da Balkan ülkeleriyle de… Türkiye farklı pazarlarda ürün ve hizmetlerini satan bir ülke haline geldi. Bir zamanlar Libya’da neyin ne olması gerektiğini Fransa ve İtalya belirlerdi. Ya da Ortadoğu’da ne olacağını sadece ABD ve Rusya konuşurdu. Ama şu anda uluslararası denklemlerin hemen hemen büyük çoğunluğunda, Türkiye mutlaka masada gerekli yeri alıyor. Hatta Türkiye’nin görüşleri ve onayı alınmadan çok önemli kararlar alınamaz noktaya geldi. Bu da Türkiye’nin özgüveni, çalışkanlığı ve şu anda dünyanın en tecrübeli Cumhurbaşkanına sahip olmasıyla gerçekleşti. Siyasi fikirlerini beğenmeyenler dahi Sayın Cumhurbaşkanımızın bu süreçte oynadığı liderliğin farkındalar. Şu an dünyada 3 tane tecrübeli lider var: Sayın Putin, Sayın Merkel ve Sayın Erdoğan. Bunu Amerika devlet başkanı da söylüyor, Rusya da söylüyor, Çin de söylüyor. Deneyim olarak tecrübe olarak en yüksek yöneticilik tecrübesine sahip olan ve uluslararası konularda birçok şeyi yaşamış tecrübe etmiş, o yüzden ortaya koyduğu çözüm önerileri ile dünya sorunlarına çare üretebilen küresel çapta üç liderden birine sahip olmak Türkiye için çok büyük bir avantaj.