BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,74
ALTIN 2.438,67
HABER /  GÜNCEL

Egemen Bağış AB yolunda 4 yılı anlattı!

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, görevde olduğu 4 yıl boyunca AB üyeliği yolunda attıkları bütün adımları anlattı!

Abone ol

Başmüzakerecilik görevindeki 4 yılını AA'ya değerlendiren Bakan Bağış, Türkiye'nin ilk müstakil Devlet Bakanı ve AB Başmüzakerecisi olarak 9 Ocak 2009 tarihinde üstlendiği görevini, 5 Temmuz 2011 tarihinde kurulan 61. hükümet döneminde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın teveccühleri ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yüksek takdiriyle Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci olarak sürdürmekten büyük onur duyduğunu belirtti.

Cumhuriyetin ilanından sonraki en büyük çağdaşlaşma projesi olarak gördükleri Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecinde böylesi önemli bir görevi 4 yıldır yürütüyor olmanın onur verici olduğu kadar, büyük sorumlulukları da beraberinde getirdiğine işaret eden Bağış, bu sorumlulukların bilinciyle, 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılan katılım müzakerelerini aynı kararlılıkla yürütmeye devam ettiklerini, Türk milletinin talep ve beklentileri doğrultusunda atılması gereken her türlü adımı tereddütsüz bir şekilde uygulamaya koyduklarını bildirdi.

Son 4 yılda AB'den kaynaklanan her türlü olumsuzluğa, karamsarlığa rağmen Türkiye'nin bu en önemli çağdaşlaşma projesine dört elle sarıldıklarını vurgulayan Bağış, "Tüm bu çalışmalara ve verilen emeklere rağmen özellikle müzakere sürecinin çok dar bir bakış açısı ile yorumlanmakta olduğunu görüyor ve üzülüyorum" dedi.

Türkiye'nin AB'nin genişleme tarihinde hiçbir ülkenin karşılaşmadığı haksız siyasi blokajlarla karşı karşıya kaldığına dikkati çeken Bağış, şunları kaydetti:

"Bu blokajlar nedeniyle AB üyeliği yolunda attığımız bütün adımlar ve gerçekleştirdiğimiz reformlar, resmi müzakere sürecine olması gerektiği gibi yansımadı. Bu yıl yayımlanan Türkiye İlerleme Raporu, sürecin sübjektif ve taraflı bir şekilde yürütüldüğünün en açık kanıtı olmuştur."

Kendilerinin de Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla, AB Bakanlığı'nın koordinasyonunda, bütün ilgili bakanlıkların katkı ve değerlendirmeleriyle Türkiye'nin kendi İlerleme Raporu'nu hazırladıklarını anımsatan Bağış, "170 sayfalık bu rapor ülkemizin reform kararlılığını sorgulayanlara her cümlesiyle, her sayfasıyla verilebilecek en net cevaptır" dedi.

AB Bakanlığı'nın kuruluşu

Göreve geldiklerinde yaptıkları ilk işlerden birisinin, eski adıyla Avrupa Birliği Genel Sekreterliği olan kurumu daha etkin ve güçlü hale getirmek olduğunu belirten Bağış, kurumun Teşkilat Kanunu'nu değiştirerek, kadroların ve hizmet birimlerinin sayısını artırdıklarını anımsattı.

Sivil Toplum, İletişim ve Kültür Başkanlığı, Avrupa Birliği Hukuku Başkanlığı ve Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı gibi AB süreci bakımından hayati önemi haiz yeni başkanlıklar kurduklarına işaret eden Bağış, AB'nin başkenti Brüksel'de Bakanlığın yurt dışı teşkilatını kurduklarını, İstanbul'da Bakanlığın Ortaköy Ofisi'ni açtıklarını hatırlattı.

Yurtdışı teşkilatının, Brüksel'de yerleşik sivil toplum örgütleri ile Bakanlık arasında köprü rolü oynadığını, yerel yönetimlerin katılım sürecini ve bu süreçte kendilerine düşen rolü anlamalarını, muhataplarını tanımalarına yönelik temasları yapmalarını sağladığını ifade eden Bağış, bu kapsamda, kendisinin de şahsen yer aldığı 26 sivil toplum kuruluşu ve düşünce kuruluşu etkinliğini gerçekleştirdiklerini kaydetti.

Hükümetin 2011 yılında müstakil bir Avrupa Birliği Bakanlığı ihdas etmesinin, son 10 yılda AB sürecini daha da ileriye taşıma kararlılıklarının somut bir tezahürü olduğuna işaret eden Bağış, Avrupa Birliği Bakanlığı'nın kurulmasıyla, "müzakere heyeti başkanlığı" görevinin de AB Bakanı'na tevdi edilmiş olmasının, AB makamları ile yapılan müzakerelerde tüm koordinasyonun tek elde, Avrupa Birliği Bakanlığı uhdesinde toplanmasını sağladığını belirtti.

Ayrıca yine Bakanlığın kurulmasıyla birlikte Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı'nın, kamuoyunda yaygın olarak kullanılan adıyla "Ulusal Ajans"ın ilgili kuruluş olarak AB Bakanlığı'na bağlandığını anımsatan Bağış, 11 Nisan 2012 tarihinde Türk Akreditasyon Kurumu'nun (TÜRKAK) da AB Bakanlığı'na bağlandığını ve böylece Avrupa Birliği Bakanlığı'nın 14 başkanlık, yaklaşık 350 personel ve iki bağlı kuruluş ile daha geniş ve güçlü bir aileye dönüştüğünü kaydetti. Bağış, "Bu güçlü aile sıkı bağlarıyla adeta reform mutfağı şeklinde çalışmalarını azim ve kararlılıkla sürdürmektedir. 4 yılda yaptığımız icraatlar, gerek AB perspektifimizin gerekse Avrupa Birliği reform sürecindeki azim ve kararlılığımızın mührüdür" dedi.

İletişim faaliyetlerinden, mali yardımlara, eğitimden hibe projelerine, müktesebat uyumundan siyasi kriterlere birçok alanda çalışmalarını inanç ve şevkle devam ettirdiklerini vurgulayan Bağış, katılım müzakereleri kapsamında, son dört yılda "Vergilendirme", "Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı" ile "Çevre" olmak üzere 3 faslın müzakerelere açıldığını kaydetti.

Fransa 5 faslı, GKRY 6 faslı bloke ediyor

Son dört yılda açılan 3 fasılla birlikte, müzakere sürecinde bugüne kadar 33 fasıldan toplam 13 faslın müzakerelere açılmış olduğunu anımsatan Bağış, geriye kalan 20 faslın 17'sinin ise bazı üye ülkelerin siyasi blokajları ve 2006 yılında Ek Protokol'e ilişkin alınan karar çerçevesinde açılamadığını belirtti. Aynı karar nedeniyle hiçbir faslın da resmi olarak kapatılamadığına işaret eden Bağış, Fransa'nın 5 faslı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin 6 faslı hiçbir teknik gerekçe olmaksızın bloke ettiğini kaydetti.

Mevcut durum itibarıyla siyasi blokaja tabi olmayan 3 fasıl bulunduğuna işaret eden Bağış, geriye kalan bu 3 faslın da (Rekabet Politikası, Kamu Alımları ve Sosyal Politika ve İstihdam) sosyo-ekonomik etkileri olan zorlu fasıllar olduğunu, diğer aday ülkelerin bu fasılları en sona bıraktığını hatırlattı.

Bakan Bağış, 2012 yılı Mayıs ayında AB Komisyonu ile Pozitif Gündem adı altında geçici bir çalışma yöntemi geliştirdiklerini anımsatarak, Pozitif Gündem'in amacının siyasi blokajlı fasıllarda, çalışma gruplarıyla teknik açılış-kapanış kriterlerini en kısa sürede yerine getirmek ve vize, enerji, terörle mücadele gibi Türkiye-AB ilişkileri açısından önemli konularda işbirliği mekanizmalarını güçlendirmek olduğunu belirtti.

Pozitif Gündem çalışma grubu toplantıları sonrasında 6. Fasıl Şirketler Hukuku, 28. Fasıl Tüketicinin ve Sağlığın Korunması ve 32. Fasıl Mali Kontrol fasıllarının kapanış kriterlerinden 4 adedinin karşılandığının Avrupa Komisyonu tarafından resmen teyit edildiğini hatırlatan Bağış, ayrıca Pozitif Gündem kapsamında gerçekleştirdikleri dörtlü zirvelerle, enerji alanında AB ile işbirliği yapabilecekleri somut alanları belirlediklerini bildirdi.

"Türkiye-AB Enerji Sektörü Geliştirilmiş İşbirliği Belgesi"nin tüm taraflarca kabul edildiğini ve enerji işbirliğinin geliştirilmesi için yeni bir süreç başlattıklarını belirten Bağış, AB Bakanlığı koordinasyonunda sektör bazında çalışma grupları oluşturduklarını ifade etti.

Bağış, yine Pozitif Gündem çerçevesinde geçen yıl imzaladıkları protokolün sonucunda bu yıl ilk kez kamu kurumu çalışanlarının Avrupa Komisyonu bünyesinde göreve başladığını hatırlattı

"Vize muafiyetinde önemli bir aşama kaydedildi"

Vize muafiyeti konusunda hükümetin kararlı tutumu sayesinde "önemli bir aşama kaydedildiğini" bildiren Bağış, şöyle devam etti:

"Bundan iki yıl öncesine kadar vize serbestisi ifadesini bile telaffuz etmeyen AB'nin, bugün vize muafiyeti konusunda bir taslak yol haritası hazırlama noktasına gelmiş olması memnuniyet vericidir.

Yol Haritası üzerinde mutabık kalındıktan sonra Geri Kabul Anlaşması'nın imzalanması gündeme gelecektir. Ülkemizce benimsenen tutum, Geri Kabul Anlaşması'nın uygulanması ile vize muafiyetinin eş zamanlı olarak gerçekleşmesidir. Bu yolda atılacak adımlarda, ülkemizin menfaatlerinin gözetilmesi, üzerinde hassasiyetle durduğumuz bir konudur. Bu hedef çerçevesinde, ilgili tüm kurumlarımızla gerekli çalışmaları sürdürüyoruz."

Vize muafiyetinin tamamlanmasına kadar olan sürede, Türk vatandaşlarının Schengen vizesi alırken çektiği sıkıntıyı hafifletmeye yönelik tedbirlerin alınmasını sağlamaya devam edeceklerini bildiren Bağış, bu amaçla, "uzun süreli ve çoklu giriş vizeleri verilmesi", "vize ücretlerinde indirim", "vize merkezlerinin yaygınlaştırılması" ve "belli kategorilere ilave kolaylıklar sağlanması" gibi konuların takipçisi olduklarını belirtti.

Vize muafiyeti sürecinin yanı sıra, Türk vatandaşlarının, AB ile Türkiye arasındaki ortaklık hukukundan kaynaklanan haklarının gerektiği şekilde uygulanabilmesini sağlamak amacıyla çalışmalarını sürdürdüklerini ifade eden Bağış, vatandaşlar tarafından AB üye ülkeleri mahkemelerinde ve Avrupa Birliği Adalet Divanı'nda açılan davalar ve vatandaşların lehine verilen kararların uygulanmasını takip ettiklerini bildirdi.

Bu kapsamda, 28 Mart 2012 tarihinde AB üyesi devletlere ve AB kurumlarına, Avrupa Birliği Adalet Divanı'nın ve ulusal mahkemelerin Türk vatandaşlarına vize uygulanamayacağı yönündeki kararlarına uymaları yönünde yazılı çağrıda bulunduklarını hatırlatan Bağış, söz konusu metni yurtiçi ve yurtdışındaki temas noktalarına ilettiklerini, aynı metni kendi imzaladığı mektupla, Avrupa Komisyonu üyeleri, Avrupa Parlamentosu Başkanı ve AB Konseyi Dönem Başkanı Danimarka Dışişleri Bakanı'na gönderdiklerini kaydetti.

Avrupa Komisyonu'nun, 20 Aralık 2012 tarihinde kabul ettiği bir tavsiye kararı ile, Türk vatandaşı hizmet sunucuların AB üyesi ülkelerin sınırlarından giriş yaparken tabi olacakları kuralların belirlendiği rehber ilkeleri gözden geçirdiğini belirten Bağış, "Böylece, Türk vatandaşı hizmet sunuculara Almanya ve Danimarka'nın yanı sıra Hollanda'nın da vize uygulamaması gerektiği ortaya konmuş oldu" dedi.

"Geçmişin tabuları rahatlıkla tartışılabiliyor"

Vatandaşların daha özgür, daha demokratik ve insan haklarına daha saygılı bir Türkiye'de yaşaması amacına yönelik siyasi reformlar alanında da önemli adımlar attıklarını ifade eden Bağış, 12 Eylül 2010 tarihinde referanduma sunularak kabul edilen Anayasa Değişiklik Paketi'nin AB normları temelinde bireysel hakların ve özgürlüklerin geliştirilmesi bakımından çok önemli değişiklikler getirdiğine işaret etti.

Yeni anayasa hazırlık çalışmalarının da toplumun farklı kesimlerinin görüşleri dikkate alınarak devam ettiğini anımsatan Bağış, TBMM bünyesinde faaliyet gösteren Anayasa Uzlaşı Komisyonu'nun farklı paydaşlardan gelen çeşitli görüşleri ve önerileri değerlendirme aşamasında olduğunu kaydetti.

İnsan hakları alanında kurumsallaşma çalışmalarının hızla sürmekte olduğuna dikkati çeken Bağış, insan hakları alanında tam teşekküllü kurumsal bir mekanizma oluşturmak amacıyla, Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun 29 Haziran 2012 tarihinde, Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu'nun ise 30 Haziran 2012 tarihinde yürürlüğe girdiğini hatırlattı.

Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu ile TBMM Başkanlığı'na bağlı, kamu tüzel kişiliğine sahip, özel bütçeli Kamu Denetçiliği Kurumu kurulduğunu anımsatan Bağış, Türkiye'nin ilk kamu denetçisinin TBMM tarafından seçilerek, göreve başladığını kaydetti.

Yargı ve Temel Haklar bakımından önem taşıyan 23. Fasıl çerçevesinde Yargı Reformu Stratejisi ve Eylem Planı'nın hayata geçirildiğini ifade eden Bağış, yargı hizmetlerinin hızlandırılması, süratli, verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülmesi, mahkemelerin iş yükünün azaltılması amacıyla 1. ve 2. Yargı Reformu Paketleriyle kapsamlı yasal düzenlemeler gerçekleştirdiklerini anımsattı.

1. ve 2. Yargı Reformu Paketlerinin devamı niteliğinde olan 3. Yargı Reformu Paketi'nin, AİHS hükümleri ve AİHM kararları doğrultusunda demokratikleşmeyi hızlandırmak, insan haklarının korunmasını güçlendirmek ve yargının iş yükünü azaltmak amacıyla 5 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girdiğini hatırlatan Bağış, bugün Türkiye'de, "geçmişin tabuları olarak görülen pek çok konunun rahatlıkla tartışılabildiğini" belirtti. Bağış, şunları kaydetti:

"10-15 yıl evvel Türkiye'de insanlar 'Kürdüm' demeye korkarken bugün devletin televizyonu olan TRT 6 üzerinden 24 saat Kürtçe yayın yapmaktadır. Türkçe dışındaki dillerde 24 saat yayın yapılmasına olanak veren yönetmelik ile Türkçe dışındaki dillerde bölgesel yayın yapan radyo ve televizyon kanalı sayısını 25'e yükselttik.

Farklı inanç gruplarına mensup ve farklı etnik kökenden gelen vatandaşlarımızla geliştirdiğimiz etkileşim, kemikleşmiş sorunların büyük ölçüde giderilmesini sağlamaktadır. Bu kapsamda farklı inanç grubu temsilcileriyle üç kez toplandık ve ilgili kamu kurumlarıyla beraber onların sorunlarına çözümler ürettik.

27 Ağustos 2011 tarihinde yürürlüğe giren Kanun Hükmünde Kararname ile tarihi bir adım attık. 1936 Beyannamesi çerçevesinde farklı inanç grubuna mensup vatandaşların mensubu olduğu cemaat vakıflarının çeşitli sebeplerle daha önce el konulan vakıf mülklerinin iade edilebilmesinin yolunu açtık.

Son dönemde, ülkemizde hoşgörü ve karşılıklı anlayış ortamının güçlendirilmesi bakımından önemli gelişmeler yaşandı. Bunun en güzel örnekleri, Trabzon'un Sümela Manastırı'nda, Van'ın Akdamar Adası'ndaki Surp Haç Ermeni Kilisesi'nde, İzmir'in Çeşme İlçesi Alaçatı Beldesi'nde, 88 yıl önce bir kilise olan Pazar Yeri Camisi'nde ve Diyarbakır'da Surp Giragos Kilisesi'nde yapılan dini törenlerdir."

"4 yılda 600'e yakın mevzuat"

Müktesebata uyum çalışmaları kapsamında, 4 yılda 600'e yakın (90 adet kanun ve 480 adet ikincil düzenleme) mevzuat çıkarıp uygulamaya geçirerek, vatandaşların yaşam standartlarını yükseltmeye yönelik reform çalışmalarını sürdürmek konusunda kararlılıklarını ortaya koyduklarını belirten Bağış, bu düzenlemelerle, vatandaşların can ve mal güvenliğini doğrudan ürün güvenliği konusundan, tüketici haklarına, tarladan sofraya tüm gıda zincirinde gıda güvenliğini sağlamadan, hayvan refahına, yolcu haklarından, kadın istihdamına, cep telefonu numara taşınabilirliğinden, bilim araştırmaya, katı atık yönetiminden, enerji verimliliğine, kamu ihalelerinin şeffaflığından Merkez Bankası'nın bağımsızlığına kadar birçok alanda önemli ilerlemeler kaydettiklerini ifade etti.

Her yaştan vatandaşa Avrupa'da eğitim, kişisel ve mesleki gelişim ve yabancı dil eğitimi imkanı sunan Ulusal Ajans'ın etkinliğini artırdıklarına dikkati çeken Bağış, Avrupa Komisyonu ile yürüttükleri yoğun müzakereler sonucu Ulusal Ajans'ın 2012 ve 2013 yıllarına ait bütçesini yüzde 40 oranında artıran Mutabakat Zaptı'nı 24 Kasım 2011 tarihinde imzaladıklarını, böylece, yıllık 110 milyon avroyu aşan bir bütçeye ulaşan Ulusal Ajans'ın programlara katılan 33 Avrupa ülkesi arasında bütçe büyüklüğü bakımından üçüncü sıraya yükseldiğini bildirdi.

Bunun sonucu olarak, 2011 yılında 43 bin yararlanıcıya hibe tahsisi yapılabilmişken, 2012 yılında 61 bin vatandaşın programlar kapsamında Avrupa ülkelerinde bir hafta ile bir yıl arasında değişen sürelerle eğitim ve gençlik faaliyeti yürütmesine imkan sağlamış olduklarını ifade eden Bağış, amaçlarının, 2013 yılında yararlanıcı sayısını 70 bine çıkarmak olduğunu belirtti. Bakan Bağış, şunları kaydetti:

"İletişim, bilgilendirme ve lobi faaliyetlerimizi aktif bir şekilde sürdürdük. Göreve geldiğim günden itibaren Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin haklı tezlerini ve beklentilerini farklı ülkelerde, farklı platformlarda anlatmaya özen gösterdim, gösteriyorum.

4 yılda toplam 152 yurtdışı resmi ziyaret gerçekleştirdim. Bu ziyaretlerin 124'ü AB ülkelerine oldu. Sadece Brüksel'i 33 kere ziyaret ettim.

Gerek Karma Parlamento Komisyonu, Karma İstişare Komitesi ve Ortaklık Konseyi Toplantıları, gerekse de diğer resmi ziyaret ve davetler vesilesiyle Komisyon üyelerinin ve Avrupa Parlamentosu'nda mevcut grup liderlerinin hemen hemen hepsiyle defalarca görüştüm."