BIST 9.645
DOLAR 32,55
EURO 34,89
ALTIN 2.425,76
HABER /  POLİTİKA

AK Partili eski vekil önermişti Devlet Bahçeli'den sert laiklik tepkisi: Ne dinimize laf söyletiriz...

AK Partili eski milletvekilinin laiklik anayasadan çıkarılsın önerisiyle başlayan tartışma sonrası MHP lideri Devlet Bahçeli'den zehir zemberek açıklama geldi.

Abone ol

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli "Ne dinimize laf söyletiriz ne de Cumhuriyet'in laiklik sütununu kırdırırız" diyerek laiklik tartışmasına sert tepki gösterdi.

Geçtiğimiz günlerde Eski AK Parti Tokat Milletvekili Resul Tosun, partisinin yayın organlarından Star gazetesindeki yazısında, laikliğin anayasadan çıkarılması isteğini dile getirmişti. Bu sözleri sonrası laiklik tartışması yeniden gündeme taşınmış AK Parti MYK toplantısı dün Ömer Çelik son noktayı koyarak gündemlerinde olmadığını söylemişti.

Laikliği çıkarma tartışması için "Bu görüşü seslendiren veya destek verenler Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temellerini dinamitlemek isteyen, kurucu emanetleri kundaklamak için gün sayan hastalıklı ve hasarlı zihniyetlerdir." dedi.

Bahçeli'nin gündeminde MİL Diyanet-Sen tarafından Yılmaz Özdil için cenaze namazı camiye gelmesin tartışması da vardı. Bahçeli "Onun ölüsü camiye girmemeli, bunun cenaze namazı kılınmamalı çağrıları Allah’ın rahmet ve merhametiyle ters düşmektir." dedi.

Resul Tosun, Star gazetesindeki köşesinde "90 senedir dindarlara hayatı zehir etmeye çalışanların ve toplumu İslam'dan uzaklaştırmaya çalışanların tek gerekçeleri laiklik. İşte tam da bu sebeple istismarı önlemek için laiklik ilkesi tüm çağdaş ülkelerde olduğu gibi ya anayasadan çıkarılmalı ya da istismarı engelleyecek netlikte tarif edilerek yer almalıdır." diyerek tartışmayı başlatmıştı.

İşte MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin açıklamaları:

Ülkemiz on yıllar boyunca sığ ve kısır tartışmalarla meşgul edilmiş, gücü ve enerjisi devamlı surette içe dönük konu başlıklarında harcanmıştır.

Milli ve manevi değerler eksenine tutunan sert kutuplaşmalar zaman zaman tehlikeli boyutlara ulaşarak milli birlik ve dayanışma ruhuna zarar vermiştir.

Bu esnada birbirimize çatık kaşla bakıyorken, haricimizdeki birilerine, hadiselerin bilenmiş akışına müdahale ve mukabelede ne yazık ki geç kalınmıştır.

Köprülerin altından sular hızla akıyorken, hala köprü üzerinde cepheleşme hastalığına maruz kalmak talihsiz ve esef verici gelişmelere davetiye çıkarmıştır.

İnanç, mezhep, etnik aidiyet, dil ve köken gerilimlerini taammüden kamçılayan, nihayetinde insanlarımızın gönül ve muhabbet bağlarını koparmak için gerginlikleri körükleyen fırsat düşkünleri işin özünde ateşle oynamışlardır.

Bir yanda Laikliği siyasi hesapları için acımasızca istismar edenlerle, diğer yanda barış ve kardeşlik dinimizin evrensel mesajlarını çarpıtanlar, görüntüde ayrı, gerçekte aynı kirli maksada kilitlenmiş bağnaz kafalardır.

Bilhassa ifade etmek lazımdır ki, kimin Müslüman kimin münafık; kimin mümin kimin münkir olduğunu tayin ve tefrik etme görevi fani insana verilmiş bir ruhsat değildir.

İslam hoşgörü dinidir. Rahmet elçisi Efendimizin hayatı, hadisleri; akıl, adalet ve haysiyetle pekişmiş muamele ve mücadelesi hepimize örnektir. Huzurlu bir toplum hayatı için hoşgörü altın bir davranış kalıbıdır.

Tahammülsüzlük zehirdir, girdiği bedeni ve zihni her zaman mahvedecek, bir süre sonra da nefret salgınına dönüşecektir.

Manevi hoşgörü acziyet değil, mükâfatını Allah’tan bekleyen ve dileyen ihlaslı bir teslimiyet halidir.

Bununla birlikte hoşgörü demek; hiç kimseyi ayıplamamak, kırıcı ve aşağılayıcı olmamak, farklı inanç ve düşüncelere müsamaha göstermek demektir.

Onurlu ömründe Resullullah kötülüğe bile kötülükle cevap vermemiştir. Nitekim hoş gören her zaman hoş görülmeye müstahaktır.

Camilerimizin, mescitlerimizin, cemevlerimizin sahte anlaşmazlıkların ve sanal ihtilafların merkez üssü haline getirilmesi ağır bir vebaldir. Onun ölüsü camiye girmemeli, bunun cenaze namazı kılınmamalı çağrıları Allah’ın rahmet ve merhametiyle ters düşmektir.

Elbette böylesi bir tablonun sonu uçurum, sonucu felakettir.En iyisini hakkıyla bilen Cenab-ı Allah’tır.

Din değiştirmedikten ve bazı haller zuhur etmedikten sonra bir Müslüman’ın ölüsüne veya dirisine nasıl yaklaşılacağı, nasıl davranılacağı bellidir.

Sevmediğimiz birisinin Camiye sokulmasına, cenaze namazının kılınmasına itiraz etmek demek Türk ve İslam düşmanlarının oyununa gelmek demektir.

Düşüncesini, fikriyatını, fiillerini, söylediklerini, yazdıklarını tasvip etmediğimiz her insanın, insan olmaktan kaynaklanan hakları vardır ve herkes bu haklara saygıyla mesuldür.

Allah indinde üstünlük takvadadır, kalpleri bilen ve gören yalnızca Allah’tır.

Son zamanlarda gazetelerde ve televizyon ekranlarında baş gösteren kaygı verici kamplaşmanın devamı, hatta genişlemesi halinde milli ve manevi hayatımız bir plan dahilinde yürütülen tahrik ve taciz kampanyalarının girdabına kapılacak, bunun bedeli de vahim olacaktır.

Bugünkü nazik ve hassas dönemde, Diyanet İşleri Başkanlığımızı ve Laikliği eş zamanlı olarak sıcak tartışmaların içine sürüklemek Türkiye’nin aleyhine kulis yapan, yıkım senaryosu hazırlayan zalim mihrakların eline koz vermektir.

Ömer Çelik MYK sonrası açıklamasında "Sayın Resul Tosun'un da Engin Özkoç'un ifadelerine katılmıyoruz. Laiklik prensibinin Anayasa'da korunması gerektiğini düşünüyoruz." diye konuşmuştu.

Hastalıklı ve hasarlı zihniyetler

Türkiye bu karanlık tünelden süratle çıkmalıdır. Bir başka sorun ise Laikliğin Anayasa’dan çıkarılma meselesidir.

Bu görüşü seslendiren veya destek verenler Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temellerini dinamitlemek isteyen, kurucu emanetleri kundaklamak için gün sayan hastalıklı ve hasarlı zihniyetlerdir.

Laiklik dinsizlik değildir.Kavramsal çatısı dinle çatışmalı da görülmemelidir.

Türkiye laik, sosyal ve hukuk devletidir. Millet, Müslümandır.

Herkesin dini inanç ve vicdan hürriyetine hürmet duymak asıldır.

Bilinmelidir ki, ne dinimize laf söyletiriz, ne de Cumhuriyet’in Laiklik sütununu kırdırırız.

Kötü niyet sahipleri sabırları sınayıp sınır ihlali yaparak milletimizin sinir uçlarıyla oynamaya kalkışmamalıdır.

Din Allah’ındır, Müslüman Türk milleti mukaddesatı üzerinde karalama yapmak için devreye girenlere müsaade etmeyecektir.

Hiç kimse üstüne vazife olmayan konularda fetva makamı gibi hareket etmeye heveslenmemeli, 2023 vizyonumuzun hızını yapay gündemlerle kesmeyi de aklından geçirmemelidir

Yılmaz Özdil'in cenazesi camiye alınmasın

Manevi İlkeli Liyakatli Diyanet Ve Vakıf Çalışanları Sendikası (MİL-Diyanet Sen), Sözcü yazarı Yılmaz Özdil'i hedef aldı. Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ı konu aldığı "Diy@net" başlıklı köşe yazısında Erbaş için "Ali Erbaş doğdu, üç yıl sonra mouse icat edildi. Fare'yle Ali Erbaş akran sayılırlar" dedi.

MİL-Diyanet Sen tarafından yazı üzerine yapılan açıklamada, Özdil için "çukurlaşan gazeteci müsveddesi", "Ağzı lağım kokan", "çukur kişilik" gibi hakaret ifadeleri kullanılırken konu hakkında "Cumhuriyet Başsavcılarını göreve davet ediyoruz" denildi.

Açıklamada ayrıca Özdil'in camilere sokulmaması ve cenaze namazının kıldırılmaması istenerek şu ifadeler kullanıldı: "Diyanet'e ve yetkililere çağrıda bulunuyoruz. İslam'la, dini değerlerimizle alay edenlerin, hakaret edip aşağılayanların cenazesi camiye getirilmesin. Dine küfreden bir kişinin cenazesi nasıl kılınabilir? Ağzı lağım kokan dine küfreden Yılmaz Özdil’de azıcık haysiyet var ise, çıkar kamuoyuna açıklama yaparak 'FARE' dediği Diyanet'in imamına cenaze namazını kıldırtmaz."