BIST 9.888
DOLAR 32,58
EURO 35,01
ALTIN 2.463,74
HABER /  POLİTİKA

81 ile Avrupa Birliği valisi geliyor

Başmüzakereci ve Devlet Bakanı Egemen Bağış, Türkiye'de yapılan anketten çıkan sonucu açıkladı.

Abone ol

İNTERNETHABER

Devlet Bakanı ve AB Baş müzakerecisi Egemen Bağış bugün gazetelerin, televizyonların ve haber sitelerinin yayın yönetmenleriyle bir araya geldi.

Konuşmasına "7 Temmuz'daki son buluşmadan beri gerek AB tarafında gerek ülkemizde pek çok önemli gelişmeye şahit olduk" diyerek başladı ve bu gelişmeler üzerine basın mensuplarıyla fikir alışverişinde bulunmak istediğini söyledi.

Bağış'ın konuşmasından notlar şöyle:

AB’deki Gelişmeler ve Yeni AB Komisyonu

-İsveç Dönem Başkanlığı süresince, oldukça önemli gelişmeler kaydedildi.

-Eylül ayında yeni Avrupa Parlamentosu oluştuktan sonra, Lizbon Antlaşması’nın onay sürecinin tamamlanması ve İkinci Barroso Komisyonu’nun ilan edilmesiyle birlikte, kurumsal anlamda yaşanan boşluklar ve belirsizlik süreci de sona erdi.

 İNTERNET MEDYASI TOPLANTIDA
 Avrupa yol haritasının medyaya anlatılacağı toplantıda Egemen Bağış internet sitelerine özel bir önem verdi. Bir çok haber sitesi davet edildi. Başta İnternethaber olmak üzere 10 internet sitesi bu kritik toplantıya katıldı..

-Yeni Avrupa Parlamentosu, Genişleme Raporu ve Ocak 2010’da kabul edilmesi beklenen Türkiye Raporu’yla, genişlemeye ve ülkemizin katılım sürecine verdiği desteği ortaya koymuştur. AP’deki denge değişikliklerinin üyelik sürecimizi olumsuz etkilemeyeceği anlaşılmaktadır.

Lizbon Antlaşması

-Lizbon Antlaşması’nın hayata geçirilmesiyle birlikte; AB’nin daha demokratik, şeffaf ve etkin olması, 21. yüzyılın getirdiği fırsatlar ve tehditlere karşı hazırlıklı olması beklenmektedir. Ayrıca Lizbon Antlaşması, Dış Politika ve Güvenlikten Sorumlu yeni bir Yüksek Temsilci atanmasının ardından, AB’yi dış politika ve güvenlik alanında kendi içinde daha uyumlu ve güçlü bir aktör haline getirecektir.

-Öte yandan, Lizbon Antlaşması AB’nin doğal ve temel yapısını, değerlerini ve hedeflerini de ortaya koymaktadır. Antlaşmaya göre, Birliğin temel değerleri; kişi onuruna saygı, özgürlük, demokrasi, insan haklarına saygı, azınlıkların haklarının korunması gibi ilkelerin yanında, çoğulcu, hoşgörülü, adaletli, kadın-erkek eşitliğinin sağlandığı, ayrımcılığın olmadığı bir toplum oluşturmak üzerine kuruludur. Bu değerlerin vurgulanması, AB’yi bir “Hıristiyan Kulüp” olarak nitelendirenlerin tezlerini çürütmesi bakımından ayrıca önemlidir.

-Avrupa Birliği, kendi iç düzenini sağlamlaştırıp daha işlevsel ve problemlerin çözümüne aktif katkıda bulunma seviyesine gelince, Türkiye’nin entegrasyonu açısından daha müsait bir zemin oluşacaktır.

-İkinci olarak, küresel bir aktör olmayı hedefleyen AB; aday ülke konumundaki Türkiye’nin küresel ekonomik kriz, enerji kaynaklarının ve güzergâhlarının güvenliği, yasadışı göçle, organize suçlarla ve terörizmle mücadele gibi zorluklar karşısında kilit bir rol oynadığının ve bu çerçevede sunabileceği katkıların daha fazla bilincine varacaktır.

-Lizbon Antlaşması’nda vurgulandığı şekliyle, değerler üzerine kurulu bir AB, ülkemizin de katılmayı arzu ettiği AB’dir. Çünkü bu değerler Türk halkı tarafından da benimsenmektedir. Türkiye, AB üyesi olduğunda, bu değerleri daha da ileri götürmek istikametinde gayret sarfedecektir.

-Bu çerçevede Türkiye, ülkemizin de vazgeçilmez bir unsuru ve üyesi olacağı AB’nin geleceğinin şekillenmesine önemli katkılarda bulunacak olan Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe girmesini memnuniyetle karşılamaktadır.

 AB İÇİN 4 PLATFORM

Yeni AB Stratejisi, yeni Genel Sekreterimiz Büyükelçi Sayın Volkan Bozkır’ın gayretleriyle bu hedefler çerçevesinde ve 4 platform halinde oluşturulmuştur:

-1. Platform, mevcut müzakere sürecinin sürdürülmesi ve teknik anlamdaki açılış ve kapanış kriterlerinin sağlanmasını teminen gerekli adımların atılmasını hedeflemektedir. Bu çerçevede, 2010 yılında 19 fasıl üzerinde atılması planlanan adımları içeren bir “Eylem Planı” hazırlanmıştır. 

-2. Platform, AB’nin öncelikleri ve fasıllardan bağımsız olarak, 2013 yılı sonuna kadar Türkiye’nin kendi öncelik ve hedefleri doğrultusunda mevzuatımızın AB müktesebatına mümkün olan en yüksek düzeyde uyumlu hale getirilmesini amaçlamaktadır. 2. Platform, 2010 yılında 33 fasılda gerçekleştirilmesi planlanan birincil ve ikincil yasal düzenlemeleri kapsamaktadır.

-Bu amaçla ilgili kurumlarımızın AB temas noktalarından oluşan İç Koordinasyon ve Uyum Komitesi (IKUK) canlandırılmış olup, kurumlar arası  iletişim ve eşgüdüm arttırılmıştır.

- Öte yandan, 1. ve 2. Platformlarda gerçekleştirilmesi düşünülen düzenlemelere ilişkin olarak fasıl bazlı alt komiteler oluşturulmuştur. Bu komiteler ilgili kurumları daha sık bir araya getirerek müzakere sürecimizi hızlandıracaktır.

-3. Platform, devletin yönetişim alanında etkinliğini artırmak amacıyla gerçekleştirilmesi öngörülen politik reformların koordinasyonunu hedeflemektedir.

-Bu alandaki çalışmaları ve reformları hızlandırmak amacıyla bir alt komite kurulmuştur. Siyasi İşler Alt Komitesi (SİYAK) olarak adlandırılan Komite, bir yandan RİG toplantılarının hazırlığını yürütürken diğer yandan RİG kararlarının uygulamasını izleyecektir. Reform İzleme Grubu (RİG) iki ayda bir toplanırken, bu alt komitenin ihtiyaç duyulduğunda toplanması planlanmaktadır.

-Bildiğiniz gibi, Hatay ve Trabzon’un ardından son RİG toplantımızı 19 Aralık 2009 tarihinde Ankara’da yaptık. RİG toplantılarının ülkemizin değişik şehirlerinde yapılması suretiyle AB sürecimizde Anadolu heyecanını yeniden uyandırmak istiyor ve alınan kararların ülkemizin dört köşesine yayılmasını arzu ediyoruz.

19 Aralık’ta Ankara’da yaptığımız RİG toplantısında;

-Yeni AB Stratejimiz benimsenmiş ve sahiplenilmiş, 

-SİYAK’a gerekli çalışmaları yapma konusunda yetki verilmiş, 

-Geçmişte olduğu gibi uyum paketleri hazırlaması öngörülmüş

- 81 İlimizde AB Stratejimizin benimsenmesi ve uygulanması için birer Vali Yardımcımızın Temas noktası olarak belirlenmesi kararlaştırılmış 

-Yargı  Reformu Stratejimizin uygulanmasına dikkat çekilmiş

-Yolsuzlukla Mücadele Stratejisinin Ocak ayında son şekline getirilmesi konusunda mutabakata varılmış,

-Hukuki ve Temel Haklar ile Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasıllarında gerekli yapılanmalar oluşturularak çalışmaların sürdürülmesi kararlaştırılmıştır.

-4. Platform ilk 3 platformun güçlü bir iletişim stratejisiyle desteklenmesini hedeflemektedir. Sözkonusu iletişim stratejisi, bir yandan ülkemizde AB sürecine verilen desteğin arttırılması, diğer yandan AB üyesi ülkelerde Türkiye’nin doğru bir şekilde anlatılması ve algılanması üzerine kuruludur. Bu kapsamda, bir “AB İletişim Stratejisi” oluşturulmuş olup, hâlihazırda, bu stratejinin danışma ve değerlendirme safhasında son aşamaya gelinmiştir.

-2010 yılı  başından itibaren, AB İletişim Stratejisi’ni somut bir şekilde uygulamaya koymayı planlamaktayız. AB İletişim Stratejimizin en önemli unsurlarından biri de medyadır. Bu konuda sizden gelecek her türlü öneri, eleştiri ve katkıya de açık olduğumuzu vurgulamak isterim.

-ABGS’deki yeni teşkilat yapısı (14 Başkanlık, 4 GSY, Dış Teşkilat) ilk aşamada istihdam edeceğimiz 42 uzman ve 5 Aralık’ta Sayın Başbakanımızın açılışını yaptığı yeni ABGS İstanbul Temsilciliğimiz bu Stratejiyi uygulamaya koymada değerli katkılar sağlayacaktır.

İkinci Barroso Komisyonu

 -İkinci Barroso Komisyonu’nun atanması sürecinde, Genişleme Komiserliği’nin kaldırılacağı konuşulmaktaydı. Ancak, Genişleme Komiserliği varlığını korumuş, bu Komiserliğe komşuluk politikası  da eklenmiştir.

-Müzakere süreci devam eden bir aday ülke olarak, genişleme teması çerçevesinde ve tam üyelik hedefi doğrultusunda, yeni Komisyon’la da mevcut olan iyi ilişkilerimizi devam ettirmek istiyoruz.

-Bu vesileyle, Komiser Rehn’e ülkemizin katılım sürecine verdiği sağduyulu ve cesur desteği nedeniyle teşekkür etmek gerekir.

-Genişleme Komiserliği görevine getirilen Stefan Füle de, Çek Cumhuriyeti AB İşleri Bakanı olduğu dönemde birlikte çalışma fırsatı  bulduğum deneyimli bir isimdir. Bu göreve getirilmiş olmasından ayrıca memnuniyet duymaktayım.

Reformlara İlişkin Yorumlar

-AB üyeliği  ülkemiz açısından stratejik bir hedef olup, öncelikli gündem maddemiz olmaya devam etmektedir. Türkiye, AB reform sürecine ve tam üyelik hedefi yolundaki çalışmalarına kararlılıkla devam etmektedir.

-Bilindiği  üzere, 1999’dan beri demokrasi ve hukuk alanında kat ettiğimiz gelişmeler ve AB standartlarını yakalamak istikametindeki gayretlerimiz neticesinde, Türkiye daha çağdaş ve modern bir görünüm kazanmıştır. Gerçekleştirilen reformların ülkemizde demokrasiyi daha da güçlendirdiğini vurgulamak isterim.

-2007 ve 2008 yılları, gerek gerçekleştirilen seçimler gerek iktidar partisine açılan kapatma davasından dolayı, gerekli reformların hayata geçirilemediği bir dönem olmuştur. Ancak 2009 yılı ümit verici gelişmelere sahne olmuş, ilerisi adına arzu edilen reformların uygulamaya konulabileceği verimli bir zemin oluşturmuştur.

-Gerçekleştirmeye çalıştığımız reformlar, kendi vatandaşlarımızın refahı  için yapılmaktadır. Doğal olarak bu reformlar, ülkemizi AB üyeliği hedefine de önemli ölçüde yaklaştırmaktadır.

-2009 İlerleme Raporu, Hükümetimizin reform çabalarını vurgulamakta ve takdir etmektedir.

-Daha önceki toplantımızda da üzerinde durduğumuz 2009 yılı reformlarının  İlerleme Raporu’na da yansıtıldığını görmekteyiz.

-Rapor genel anlamda olumlu ve dengelidir. Rapordaki geniş kapsamlı teknik değerlendirmeler, yürütmekte olduğumuz reform sürecinin ulaştığı  olgunluğun da bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

-Bildiğiniz gibi, Hükümetimizin; Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi, Alevi vatandaşlarımızın sorunlarına dönük çabaları, gayrimüslim vatandaşlarımızın haklarını iyileştirmeye yönelik adımları Rapor’da övgüyle karşılanmaktadır.

-Bununla birlikte, diğer reformlara yönelik çabalarımıza ve henüz yasalaşmayan çalışmalarımıza Rapor’da yer verilmediğini de üzülerek ifade etmek istiyorum. Bu çerçevede örneğin, Reform İzleme Grubu toplantılarında alınan kararları Rapor’da görememekteyiz.

-Hatırlayacağınız gibi, Eylül ayında Trabzon’da gerçekleştirdiğimiz son Reform İzleme Grubu (RİG) toplantısında; ifade özgürlüğü, yolsuzlukla mücadele stratejisi, ayrımcılıkla mücadele, insan hakları için eylem planı gibi çok önemli adımlar atılmıştı.

-Hükümetimizin bu konulardaki yaklaşımı, önümüzdeki dönemde gerçekleştirmeyi öngördüğümüz reformlara ve bu süreçteki kararlılığımıza ışık tutmaktadır.

Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi

-Hükümetimiz Milli Birlik ve Kardeşlik girişimini başlatırken; hem terör belasını  ve beslendiği zemini ortadan kaldırmak hem de dini, etnik kökeni, cinsiyeti, politik tercihi ne olursa olsun tüm vatandaşlarımızın sahip olduğu demokratik standartları yükseltmek amacını taşımaktadır.

-13 Kasım’da Türkçe dışındaki dillerde süregelen bazı sınırlamaları  kaldırdık. Bu dillerin ve lehçelerin öğretilmesi hususundaki engellemeler bütünüyle ortadan kaldırılacaktır. Türkçe altyazı zorunluluğu artık bulunmamaktadır.

-Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi ayrıca şu adımları içermektedir:

  • Üniversitelerde Kürt dili enstitülerinin kurulması
  • Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu kurulması
  • Bağımsız bir İnsan Hakları Kurumu kurulması
  • Kasaba ve şehirlerin eski isimlerinin tekrar kullanılmaya başlanması
  • Seçim kampanyalarında Türkçe dışındaki dillerin de kullanılabilmesinin sağlanması
  • Uzun vadede, geniş bir toplumsal uzlaşmayla çoğulcu ve liberal bir Anayasa hazırlanması

DTP Kapatma Davası

-Bu vesileyle, DTP’ye açılan kapatma davasına da değinmek istiyorum. Hükümet olarak, demokratik sınırlar içinde faaliyet gösteren ve hukukun üstünlüğüne bağlı kalan hiçbir siyasi partinin kapatılmasını tasvip etmiyoruz.

-Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi DTP’nin PKK terör örgütüyle arasına mesafe koyamadığına ve bölücü eylemlerin odağı haline geldiğine karar vermiştir. Bu karar, Hükümetimizin demokratikleşme çabalarını  olumsuz etkilemeyecektir.

Katılım Müzakereleri

2010 yılında açılış kriterlerini de karşıladığımız Vergilendirme ve en son Çevre fasıllarını açmış olduk. Halihazırda 12 fasıl müzakerelere açılmış olup, 1 fasıl geçici olarak kapatılmıştır

-Müzakereye açılan son 5 fasılda gerekli kriterlerin karşılanmış olması, ülkemizin süreçteki sorumluluklarını yerine getirme hususundaki kararlılığını ve sürece verdiği önemi ortaya koymaktadır.

-Eğitim ve Kültür faslıyla Ekonomik ve Parasal Politika fasıllarında, Müzakere Pozisyon Belgemizi sunmuş olmamıza rağmen, AB müktesebatıyla ilgili olmayan nedenlerden dolayı önümüze engeller çıkartılmaktadır.

-Fransa, sanki diğer fasıllar üyelikle ilgili değilmiş gibi, “tam üyelikle doğrudan ilgili” olduğu gerekçesiyle belirlediği 5 faslın müzakereye açılmasını engellemektedir.

-Kıbrıs sorunu ve Ek Protokol’den kaynaklanan sebeplerle, 11 Aralık 2006’daki AB Zirvesi’nde 8 fasılda müzakerelerin açılmaması ve açılmış bulunan fasılların da kapatılmaması kararlaştırılmıştır.

-10 fasılda taslak tarama raporlarının AB Konseyi gündemine alınmaması ve henüz ülkemize iletilmemesini üzüntüyle karşılıyoruz.

-Müzakere süreci, AB müktesebatıyla ilgisi bulunmayan siyasi meselelerden ve ikili sorunlardan arındırılmalıdır. Ancak, Aralık 2006’dan günümüze kadar geçen dönemde, siyasi sorunların AB sürecimizi bütünüyle etkisi altına aldığını üzülerek gözlemlemekteyiz. Gelinen aşamada, maalesef, Türkiye-AB ilişkileri bazı üye ülkelerin siyasi hesaplarının esiri haline gelmiştir.

AB Dışişleri Bakanları Konseyi Kararları ve Kıbrıs

-AB Dışişleri Bakanları Konseyi’nin 7-8 Aralık 2009 tarihlerinde yaptıkları  toplantıda, müzakere sürecimizin tam üyelik hedefimiz doğrultusunda kesintisiz olarak devam ettiği ve ülkemizin genişleme portföyünde ele alınarak katılım hedefimizin teyit edildiği görülmektedir.

-Sonuçlarda, diğer hususların yanı sıra reform sürecinde son dönemde kaydedilen olumlu gelişmelere de değinilmektedir.

-Türkiye'nin ve KKTC’nin çözüm isteği ve çabalarının AB tarafından yakından bilindiği görülmektedir. Bu çerçevede, Ek Protokol’ün uygulanmasına ilişkin karar 2010 yılına ertelenmiş ve bu yönde ülkemiz aleyhine ilave bir karar çıkmamıştır. Bu kararı, 10-11 Aralık’ta toplanan AB Zirvesi de benimsemiştir.

-Bununla birlikte, Dönem Başkanı İsveç başta olmak üzere, Türkiye’nin AB üyeliğinin önemini vakıf diğer Konsey üyesi ülkelerin yoğun ve iyi niyetli çabalarına rağmen ve Ada’da iki lider arasında devam eden müzakerelerin başarıyla sonuçlanması yönünde beklentiler mevcut iken, GKRY’nin ufuksuzluğunun GİK Sonuçlarına bazı alanlarda, uluslararası hukukla da bağdaşmayan bir şekilde yansıtıldığını görüyoruz.

-Ada’daki müzakerelere Türkiye tarafından verilen desteğin, GİK Sonuçlarında açıkça takdir edilmemiş olması ve bazı üyelerce haksız gerekçelerle askıya alınan fasıllar konusunda sessiz kalınmaya devam edilmesi talihsizlik teşkil etmiştir.

-Öte yandan, AB Konseyi’nin KKTC’ye uygulanan izolasyonların kaldırılmasına yönelik 26 Nisan 2004 tarihinde aldığı karar bütünüyle hayata geçirilmemiş ve bugüne değin bu yönde yapılan taahhütler tam olarak uygulamaya dahi konulmamışken, Ek Protokol konusunda Türkiye’den talepte bulunulmasının adil olmadığı da açıktır.

-İkili ilişkiler ile genişleme sürecinin birbirinden ayrı mütalaa edilmesi gerektiği yolundaki AB Komisyon saptamasının hayata geçirilmesinin ne kadar gerekli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.

-Öte yandan, GKRY Dışişleri Bakanı yaptığı bir açıklamayla, tarama sonu raporları tamamlanan, ancak ilk 4’ü AB konseyi gündemine alınmayan 5 müzakere başlığının (İş Gücünün Serbest Dolaşımı, Hukuki ve Temel Haklar, Adalet, Özgürlük ve Güvenlik, Dış Güvenlik ve Savunma, Eğitim ve Kültür)  açılmasını engelleyeceklerini açıklamıştır.

-AB ile özellikle yasadışı göç ve geri kabul konularında yapıcı bir diyalogu yeniden başlatmış olduğumuz bir ortamda GKRY’nin bu konuları da kapsayan Adalet, Özgürlük ve Güvenlik faslını AB Konseyinde bloke etmesi, GKRY’nin AB’yi ve kendini ayağından vurması gibi bir durumdur.

-Hatırlayacağınız gibi, Adalet, Özgürlük ve Güvenlikten Sorumlu AB Komiseri ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Jacques Barrot ve İsveç İltica ve Göçten Sorumlu Bakanı Tobias Billström 5 Kasım 2009 tarihinde Ankara’yı ziyaret ederek Sayın Başbakanımız ve İçişleri Bakanımızla görüşmelerde bulunmuştur. Sözkonusu ziyarette, özellikle yasadışı göçle mücadele ve geri kabul anlaşması konularında verimli görüşmeler gerçekleştirilmiştir.

-Yapılan ortak açıklamayla, Türkiye ve AB’nin, karşı karşıya bulundukları  ortak bir problem olarak yasadışı göçle mücadele konusunda mevcut işbirliğini artırma yönündeki iradeleri ortaya konmuştur.

-Türkiye’nin coğrafi durumu ve AB üyeliği yolundaki aday ülke olma konumu da göz önünde bulundurulduğunda, bu işbirliği beyanının her iki taraf açısından da uluslararası dayanışma, yük paylaşımı, ortak sorumluluk ve karşılıklı anlayışı yansıttığı görülmektedir.

-Ancak, Türk makamları AB’yle geri kabul görüşmelerinde GKRY’nin bu akılcı olmayan son tutumunu da değerlendirecektir.

-Ayrıca açılması  konusunda açık kapı bulunan Enerji faslı üzerinde Rumların siyasi engellemeleri, gayri resmi olarak sürmektedir. Enerji faslında, ülkemiz gerekli teknik hazırlıklarını tamamlamış olup, Konsey’de konunun görüşülerek karara bağlanmasını beklemekteyiz.

-Enerji faslının, enerjiyle ilgisi olmayan sebeplerden dolayı engellenmekte olması üzüntü vericidir. Faslın açılması daha fazla geciktirilmemelidir. Avrupa Parlamentosu’nun, gerek Genişleme Raporu’nda gerek Türkiye Taslak Raporu’nda Enerji faslının açılması çağrısında bulunması memnuniyet vericidir.  Rumların bu faslı da tıkayarak, etkileri hemen görünmese de diğer AB üyelerinin çıkarlarına zarar verdiği ortadır.

-21 Aralık’ta toplanan Hükümetlerarası Katılım Konferansı’nda (HAKK) açtığımız Çevre faslı zor fasıllardan biridir. İklim değişikliği konusunda dünya liderlerinin uzlaşma sağlayamadığı bir ortamda ülkemizin ve kurumlarımızın kararlılığıyla açılmıştır.

-Avrupa Birliği katılım müzakereleri sürecinde yürüttüğümüz çalışmalarda en kapsamlı alanlardan biri Çevre Faslına ait AB müktesebatının iç hukuka aktarılması ve uygulanması için yürütülen çalışmalardır.

-Topluluğun çevre mevzuatı, yatay konular, atık yönetimi, hava kalitesi, endüstriyel kirliliğin önlenmesi ve risk yönetimi, kimyasallar, su kalitesi, doğa koruma, gürültü ve ormancılık başlıkları altında oldukça fazla sayıda düzenleme içermektedir.

-AB müktesebatına uyum elbette, sadece kamu kurumlarımızı değil, toplumun tüm kesimlerini içine alan çok kapsamlı bir süreçtir ve ciddi bir koordinasyon gerektirmektedir.

-Bu nedenle gerek Müzakere Pozisyon Belgesi hazırlığı, gerekse müktesebat uyumuna yönelik her türlü çalışmada sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere toplumun farklı kesimlerinin sürece olabildiğince dâhil edilmesi konusunda çok büyük çaba sarf edilmektedir.

- Türkiye’nin Avrupa Birliği yolculuğunun Türk halkının akılcı bir seçimi olduğunu ve tam üyelik hedefiyle çıktığımız bu yolda başka bir seçeneğin mümkün olmadığını bu vesileyle tekrar etmek istiyorum.

-Katılım süreci, Türkiye’de siyasi, ekonomik ve sosyal yaşamını değiştirecek tarihi bir fırsattır. Burada unutmamamız gereken en önemli nokta ise, değişim yolunu kimsenin tek başına açamayacağıdır. Türkiye’yi daha demokratik, daha istikrarlı, daha gelişmiş bir ülke haline getirmek ancak hepimizin ortak çabasıyla mümkün olacaktır.

-Türkiye-AB ilişkisinin bir kazan-kazan ilişkisi olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. AB üyeliği yolundaki bir Türkiye’nin elde edeceği kazanımların yanında; AB’nin de Türkiye’nin katılımıyla birlikte küresel bir politik ve ekonomik güç haline geleceğini, ciddi bir hareket alanı ve derinlik kazanacağını dikkatinize getirmek istiyorum.

-2010 Ocak ayında AB dönem başkanlığını İspanya üstlenecektir. Medeniyetler İttifakı projesinde ortağımız olan İspanya, dönem başkanlığı  sürecinde müzakere sürecimizin ilerletilmesine katkıda bulunacaktır. Bu dönemde Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı, Kamu Alımları, Rekabet ve Sosyal Politika ve İstihdam fasıllarında ilerleme kaydetmeyi, Eğitim ve Kültür ile Enerji fasıllarında GKRY blokajını aşmaya yönelik gayretlerimiz devam edecektir.

-Bu dönemde yeni AB Troika sisteminde yer alacak Belçika ve Macaristan’ın da üyelik sürecimize yaklaşımının olumlu olması önemlidir.

Vize Konuları  ve Soysal Davası

-Bu çerçevede, ülkemiz vatandaşlarına AB ülkelerince uygulanan vizenin kaldırılması  konusundaki taleplerimizi de sürekli olarak gündeme getirdiğimizi belirtmek isterim. AB’nin aday bile olmayan Balkan ülkelerinin nerdeyse tamamına vizeyi kaldırdığı bir ortamda, biz de  en son 26 Kasım tarihinde yaptığımız Troyka ve 21 Aralık’taki HAKK toplantısında da vatandaşlarımızın haklı talebini AB tarafına ilettik.

-Soysal Kararı’nı  da izliyoruz. Vize sorununa ilişkin Avrupa Adalet Divanı’nın kararı  sonrasında, Komisyon’un ortaya koyduğu esasların uygulanmasına dair birtakım güçlüklerin doğduğu gözlenmektedir.

-AB, hukukun üstünlüğü temelinde kurulmuştur ve temsil ettiği ilkeler üye ülkelerin yanı sıra Birlik tarafından da uygulanması  gereken değerler bütünüdür. Bu bağlamda, gerek AB kurumları  gerek üye ülkeler, Birliğin en üst düzey adalet organı olan ABAD’ın verdiği kararlara saygı göstermek ve bunları uygulamak durumundadır.

-ABAD’ın verdiği Sosyal Kararı’nın etkin ve adil bir şekilde uygulanmasının sağlanmasını temin etmek amacıyla acilen yeni bir yapısal düzenlemeye gidilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çerçevede, Türk vatandaşlarının haklarını garanti altına alacak bir çözüme ulaşılması adına Türkiye olarak her türlü katkıyı sunmaya hazırız. Bu bağlamda ABGS’de yeni bir birim olarak AB Hukuku Başkanlığı kurulmuştur.

Türkiye’nin yeni AB Stratejisi

-Herhangi bir seçim sürecinin yaşanması öngörülmeyen 2010 yılı, iç  ve dış dinamiklerin etkin bir şekilde kullanılmasıyla, AB üyelik sürecimiz bakımından oldukça verimli bir şekilde değerlendirilebilecektir.

-Türkiye-AB müzakere süreci, AB’nin son genişlemenin gerektirdiği idari ve politik reformları hayata geçirememesi ve küresel ekonomik krizden kaynaklanan nedenlerle yavaşlama dönemine girmiştir. Öte yandan, bazı üye ülkelerin iç siyasi kaygılar ve popülist yaklaşımla hareket etmesi, ülkemizin üyelik sürecini olumsuz etkilemektedir.

-Türkiye’nin üyelik sürecinin hem ülkemiz hem de AB tarafında kararlı ve tutarlı bir duruş gerektirdiği açıktır. Müzakere süreci, her aday ülkenin zamanında karşı karşıya kaldığı birtakım güçlükleri içinde barındırmaktadır.

-AB tarafında üyelik sürecimize ilişkin gündeme getirilen zorluklar, Türkiye’yi tam üyelik hedefinden ve bu istikametteki çabalarından geri döndüremeyecektir. Türkiye, AB üyeliğini kazan-kazan ilişkisi temelinde, bir çağdaşlaşma projesi olarak görmektedir ve üyeliğin her alanda ülkemize çok önemli kazanımlar getireceğinin bilincindedir.

-Daha demokratik, istikrarlı ve gelişmiş bir Türkiye, tüm tarafların ortaya koyacağı gayretle mümkün olabilecektir.

-Ancak, bazı  üye ülkelerin katılım sürecimizi yavaşlatma çabaları, kamuoyumuzu olumsuz etkilemekte ve sürece verilen desteğin düşmesine neden olmaktadır. Son kamuoyu araştırmaları, halkımızın % 60’ının AB üyeliğini arzu ettiğini, ancak sadece % 40’ının bu hedefin gerçekleşeceğine inandığını ortaya koymaktadır.

-Bu sonuçlar da göstermektedir ki, müzakere sürecinin tam üyelik hedefi doğrultusunda devam etmesini sağlayacak ve kamuoyuna yeni bir heyecan getirecek kapsamlı bir stratejiye gereksinim duyulmaktadır.

-Bu çerçevede, yeni AB Stratejimiz temelde iki unsur üzerine kuruludur: AB müktesebatına uyumun tam anlamıyla ve eksiksiz gerçekleştirilmesi için sürecin siyasi boyutunun dışında tamamıyla reformlara odaklanılması ve güçlü bir iletişim stratejisiyle gerek ülkemizde gerek AB ülkelerinde üyeliğimize verilen desteğin artırılmasının sağlanması.