BIST 10.267
DOLAR 32,26
EURO 34,77
ALTIN 2.413,89
HABER /  GÜNCEL

Kırıkkanat Şahin'in kanatları altında

Radikal yazarı Mine Kırıkkanat'a olan öfke çığ gibi büyüyor. İletişim hocası Haluk Şahin, Kırıkkanat'a katılmamakla birlikte, yazara gösterilen tepkileri haksız buldu.

Abone ol

Radikal yazarı Mine Kırıkkanat'a öfkeler çığı gibi büyüyor. İletişim hocası ve medyanın saygın kalemi Haluk Şahin, yazısında, Kırıkkanat'ın görüşlerine katılmamakla birlikte, yazara gösterilen öfkeyi masaya yatırdı:

Yazı: Haluk Şahin
Kaynak:  

Bu başlığın Halide Edip'in ünlü eseri 'Vurun Kahpeye'yi anımsattığının farkındayım. Çocukluğumda gördüğüm filmin afişi aklımdadır: Kara sakallı yobaz Hacı Fettah, idealist genç kadın öğretmeni 'Vurun Kahpeye' feryatları arasında yumruklamaktadır. Geçen hafta boyunca linç edilmek üzere yere yatırılmış olan 'kahpe', gazetemizin çok okunan yazarı Mine Kırıkkanat'tı. "Hazır fırsatını bulmuşken bir tane de biz vuralım" diyenler arasında ne kadar farklı kesim ve lobilerden isimler vardı!
İstanbul'da plajların açılması nedeniyle belirli semtleri basan pejmürdeliğe karşı yazdığı yazıda Mine Kırıkkanat'ın kullandığı bazı kelimeleri ben de onaylamıyorum. Ama bunda şaşıracak bir yan da bulamıyorum: Mine Kırıkkanat kendisini öfkelerine kaptıran, heyecanlı ve içten bir yazar.
Sivri dilli ve keskin kalemli de diyebilirsiniz. Onu farklı ve popüler yapan özellikler değil mi bunlar?

Beni şaşırtan ve düşündüren Mine'ye yönelik 'Vurun Kahpeye' harekâtının ağırlığı ve yoğunluğu oldu. Niçin şimdi, niçin Mine? Öyle ya, geçmişte benzer konuları çok daha ağır kelimelerle ele alan nice yazarlar oldu. Mine yazısında bir ırk ya da soyu hedeflemiyor, ama yıllarca "Bu Türkler pistir, burnunu karıştırır, kıçları yere yakındır, proteinsizlikten gözlerinin feri sönmüştür, bunlardan bir bok olmaz" diye yazan (ve bir yazımda uyardığım gibi), sabah akşam 'tersine ırkçılık' yapıp alkış alan yazarlar yok muydu?

Onlara niçin kimse tepki göstermedi? Niçin Mine?
Aklıma üç neden geliyor. Birincisi, şüphesiz, Mine'nin kadın olması ve daha da önemlisi kadınlığından utanmayan, kadınlık serüvenini kitapları ve yazılarıyla okurlarıyla dobra dobra paylaşan bir kadın olması. Bu, onu 'kadın nefreti'nin açık hedefi haline getiriyor. Son çeyrek yüzyıldır dünya üniversitelerinin 'kadın çalışmaları' bölümlerinde yapılan araştırmalar 'kadın nefreti'nin ve 'kadın korkusu'nun çok farklı biçim ve reflekslerle ve hiç umulmadık kişilerde ortaya çıkabildiğini gösteriyor. Örneğin, Mine Kırıkkanat hakkında internette dolaşan iğrenç yazılarda bu hastalığa en vıcık vıcık, en banal görünümleriyle rastlıyoruz. Mine'yi (ve kadınları) 'yapılacak' bir cinsel objeye indirgeyip aşağıladıkları takdirde onu yok edeceklerini ve böylece 'erkekçe' bir zafer kazanacaklarını umuyor olmalılar. Hastalıklı tipler!

İkinci neden, daha açık bir biçimde ortada. Zaten yüksek sesli yazılar yazan Mine Kırkkanat, sesini en çok laikliği savunurken yükseltiyor. Oysa, yakın tarihimizin de gösterdiği gibi, bu ülkede laikliği yüksek sesle savunmak netameli bir iştir. Terör en çok onları hedef seçmiştir. Türkiye'yi orta ya da uzun vadede din devletine dönüştürme programına angaje olanlar, laikliği yüksek sesle savunanları etkisiz hale getirmeyi stratejik görevleri arasında sayarlar.

Üçüncü nedeni saptamak biraz daha zor ama orada: Mine Kırıkkanat sık sık kendi halkıyla ilgili olarak çok ağır eleştiriler yapsa da, asıl sorun o değildir; belirli kesimler için onun daha büyük bir günahı vardır: Türkiye'yi ve Türkleri zaman zaman yabancılara karşı savunma cüretini göstermiş olması! Ermeni sorunu olsun, Kürt sorunu olsun, Kıbrıs sorunu olsun, hangi sorun olursa olsun, Türkiye'nin ve Türklerin peşinen ve tamamen haksız, yanlış, suçlu olduğunu kabul etmemesi.

Bazen Türkiye'nin ve Türklerin de haklı olabileceğini düşünmesi. Üstelik kalkıp Fransız televizyonlarında bunu söylemesi. Bizim 'dragoman'lar böyle şeylerden hiç hoşlanmazlar. Oyunbozanlık sayarlar. Bozulan kendi oyunlarıdır çünkü.+