BIST 10.677
DOLAR 32,22
EURO 34,94
ALTIN 2.418,47
HABER /  POLİTİKA

Hükümet ABye misilleme yapacak

AB liderleri Komisyon kararını kabul ederse, Ankara da 'siyasi stratejik konularda' AB'yle ilişkileri ağırdan alacak.

Abone ol

Avrupa Birliği liderlerinin 14-15 Aralık zirvesinde Komisyon'un sekiz maddede müzakereleri dondurma kararını aynen kabul etme, ya da ağırlaştırma ihtimalinin ortaya çıkması, hükümetin AB ile ilişkilerde frene basma hazırlığına girmesine yol açtı. Radikal'e bilgi veren üst düzey bir kaynak, 'AB liderlerinin Türkiye ile ortak geleceği sorguladığı aşamada, Türkiye'nin AB ile siyasi ve stratejik konularda görüşme ve işbirliği yapma motivasyonunu yitirmesinin doğal olduğunu' söyledi.

Kaynaklar, bu hazırlığın zirve sonrasında bir açıklama ile ilan edilip edilmemesi konusunda hükümet içinde hâlâ görüş birliği sağlanamadığını, ancak 'sonuçlarının uygulamada görüleceğini' vurguluyorlar. Konunun son Bakanlar Kurulu'nda da bir ihtimal olarak açıldığı belirtiliyor.

Kaynakların sözünü ettiği siyasi-stratejik konuların, (eğer açılırsa) açılacak müzakere başlıkları dışında hemen her konuyu kapsayabileceği öğrenildi. Bunlar arasında Ortadoğu Barış Süreci'nden Irak'a, İran'dan Kafkaslardaki işbirliğine, savunma sanayii ve enerji konularından, yasadışı göç ve narkotik istihbaratı paylaşımına dek çeşitli konuların bulunabileceği öne sürülüyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dün AK Parti Meclis grubunda sarf ettiği "Türkiye'nin kaybedeceği hiçbir şey yok, kaybederse AB kaybeder" cümlesi, aynı kaynaklara göre AB'nin uzun vadeli tercihi yanı sıra, Türkiye'nin kısa dönemli hazırlıklarını da anlatıyor.

Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın dünkü buluşmaları Ankara'nın endişelerini haklı çıkarması, misilleme ihtimalini güçlendirdi. Merkel, (Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'ne limanlar açılsa bile) iki yıl kadar sonra yeniden ele alınmasını istiyor. Yeniden ele alınmasını istediği 17 Aralık 2004'te Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine başlanması kararı. Chirac onu destekleme eğiliminde. Ama kararı zirveye bıraktılar. Bu da, Komisyon açıklamalarına rağmen, 15 Aralık bir Türkiye zirvesi olacağını gösteriyor.

Zirveden komisyon tavsiyelerinin onaylanması, ya da ağırlaştırılması kararı çıkarsa Türkiye'nin neler yapacağı, AB Komisyonu'nda da endişe konusu oldu.

Son süreçte Türkiye'nin yanında yer alan İsveç'in Dışişleri Bakanı Carl Bildt dün Ankara'da, Türkiye'nin zirveden ne karar çıkarsa çıksın müzakerelere devam etmesi ve aşırı tepki vermemesi gerektiği yolunda telkinde bulundu. AB Komisyonu'nun Türkiye sorumlusu Christian Danielson ise, daha önceden planlanmış teknik görüşmeler için geldiği Ankara'da 'hasar tespiti' yapıyor ve yaptığı görüşmelerde Türkiye'nin tepkisini nereye kadar vardıracağını anlamaya çalışıyor.

15 Aralık zirvesinden çıkacak karar, Türkiye'nin ilan etse de etmese de 'uygulamada göstereceği' tepkinin boyutunu da belirleyecek gibi görünüyor.

Hükümetin AB ile ilişkilerde müzakereler dışında kalan konularda frene basması söz kornusu olduğunda bunun Türkiye'ye uzun vadede zarar mı, yarar mı getireceğini kestirmek bugünden zor. Ancak konu hükümetin gündemine girmiş durumda.

Merkel neden 'Seçim' dedi?

Alman Şansölyesi Merkel dün iki yıl kadar süre isteyerek Türkiye'ye bir örtülü ama çok önemli bir mesaj da verdi. Tanımak istediği süreyi doğrudan Türkiye'deki seçimlere bağladı.

Bunun iki anlamı olabilir.

Birincisi, hükümetin AB'ye sürekli olarak verdiği '2007 seçim yılı, özellikle Kıbrıs konusunda bir şey yapmak zor' sinyalleri. Almanya ve Fransa böylelikle AK Parti'ye 'Madem seçimleri alırım diyorsun, sonrasına bakalım' diyor olabilir. Bu, yüzeydeki yorum.

İkincisi, daha spekülatif, ancak yapılması gerekiyor. Merkel'in daha önceki görüşleriyle de birleştirildiğinde söylenmek istenen şu olabilir: AB'nin lokomotif güçleri arasında Türkiye'nin kendisine nasıl bir yön çizmek, nereye gitmekte olduğunu görmek isteyenler var.

Merkel'in bu açıklamayı, Başbakan Tayyip Erdoğan ile sabah saatlerinde bir telefon görüşmesi ardından yapması yorumlara ayrı boyut katıyor. Buradan, Türkiye'de yalnızca genel seçimleri değil, ona doğrudan etki edecek cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunu da görmek isteyenlerin bulunduğunu saptayabilir miyiz? Bu mümkün. Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olup olmayacağı ile ilgilenen sayısının giderek arttığı olarak da yorumlanabilir bu durum. 

Kaynak: Radikal Gazetesi