BIST 9.645
DOLAR 32,54
EURO 34,86
ALTIN 2.435,42
HABER /  GÜNCEL

FETÖ itirafçı olmak isteyenleri işkence ile korkutmuş

Anadolu Ajansı
Anadolu Ajansı

FETÖ mahrem yapılanmasında mahrem imam olan bir itirafçı, itirafçı olmak isteyenlerin nasıl korkutulduğunu anlattı.

Abone ol

Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) eğitim camiasındaki "mahrem hizmetler" yapılanmasında "mahrem imam" olan "Hasan" kod adlı üyesi, "Çok daha önceden de itirafçı olabilirdim ama önüme bir korku atmosferi oluşturuldu. 'Devlete itirafçı olmak için gittiğiniz zaman işkenceye tabi tutulabilirsiniz' gibi bir kara propaganda vardı.

Ama güvenlik güçleriyle görüştükten sonra fikrim değişti, gayet insani bir muamele gördüm. Ortada bu konuda çok ciddi bir bilgi kirliliği var. İnsanlar bu korkudan, bu bilgi kirliliğinden dolayı gidip bildiklerini anlatamıyor." dedi.

FETÖ'nün "Hasan" kod adlı mahrem imamı, örgüt ile üniversiteyi kazandığı yıllarda kendisine barınma imkanı sağlanması üzerine tanıştı. Uzun yıllar bu yapı içinde faaliyetlerini sürdüren Hasan, 15 Temmuz'dan sonra etkin pişmanlıktan yararlanarak itirafçı oldu. Hasan, örgütün yapısını, faaliyetlerini, 15 Temmuz ve sonrasında yaşadıklarını ve neden itirafçı olduğunu AA'ya anlattı.

SORU: Örgüte ne zaman ve nasıl girdiniz? Örgütteki göreviniz neydi? Örgüt içindeki son görevinize nasıl getirildiniz? Buna kim karar veriyordu? Karar mekanizması nasıl işliyordu?

CEVAP: "Örgütte ağabey hiyerarşisi var bilindiği üzere. Bunun içerisinde o ağabey pozisyonundaki insanlar değişik yerlere sizi görevlendiriyorlar. Bu sözü edilen yapının, cemaatten örgütlüğe geçiş aşaması bana göre 2007'yi buluyor. Dünyanın her yerinde cemaatler var. Her grup kendi inançlarını yaymak isteyebilir. Sohbet gibi organizasyonlar yapabilirsiniz. Fakat bunları katı bir disiplin haline soktuğunuz zaman yani bir öğrenciyi 13-14 yaşından alıp 60 yaşına kadar bir silsile halinde takip edip, onun üzerinde emir komuta zinciri oluşturursanız o zaman bunun adı cemaat değil, örgüt olur. 2007 yılından önce şahit olduğum şeylerin daha yumuşak şeyler olduğunu görüyordum ama 2007'den sonra daha agresif daha sert.

Hayır için paralar toplanırken daha sonradan üst kademeden insanların bu paraları kendi lüksleri için harcadıklarını gördüm. Eğer İslamiyet diyorsanız, doğruluk diyorsanız herkesin hak ettiği şekilde her yerde olabilmesi lazım. Fakat siz bunları insanların elinden alırsanız, sırf öteki olduğu için yani sırf sizin cemaate tabi olmadığı için insanları ötekileştirir, onların bir yere gelmesinin önüne engeller koyarsanız, bu bir cemaat refleksi değildir, bu bir örgüt refleksidir. Etkin pişmanlıktan yararlanıp tabiri caizse yakayı sıyırmak için değil, bir düşünsel süreçten sonra bunlar benim kendi çıkarımlarım. Bunları gördüm. Önceden değer yargısı olarak bildiğimiz şeylerin amaç için araçsallaştırıldığını müşahede ettim."

SORU: Bu gözlemlediğiniz olaylara tepki gösterebildiniz mi o süreçte?

CEVAP: "Hemen etkin bir tepki gösteremiyorsunuz tabi. Etkin bir tepki gösterdiğiniz zaman çok çabuk pasifize ediliyorsunuz. Çok katı bir itaat, çok katı bir anlayış var. Bazı şeylere biraz eleştirisel şekilde yaklaşıldığı zaman başka türlü muamelelere tabi tutulduğunu gördüm. Tabi ekonomik olarak bağlısınız bir taraftan. Ekonomik olarak bağlı olduğunuzdan dolayı etkin bir şekilde ses çıkaramıyorsunuz bazı şeylere."

SORU: FETÖ'nün devlet kurumlarda kadrolaşmasına ilişkin gözlemleriniz nelerdir?

CEVAP: "Mesela TSK'da bir kadro açılacaksa, ilk önce kaç kişilik bir kadro açılacak? Diyelim ki 100 kişilik bir kadro açılacak. Yeterli eleman var mı? Yeterince eleman varsa o kadro açılıyordu. Ancak daha düşük bir sayıda bunu karşılayabilecekse o sayıda açılıyordu. Bunun karşılığı nedir? Başka hiç kimsenin girmemesidir. Hak eden hiç kimsenin girmemesi demektir. Bu da insani değer yargılarıyla çelişen bir durum. Bize söylenen şeyler ile pratikte yapılan şeylerin uygulanmasına bakıldığı zaman ne İslami ne insani bir yönü var. Örneğin bir öğrencinin hayali subay olmak. Ama sırf sizden olmadığı için belki de bütün yetkinliklere sahip olmasına rağmen, hayallerinden koparmak... İnsani bir yanı yok. Önceden şahit olduğum böyle şeyler yoktu. Bunlar hep sonradan güç kazandıkça mı değişti, yoksa bunlar bir planın parçaları mıydı onu bilemiyorum. Ama özellikle 2007 yılından sonra bu katlanarak aritmetik olarak devam etti. Kendisinden başka hiç kimseyi özellikle kritik kurumlar olarak tanımlanan kurumlara kimseyi sokmama yönünde bir şey oldu."

 "Kendi mensuplarına karşı kendini saklayan bir yapı"

SORU: Bizzat sizin sorumlu olduğunuz kaç kişi vardı ve herkes birbirini tanıyor muydu?

CEVAP: "Bana bağlı 5 kişi vardı. Herkesin birbirini tanımamasından ziyade bir de tanınmayanlar var. Örneğin bir öğretmen grubuna sohbet yapıyorsunuz. Mesela siz bunları sadece sohbete katılımcı olarak biliyorsunuz. Ama belirli bir süre sonra şunu öğreniyorsunuz sadece katılımcı olduğunu zannettiğiniz kişi aslında örgütün farklı bir biriminde çok daha kozmik bir görevde olabiliyor. Belki siz onun sohbetçi olduğunu sanıyorsunuz halbuki o sizin üstünüzün üstünün üstü konumundaki biri. Kendi içinde dahi kendi mensuplarına karşı kendini saklayan bir yapı. Mesela kamuda, özel şirkette çalışan olarak görünüyor sadece sohbetlere gidip geliyor. Ama bir de örgütün arka planında başka işler de yapıyor."

SORU: Sınav sırasında kopya çekilmesine yönelik bir mekanizma var mıydı?

CEVAP: "Direkt şahit olduğum bir şey yok. Sadece bunu yorumla söyleyebiliyorum. Bunu herkese umumi yaydıklarını düşünmüyorum. Örneğin Şırnak'a gidecek adam, TSK'da veya emniyette birilerine ağabeylik yapacak ama işi yok. O yüzden ona böyle bir imkan sağlanıyor. Bir de örgütte herkes eşit değil. Bir hiyerarşi var. Herkesi, her göreve getirmezler. Herkese, her şeyi emanet etmezler. Güvenlik soruşturması dahi yapılıyordu. TC kimlik numaraları toplanarak kimin nereye getirileceği hakkında bu tür şeyler yapılıyordu."

SORU: Ortalama bir oran verecek olursanız, sınavlara giren örgüt üyelerinin yüzde kaçı sınavı kazanıyordu?

CEVAP: "Yüzde 40 gibi. Bunu her yere uyarlamak biraz yanlış bir yönlendirme olur. Çünkü örgüt herkesin bir yerlere gitmesini de istemiyor. Çünkü kendi iç ihtiyaçları var. Kendi öğretmen ihtiyaçları var, kendi eleman ihtiyaçları var. Sadece kritik olarak tanımladığı kurumlarla ilgili böyle bir çalışması olduğunu düşünüyorum. TSK gibi yerlere yerleşecek insanlar için bu tür bir mekanizma işletiliyor. Her kişiye bu olanağın sağlandığını düşünmüyorum. Kendi bağlılığını ispatlaması lazım. Soruşturmada bir şey çıkmaması lazım. Mesela burada etnik köken çok önemli."

SORU: 15 Temmuz darbe girişimini nasıl öğrendiniz? Darbe girişimi başlamadan önce size gelen bir mesaj oldu mu? O gece ne yaptınız?

CEVAP: "Ben 15 Temmuz öncesi ilişkilerimi koparmıştım 4-5 ay öncesi kadar. Gidişatı gördüm. 17-25 Aralık insanda çağrışımlar yapsa da çok etkili olmadı. Daha sonra bu MGK'nın kararı, terör örgütü ilan etmesiyle beraber kendimi tabiri caizse bir riske atmak istemedim. O yüzden ilişkilerimi kopardım. 15 Temmuz akşamı da ağabeyimin evindeydim. Televizyondan öğrendim. O gece evde oturduk. İlk önce anlamlandıramadım. Eğer siz böyle yapmadıysanız çıkardınız Twitter'dan bir mesaj yayınlardınız; 'Beni seven insanlar varsa biz bu işin içinde değiliz' şeklinde. Olay sıcağı sıcağınayken. Sabaha kadar bekleyip olay başarısız olduktan sonra 'Hayır biz bu işin içinde değiliz' demek inandırıcı değil. Çünkü çok net bir şekilde saat 22.00'de tavır koyabilirdiniz. Ama sonucunu bekledikten sonra kamuoyuna böyle bir açıklama yapmak, sadece başarısız bir darbe girişiminden sonra ört bas etmek."

 "Bazı noktaları görebilmeniz için aklınızı kiraya vermemeniz gerekiyor"

SORU: Siz neden itirafçı oldunuz? FETÖ'den yatanlar veya salıverilenler bir pişmanlık duyuyorlar mı?

CEVAP: "Açıkçası üniversiteyi kazandıktan sonra o tarihe kadar ben ne değişik kitap okudum ne de başka bir şey yaptım. Hep örgütsel kitaplar okudum. Çok azdır dışa dönük okuduğum şeyler. Ama ondan sonra başka dünya düşünceleriyle ilgili de yoğun okumalarım oldu. Bir içsel muhasebe gibi. Aklınızı çalıştırıp neden sonuç ilişkisi kurarsanız kendiniz buraya gelebiliyorsunuz. Bazı noktaları görebilmeniz için aklınızı kiraya vermemeniz gerekiyor. Örneğin sivil bir ilahiyatçının, askerlikle hiçbir alakası olmayan bir kişinin gidip koskoca generalleri yönetmesi çok tuhaf geliyor insana. Mesela darbe gecesi bir askeri kurum içinde ne işi var o insanların. İkincisi askerlerin böyle insanlardan bir ilahiyatçıdan emir alabilmesi bana tuhaf geliyor. Askerlikle veya askerlik mesleğiyle en ufak bir fikri olmayan insanların askerler üzerinde bir konumda durması çok tuhaf bir şey.

Eğer İslam'ı kendinize referans ediyorsanız, Peygamber Efendimizin hayatı ortada. İlk önce en zayıf insanları korumuş. Ama bakıyorsunuz örgüte en güçlüler, kuvvetliler, parası olanlar, konumu olanlar herkesten önce kaçıyorlar. Hicret örneği, Hz. Peygamber herkes gittikten sonra en son kendisi gidiyor. İlk önce zayıf insanları koruma altına alıyor. Burada yanlış bir mantığın olduğu buradan ortaya çıkıyor. Hak olmadığı. Dünya tarihinde böyle bir şey yok. Yani baştaki insanların sıvıştıkları diğer insanları bıraktıkları bir şey görmedim. İslam'ı kendine refere eden bir yapı gibi düşünün madem İslam'ı refere ediyorsunuz bunu yapan kişilerin tavrı ortada. O zaman İslami ahlaktan beslenmediği ortaya çıkıyor. İnsan kendi iyi niyetinin kullanıldığını görüyor."

SORU: Siz neden bu yapının içine girdiniz?

CEVAP: "Üniversiteyi okurken devletimize, değerlerimize hizmet etmek gayesiyle girdik ama insan öyle bir yoğun propaganda altında kalıyor ki bunu ancak rüzgar tersten esince görüyorsunuz. Çünkü farklı bir şeyle çok muhatap olmuyorsunuz. Farklı bir düşünce çok çıkmıyor. Bir uç bulsanız hemen akıl yürütüp çıkıyorsunuz ama bulamıyorsunuz. Ben açıkçası mantıken ikna olmasaydım böyle bir yolu benimsemezdim de. 'Ben kendimi kurtarayım' meselesi değil yani. Örgütten koptuktan sonraki hayatıma bakıyorum, şunu düşünüyorum ben yıllarca ne yapmışım? Yaklaşık 18-19 yıl bu yapı içinde kalmışım."

 "İtirafçı olursanız işkenceye tabi tutulursunuz gibi bir atmosfer oluşturuldu"

SORU: Örgüt içinden biri olarak bir zamanlar beraber olduğunuz arkadaşlarınızın gerçeği görmesi yönünde bir çağrınız var mı? Bu konuda FETÖ yandaşlarının düşüncesi nasıl değiştirilebilir?

CEVAP: "Terör çok güçsüz olduğu için terördür. Terör, bir sivrisinek gibidir. Sivrisineğin esasında hiçbir gücü yoktur. Bir bardağı alıp şuradan şuraya koyamaz. Ama sivrisinek gidip bir boğanın kulağında girip, onu bir züccaciye dükkanına çekerek kendi gücünün bin katı daha etkin bir yıkım oluşturur. Açıkçası bütün terör örgütleri de böyledir. Dizginlenemez bir öfke oluşturduklarında çok ciddi bir yıkım gerçekleştiriyorlar. Ben daha önceden de itirafçı olabilirdim ama önüme bir korku atmosferi oluşturuldu. Mesela, devlete itirafçı olmak için gittiğiniz zaman işkenceye tabi tutulabilirsiniz gibi kara propaganda vardı böyle bir atmosfer oluşturuldu. Ama güvenlik güçleriyle görüştükten sonra fikrim değişti, gayet insani bir muamele gördüm. Ortada bu konuda çok ciddi bir bilgi kirliliği var. İnsanlar bu korkudan, bu bilgi kirliliğinden dolayı gidip bildiklerini anlatamıyor. Her insan hata yapabilir. Önemli olan hatada ısrarcı olmamaktır."

 "Hatasını gören insanlara karşı biraz daha müşfik olunması gerekiyor"

SORU: Örgütün ne kadarı deşifre oldu?

CEVAP : "Şu an hala devlette FETÖ'cü olup da çalışan insanlar var, kendilerini tabiri caizse saklamayı başarmışlar. Bu örgüt birçok cemaat, kurum ve siyasi oluşumlarla o kadar iç içe geçmiş ki herkes birbirini tanıyor. Herkes kimin ne olduğunu biliyor. Bunlar 17-25 Aralık'tan sonra kendilerini ciddi şekilde pasifize ettiler veya örgüt karşısında bir duruş sergilediler ama bu duruş bir kalbi buğzetmekten öteye gitmedi. Sadece Twitter'dan saldırmakla veya kendini daha devletçi göstermekle bu işler olmuyor. O zaman gereğini yerine getireceksiniz. Hatasında ısrarcı olanlara karşı diyecek bir şey yok. Bir insan hatasını görmüyorsa bu kadar insanlara silah doğrultup, öldürülen insanları göremiyorsa buna diyecek bir şeyim yok. Ancak hatasını gören, elinden geleni yapmaya çalışan insanlara karşı biraz daha müşfik olunması gerekiyor. Bu korku duvarlarının biraz kırılması lazım. Ailem bana, 'Oğlum, FETÖ ile münasebetin vardı ama sonuç olarak devletten kaçılmaz. Devlete sığın, itaat et' dedi. Bunu yapıyorsun, doğru yaptığına da inanıyorsun. Ancak itirafçılığın toplumda aşağılayıcı bir yanı var. Ben bir menfaat karşılığında yapmadım. Ben kendi düşünsel sürecimden dolayı bu noktaya geldim. İtirafçılık gerçekten aşağılanıyor. Ben sadece devletin yasalarla çizdiği bir çerçevede kendi hatamdan nedamet duyarak itirafçı olmak istedim. İnsanlar aşağılanınca onların itirafçı olmasını engelliyorsunuz."

"İçerdeki insanlar bugün çıksa, örgütün yanından bile geçmeyecek"

SORU: Sizin örgütten kopuş süreciniz nasıl oldu kırılma noktası neydi?

CEVAP: "Benim kırılma noktam açıkçası üst seviyedekilerin, insanlardan hayır ve eğitim işleri için para toplayıp çok zevki sefa içinde yaşamalarını ve bu adaletsizliği görmek oldu. 15 Temmuz darbe girişimi olmasaydı da örgüt kendi içinde çözülecekti, kendi içinde kokuşma başlamıştı. İşin içinde para, makam ve hırs olunca... Örgüt içindeki torpiller yarışı başlamıştı. Cezaevinde 9 ay kaldığımda gördüm ki içerideki insanlar bugün çıksa, örgütün yanından bile geçmeyecek, selam bile vermeyecek, çok ciddi bir öfke var. Benim de çok ciddi bir öfkem var. Ancak, bakıyorsunuz medyada bildiklerini anlatan insanlar çok aşağılanıyor. Böyle bir propaganda var. Bunu bir hata olarak görüyorum. İnsanların çoğu örgüte karşı yaka silkiyor. Ben şuna gerçekten inanıyorum bir şey olsa kimse yanına yaklaşmayacak. Ben hapisteyken aileme ulaşmışlar, 'Yardımcı olalım.' demişler ama bizimkiler kovmuşlar.

Açıkçası muhatap olduğum güvenlik görevlilerinin bana gösterdiği insanlık karşısında utandım. Bana sert davransalardı belki farklı olurdu. İnsanı etkin pişmanlıktan yararlanma noktasına getiren şey yapıcı tavırlar oluyor. İnsanları baskı altında tutmak örgüte hizmet etmekten başka bir işe yaramaz. 'Adam gitti itirafçı oldu ama hala cezaevinde' gibi şeyler duyardım. Bunlar sadece örgütün işine yarayacak şeyler. Ben kesinlikle kötü muamele görmedim. Bazı birimlerin ciddi bir şekilde insani tutumlarını gördüm. Örgüte militanca bağlananlar var ama yüzde 60-70'i militan değil. Sadece yanılgılar silsilesi sonucunda bir yere gelmiş insanlar bunlar. Çoğu eğitimli insanlar. Bu insanların çok rahat topluma kazandırılacağını düşünüyorum. İnsan hayatından daha önemli hiçbir dava olamaz. Bir muhasebe yaptığım zaman, 'Sözde sivil imamların askeri üslerde ne işleri var, madem darbeye kalkışmadınız, olaylar sıcağı sıcağıyken kalkıp buna neden tepki vermediniz' diye soruyorum. Devlet yetkilileri nasıl herkesi darbeye karşı durmak için sokağa çağırdıysa örgüt de mensuplarını sıcağı sıcağına, 'Bizim bu işle hiçbir alakamız yoktur, bizi sevenler, saygı duyanlar kesinlikle bu işin içinde olmasın.' diye bir şey niye yayınlamadılar? Tüm bunlara bakıldığında bu 15 Temmuz darbe girişiminin gerçekten örgüt tarafından yapıldığını düşünüyorum. İnsana silah doğrultan, insanların hayatına kast eden hiçbir yapıda hak olamaz. Bir amacınız varsa bunlara da meşru yolla gidersiniz. Meşru bir amacı, gayri meşru yollarla komplolarla haksız ve hukuksuzluk yapılarak ulaşılmaz. Tüm bu düşünsel süreçten sonra kopmak istedim. 17-25 Aralık'tan sonra da ilişkilerimi koparmıştım zaten. Yalnız devletin itirafçı ya da pişman olanlar için biraz daha yapıcı olması lazım, dışlanıp ötekileştirilmesinden bu insanların kazanılmasına yönelik adımların atılması lazım."