BIST 11.286
DOLAR 42,60
EURO 49,59
ALTIN 5.746,23
HABER /  DÜNYA

Kafkasya’nın Değişen Haritası: Türkiye–Azerbaycan İşbirliği Ekseninde Ermenistan’la Normalleşme Nasıl İlerliyor?

Güney Kafkasya’da artık yeni gerçeklikler oluştu ve Doha Forumu, bu gerçekliklerin hem siyasi hem de diplomatik düzlemde görsel olarak sergilendiği bir platforma dönüştü.

Abone ol

Savaş döneminin sert retoriği, yavaş-yavaş yerini barış, iletişim ve jeoekonomik iş birliği gündemine bırakıyor. Bu yeni aşamanın merkezinde ise Azerbaycan’ın inisiyatifi, siyasi iradesi ve diplomatik aktivliği yer alıyor.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın Yardımcısı, Cumhurbaşkanlığı İdaresi Dış Politika Dairesi Başkanı Hikmet Hacıyev ile Ermenistan Güvenlik Konseyi Sekreteri Armen Grigoryan’ın Doha’da ilk kez “Euronews”e ortak röportaj vermesi, bu yeni gerçekliğin sembolik bir teyididir. Yıllarca birbirine yalnız kapalı, sert açıklamalarla hitap edən tarafların şimdi uluslararası medya karşısında yan yana oturup barış sürecinden bahsetmesi, Güney Kafkasya’nın artık savaş meydanı olarak değil, barış gündeminin kurulduğu bir bölge olarak sunulduğunu gösteriyor.

Her iki taraf sohbet sırasında 2020’den itibaren başlayan barış sürecinin aşamalarını ve gelecekteki yönlərini değerlendirdi. Onların vurguladığı önemli noktalardan biri, Azerbaycan–Ermenistan müzakerelerinin temel diyalog kanallarının tam da 2020 sonrasında şekillenmiş olmasıdır. Bu çerçevede Avrupa Birliği’nin katılımı ve teknik-siyasi desteği müzakereler için bir platform rolü oynadı; ancak sürecin özünü belirleyen, sınırların belirlenmesi, iletişim hatlarının açılması, egemenlik ve toprak bütünlüğünün tanınması gibi temel konulara gerçek içerik kazandıran taraf bizzat Azerbaycan oldu.

Kafkasya’nın Değişen Haritası: Türkiye–Azerbaycan İşbirliği Ekseninde Ermenistan’la Normalleşme Nasıl İlerliyor? - Resim: 0

Bu bağlamda özellikle vurgulanması gereken hususlardan biri de müzakere maratonunun doruk noktasının, ABD Başkanı Donald Trump’ın arabuluculuğuyla Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan arasında Washington’da parafe edilen barış anlaşması olmasıdır. Bu gerçek, aslında iki önemli gerçeği ortaya koyuyor: Birincisi, Azerbaycan barış gündeminden kaçan değil, onu son aşamaya kadar taşıyan taraftır; ikincisi, Batı başkentleri için Güney Kafkasya’da barışın gerçek ortağı ve kalıcı ilişki kurulabilecek aktör, tam da Bakü’dür. Yani sürece çeşitli platformlar dâhil olsa da, bölgedeki yeni siyasi mimarinin sütunu Azerbaycan’ın iradesi üzerine inşa ediliyor.

Bu tabloda dikkat çeken önemli hatlardan biri de Türkiye’nin tutumudur. Ankara, tüm süreç boyunca Azerbaycan’la aynı stratejik çizgi üzerinde hareket etmiş, Güney Kafkasya’da kalıcı barışın tesis edilmesinin başlıca savunucularından biri olarak öne çıkmıştır. Türkiye açıkça ifade ediyor ki, Ermenistan’la ilişkilerin normalleşmesine hazırdır, iletişim yollarının açılmasını, bölgenin entegre bir ulaşım ve enerji koridoruna dönüşmesini istemektedir. Ancak burada temel bir şart koşuluyor: Ermenistan, Azerbaycan’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne tam olarak riayet etmeli, Bakü’nün haklı taleplerini fiili siyasete dönüştürmelidir. Yani Ankara için normalleşme sürecinin kilit noktası, Azerbaycan’la dayanışma içindeki pozisyonun korunması ve Ermenistan’ın bu yeni bölgesel gerçekliği kayıtsız şartsız kabul etmesidir.

Doha Forumu’nda Hikmet Hacıyev’in aktifliği, yalnızca Ermenistan’la diyalog bağlamında değil, aynı zamanda Azerbaycan’ın Batı’ya ve küresel arenaya ilettiği mesajlar açısından da önem taşıyor. Bakü açık bir şekilde gösteriyor ki, Güney Kafkasya’daki yeni gerçekliklerin mimarı kendisidir: Çatışmanın askeri safhasını kendi gücüyle kapatan, savaş sonrası dönemin hukuki-siyasi çerçevesini belirleyen, şimdi ise bu zemin üzerinde bölgesel barış ve entegrasyon gündemini inşa edən taraf Azerbaycan’dır. Barışı dışarıdan “dikte edilen” bir layihə gibi değil, bölge devletlerinin egemen iradesi kimi təqdim etmək də Bakü’nün stratejik yanaşmasının tərkib hissəsidir.

Bu mənzərədə Qərbin rolu daha çox texniki meydan, vasitəçi və moderator funksiyası ilə məhdudlaşır; geosiyasi və normativ çərçivələr təklif olunsa da, onların praktikaya çevrilməsi üçün tələb olunan əsas şərt – sahədə güc balansı, siyasi iradə və təhlükəsizlik arxitekturası – artıq Azərbaycanın müəyyən etdiyi reallıqlar əsasında formalaşmışdır. Doha Forumu’nda Hacıyev–Grigoryan tandemi, əslində bu reallığın beynəlxalq ictimaiyyətə nümayişidir: Azarbaycan sülh prosesini nəzarətdə saxlayan, öz maraqlarını qoruyaraq bölgəni yeni jeoekonomik mərhələyə daşıyan başlıca aktör kimi çıxış edir və Batı’ya verdiği mesaj da budur: Güney Kafkasya’da kalıcı istikrar için Bakü ile çalışmak bir tercih değil, zorunluluktur.

Sonuç olaraq, Doha’daki bu olay ne Batı’nın diplomatik bir şovu, ne də yalnız formal bir görüntüdür. Bu, Güney Kafkasya’da oluşmuş yeni güç dengesinin, Azerbaycan’ın kazandığı siyasi üstünlüğün ve Bakü’nün barış gündemini kendi elinde toplamasının; aynı zamanda Türkiye ile sıkı stratejik eşgüdüm içerisinde bölgeye yeni bir siyasi nefes verilmesinin uluslararası arenada görselleştirilmesidir. Yeni gerçeklikler zemininde artık soru “barış olacak mı, olmayacak mı?” değil, “barışı hangi şartlarda ve hangi bölgesel mimari üzerinde inşa edeceğiz?” sorusudur ve bu sorunun cevabında sözün ağırlığı açık şekilde Azerbaycan’a aiddir.