BIST 10.320
DOLAR 32,22
EURO 35,09
ALTIN 2.461,13
HABER /  SPOR

Acının bal olduğu sezon

Galatasaray'ı kuşatan sorunlara rağmen lig sonunda ipi gögüslemesi otoriteleri de şaşkına çevirdi.

Abone ol

Galatasaray sezona başlarken Ribery gitmiş, para bitmiş, taraftar küsmüştü.
Üzerinde 'fragile' yazılı büyük bir kutu... At arabasıyla bir yere doğru taşınıyor. İşçiler, kutuyu sıkı sıkıya tutuyorlar. Araba, birçok engebeyi aşarak bir limana geliyor. Sırada kutunun bir gemiye yüklenme işlemi var. Bu kez de kutuyu taşıyan iplerden biri kopuyor, diğeri de inceliyor. Neyse, bin bir uğraş sonucu kutu geminin ambarına yerleştiriliyor. İşçiler, önemli bir görevi yerine getirmenin huzuruyla bara doğru yollanıyorlar. O sırada kamera onlardan uzaklaşarak geminin ismini gösteriyor: 'Titanic'... 10 yıl kadar önce (daha da fazla olabilir) Cannes'daki reklam filmleri yarışmasında birinciliği alan son derece zeki bir senaryoya sahip DHL reklamı, aslında Galatasaray'ın bu sezonki serüvenini özetliyor gibi. Bir farkla, finali aynı değil. Sarı-Kırmızılı takım Titanic'e değil, gayet güzel ve sağlam bir gemiye bindi, en azından gelecek sezona kadar yolu açık...

İstanbul'un Sarı-Kırmızılı devi sezona psikolojik açıdan gerçekten çok kötü başlamıştı. Bir önceki sezon ara transferde gelen ve taraftarın sevgilisi olan Franck Ribery'nin, Marsilya'yla anlaştığı haberi yaz ortasında ajanslara düştü. Kimse böyle bir şeyin olacağına ihtimal veremiyordu. 'Scarface' lakaplı genç Fransız, tekrar vatanının yolunu tutmuştu. Gerekçesi hem parasızlıktı, hem de eşinin Türkiye'ye bir türlü alışamadığıydı. Galatasaray cephesi işin hukuksal yanında haklı olduğunu iddia etti ama önemli olan futbolcunun gönlüydü ve o tercihini, Metz'ten eski hocası Fernandez'in çalıştırdığı Marsilya'dan yana kullanmıştı. Ribery, yönetim hakkında ileri geri konuştu ama hiçbir zaman taraftara bir şey söylemedi, aksine ona olan sevgilerinin altını çizdi.

Bir başka problem de yeni teknik direktöre ilişkindi. Teknik adam yeme konusunda kulüp başkanlarını aratmayan spor medyası, Belçikalı çalıştırıcı Eric Gerets hakkında 'Lige çok iyi başlar ama 10. haftadan sonra çalıştırdığı takımların performansı düşer' gibi manasız ve gerçekliği olmayan bir tez üretti. Biri bu saçma tespiti, nerden bulduysa bir yerde şakıdı, diğerleri de buna inandı (son çalıştırdığı Wolfsburg, Bundesliga'da ilk 10 hafta başarılı bir performans göstermiş, daha sonra alt sıralara inmişti, tek veri de buydu).
Fenerbahçe Appiah'la, Beşiktaş Ailton'la anlaşırken Galatasaray'ın payına Sasa Ilic düşmüştü. Bir zamanlar Yugoslav cenneti olan bu diyarlarda artık 'Balkan paktı' çözülmüştü; belki de eski günleri hatırlattığı için kimse bu transfere sıcak bakmadı. Daha doğrusu küçümsendi (Oysa Sırp oyuncu ne kadar iyi bir kumaşa sahip olduğunu ligin ilerleyen haftalarında gösterdi).


'Mendiller beyaz, goller Karan'
Bir başka problem de taraftar cephesinde kıyıya vurdu. Galatasaray, ligde ilk iki maçını kazanmıştı ve üçüncü hafta evinde Malatyaspor'u konuk ediyordu. Karşılaşma öncesi Ali Sami Yen tribünlerinde protesto vardı. Taraftarlar 'Yönetim istifa' diye tezahürat yaparken İspanya'da olduğu gibi beyaz mendil salladılar. Radikal'in maça ilişkin yazısında 'Mendiller beyaz, goller Karan' başlığını kullandığı mücadeleyi Sarı-Kırmızılı takım, Anadolulu renktaşı önünde 5-2 kazandı. Öte yandan devre arası kampı öncesinde para krizi iyiden iyiye ayyuka çıkmış, Tomas ve Ilic Antalya'daki kampa katılmayacaklarını açıklamış, gelişmeler BBC, Reuters gibi saygın ajanslar tarafından bütün dünyaya 'Eski UEFA Şampiyonu Galatasaray zor durumda' başlıklarıyla duyurulmuştu. Daha sonra bu iki isme ödeme yapıldı ve kriz ertelendi.

Ligde ikinci devre aslında hem Galatasaray, hem de Türk futbolu adına bir 'keşif'le başladı. Konyaspor deplasmanında mücadele golsüz berabere giderken son dakikada sahne alan genç yetenek Aydın Yılmaz, attığı golle takımını galibiyete taşıdı. 'Galatasaray'ın gözü Aydın', Radikal dahil birçok gazetenin başlıklarını süslerken, gece geç saatlerde yaşanan bir olay zafere gölge düşürdü. Dönüş uçağında bir grup taraftar Necati Ateş'le kapışmıştı. Geçmiş bir husumetin devamı olarak lanse edilen olay sonucu, uçak kalkmakta gecikmiş, daha sonra artan kar yağışıyla da kafile gece Konya'da konaklamak zorunda kalmıştı. 'Necati-taraftar kavgası', bir başka kötü olaydı bu sezon yaşananlar hanesinde.

'Yerliler' de idmana çıkmadı
Para krizi takımın peşini bırakmıyordu elbet. Niye bıraksındı ki? Ödeme yapılmıyordu. Nihayetinde yıldız oyuncuların başını çektiği grup, paraların ödenmemesi sebebiyle 8 Şubat'ta sabahki idmanı boykot etti. Futbolcular, yöneticilerin yoğun çabaları ve verdikleri yeni ödeme sözlerinin ardından saat 13.00'teki idmana katıldı. İddiaya göre Sarı-Kırmızılı futbolcular, yabancı oyunculardan Tomas ve Ilic'e ödeme yapıldığını öğrenince çileden çıkmıştı. Bunun üzerine 'tecrübeliler' Hakan Şükür, Ergün, Hasan Şaş, Ümit Karan, Volkan, Cihan Haspolatlı ve Orhan Ak antrenmana çıkmadı ve aralarında yaptıkları toplantıda boykot kararı aldı. Bu hareket Sarı-Kırmızılı camiada ve futbol kamuoyunda şaşkınlıkla karşılanırken ikinci başkan Ergun Gürsoy, futbolcuların bu tepkisini haklı bulduğunu söylüyordu.

Son idman krizi ise Rigobert Song tarafından çıkarıldı. Kamerunlu oyuncu, yine aynı gerekçeyle, yani parasının ödenmediğini ileri sürerek idmanda yer almadı, bunun karşılığında da teknik direktör Gerets, oyuncuya Gençlerbirliği maçının kadrosunda yer vermedi.

İşte bunca kötü olayın ardından ipi göğüslemek... Gerçek bir mucize, bu olsa gerek. Galatasaray, aslında ekonomi sayfalarında yer alması gereken haberlerin spor sayfalarına taşındığı bir sezonda, 16. şampiyonluğuna ulaştı.