BIST 10.269
DOLAR 32,28
EURO 34,79
ALTIN 2.438,86
HABER /  MAGAZİN

Sibel Tüzün çok kırılmış

Basın ve şarkıcı eşrafı o sene Türkiye’yi temsil eden şarkıcı ve şarkıyı önce bir güzel dövüyor.

Abone ol "İNŞALLAH KAZANAMAZ" DEDİKLERİNE EMİNİM
Futbol fanatikleri tuttukları takımın maçlardaki mağlubiyetini nasıl kaldıramayıp, öfkelerini küfür ve kaba kuvvete dönüştürüyorsa, Eurovision Şarkı Yarışmalar"dan da aynı mantık kendisini gösteriyor.

 Basın ve şarkıcı eşrafı o sene Türkiye"yi temsil eden şarkıcı ve şarkıyı önce bir güzel dövüyor. Sonra geri çekilip, yarasını sarmasını bekliyor. Kazanırsa kucaklıyor, kaybederse bir tekme daha atıyor. Semiha Yankı, Ajda Pekkan, Kayahan hepsi sırayla nasibini aldı bu muameleden. Bu yıl sıra Sibel Tüzün"ündü. O da 11"inci olup, süngüsü düşmüş bir halde ülkeye geri döndü. Yenilginin hemen ardından kapısını çaldım. Gördüm ki bizim mağlubiyet olarak nitelendirdiğimiz şey aslında onun zaferi olmuş. Pek yakında Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi, İngiltere ve İspanya'da albüm çıkaracakmış. Birinciliği saymazsanız, onun için bundan daha iyi netice olur mu?

Yanılmıyorsam bu zamana kadar basına pek röportaj vermediniz. Tedirginliğinize sebep TRT'miydi yoksa kendinize mi güvenemediniz?

İkisi de doğru değil aslında. Basit bir sebebi var; vaktim yoktu. Teklif 28 Aralık'a denk geldi. Açıkladık ve şubat ayının ilk haftası üç şarkı hazırladım. Bunları iki günde, hem Türkçe hem de İngilizce hazırladım. Dolayısıyla hiç vaktim yoktu. İlk bir hafta neler yapacağımı ve önümde nasıl bir takvim olduğunu birkaç röportajla belirtebildim. Sonra başka hiçbir şeye vakit kalmadı. Şubat ayının ilk haftasıydı “Süper Star" seçildi ve ardından bambaşka bir koşuşturma başladı. (Konuşurken Sibel Tüzün'ün 1.5 yaşındaki kızı Elaya babasının kucağında içeri giriyor.) "Hey bak süper star geldi işte."

Madem "süper star" konusu açıldı sorayım. Bu şarkıyı adı gibi "Süper Star" edasıyla okuduğunuz söylendi. Ajda Pekkan'a rakip olma gibi bir düşünceniz var mı?

Ben kendime "Süper Star" demedim ki? "Süper Star" şarkısıyla Türkiye'nin süper starlığına dikkat çekmek istedim.

TRT sizden Eurovision'da Türkiye'yi temsil etmenizi istediğinde bir tereddüt yaşadınız mı?

Yaşadım tabii. Eurovision herkes için zor karar. Daha doğrusu Türkiye için böyleymiş. Bizde kazanırsanız çok iyi de kaybederseniz "Aman Tanrım" diyorlar. İyi yaparız mı yoksa yapamaz mıyız diye düşündük bu işi. Uzun sürmedi. Ertesi gün okeyi verdik.

Engin Bey: Bütçeye bağlı olarak düşündük.

Hangisi sizi daha çok yordu: Yarışmaya hazırlanmak mı, hakkınızdaki yorumlar mı?

Hakkımda söylenen bazı şeyler beni çok yordu, bazısını da ciddiye almadım. Çünkü söylediklerinin tutulacak bir tarafları yoktu. Ama evet, yıpratıyor. Mesela... Bu iş ekip işi. Topladığınız ekipte sizinle çalışanlar bu eleştirilerden etkileniyor. Onları motive etmek gibi bir vaktiniz de yok. Ama benim umursamadığım eleştirilerin bir çoğu sponsorlar tarafından kaale alındı.

Nasıl yani? 

TRT bütçe vermedi. Sponsor desteğine güveniyorduk ve bu sebepten dolayı sponsor bulamadık.

Peki ne yaptınız? 

Kendi cebimizden harcadık. Hatta uçuş millerini falan harcadık. Bir ara avaz avaz TV ekranlarına çıkıp bağıranlar oldu.

İbrahim Tatlıses gibi... 

Aynen öyle. Şuursuzluk diz boyuydu. İbrahim Tatlıses, ben onun programına çıkmadım diye yaptı bunu. 45 dakikasını bana ayırdı, bağırdı çağırdı. Kötü olduğum için değildi, orada olmadım diye yaptı. İzleyiciler bunu bilmiyor tabii. Yarı finalden finali kazanınca yine İbo Şov'dan aradılar. Ne yüzle anlayamadım. O programa çıksaydım, "Sen kraliçemizsin, bir tanesin" diyecekti, eminim.

Siz yaptığınız işten memnun musunuz? 

Biz hakikaten çok çalıştık. Bütün ülkelerin kağıtlarını inceledik, listelerine baktık, neler dinleniyor araştırdık. Şarkının disko olması tesadüfi değildi. Sahnede yapmak istediğimizi baştan beri biliyorduk. Klibi çektik, yurtdışında acayip beğenildi. Hatta birinci seçildi. Bize burada demediklerini bırakmadılar kliple ilgili. Herkes bir anda klip yönetmeni oldu.

Türkiye'de çoğunluk "Süper Star" için ne düşündü, hiç merak ettiniz mi? 

Aslında halkla ilgili önemli bir şey var. Eurovision Şarkı Yarışması iç piyasaya yönelik bir yarışma değil. Dolayısıyla hazırladığınız şarkının iç piyasa dinamiklerine göre olması saçma bir şey. Yani 36 ülkenin ortak beğenebileceği bir şeyi yakalamaya çalışıyorsunuz. Her ülkeden puan alabilmek önemli. Bu yüzden sadece bizde değil, bütün ülkelerde iç piyasanın beğendiği şarkıyla Eurovision'a giden şarkı paralel olmuyor. Belçika'nın şarkısı listelere girdi güya ama yarışmada yarı finali geçemedi. Çok fena bir şey değil. Hakikaten iç piyasanın beğenmesi iyi bir şey değil.

İngilizce okusaydınız, daha mı iyi olurdu? 

Tabii ki daha iyi olurdu. TRT'nin kararı bu. Yine de son dakikaya kadar bekledik. Yönetimin fikri değişebilirdi. İngilizce bizim önümüzdeydi provalarda bile. Avrupa'daki ortak dil o. Belki benim de suçum vardır, dinamikler vardı. Ben kişisel olarak orada çok büyük ilgi gördüm. Dört yabancı ülkede benim albümüm çıkacak. Yine iyi durumdayım. İspanya, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve yaz sonu İngiltere'de çıkacak.

11'inci olmayı bekliyor muydunuz? 

Sadece biz değil, hiç kimse beklemiyordu. İlk kostümlü provadan sonra biz yukarı çıktık, 5'inci sıraya oturduk. Herkes çok olumluydu.

Siyasi bir yarışma mı Eurovision? 

Engin Bey: Evet. Bizim aldığımız oylara bak, belli ülkelerden gelmiş.

Sibel Tüzün: Bu sene oylama sistemi değişti. En yüksek puanları veren son üç ülkeler hep komşularına dağıtmışlar. Üstü yanı hep birbirlerine vermişler. Bir Yunanistan çaktı 12 puanı Finlandiya'ya. Yani emin olun onlar da hayret ettiler nasıl oldu bu puanı verdik diye.

Engin Bey: Tek sebebi oy gönderen çocuklardır.

Türkiye gurbetçilerin oyunu topladı. 12 puanı Almanya, Fransa ve Bosna verdi. Bu duruma ne demek gerek? 

'Türk'ün Türk'ten başka dostu yok' durumu oldu yani. Fransa'da şöyle enteresan bir durum var. Yarı finalin yapılacağı gece Fransız Delegasyon Başkanı geldi yanımıza. 'Back up jüri başkanı' denilen bir şey var. Yayında olabilecek herhangi aksiliğe karşı bir önceki performans, yani en son kostümlü prova çekiliyor ve jüriye izlettiriyor ve 'back up jüri' orada oyluyor. Eğer oylamalarda bir problem olursa, SMS'ler de zamanında ulaşmazsa, teknik bir aksaklığa karşı cepte o jürilerin oyları duruyor. Bizi çok beğenmiş Fransız delagasyonun başı.

Bülent Özveren bir gazeteye verdiği röportajda şöyle diyor "Sibel kırgındı çünkü yanlış yüreklendirildi. Kıbrıs, Finlandiya, Yunanistan'dan 12 puan alacaklarını düşündüler. Eşine, 'Birkaç TV'ye çıkmakla puan bekliyorsanız, yanılırsınız' demiştim" Bu olayı bir de sizden duymak isterim? 

Ne demek istediğini anlayamadım. Ne yapılması gerekiyormuş, evde mi otursaymışız. Şimdi bu sadece televizyon şovuna çıkmakla ilgili bir şey değil. Birtakım kriterler var elimizde. Biz hiçbir zaman Almanya'daki oylamalarda ilk sıraya yükselemedik. Ama biz Finlandiya'da baştan beri ilk beşin içindeyiz. İspanya'da İspanyolca olan sitelerden bahsediyorum, orada biz ilk beşin içindeydik. Yani iki TV programına çıkmakla bunu düşünmedik. Sonuçta bunlar şaştı. Biz bunlara dayanarak bu puanları bekliyorduk. Bize çok ilgi gösterdiler.

Engin Bey: Yok, bana böyle bir şey söylemedi.

İyi ve kötü sonuç için A ve B planlarınız var mıydı?

Yok, yapmadık.

"Kazanamazsam bundan sonraki hayatımı teknede geçiririm" dediniz ama...

Ben inanamıyorum bu haberlere. Olay neydi söyleyeyim: Atina'da 10 gün provalarda kalacağız. Ben orada kalıp sürekli aynı havayı teneffüs etmek istemedim. Yani sabah uyanıyorsunuz, diğer ekipler var, muhabirler var. Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz yarışma. Biz de yelken seviyoruz, bir tekne kiralayalım dedik, çok bunaldığımızda kaçacak bir yerimiz olsun. Gidelim teknede dinlenelim. Yarışma bittiğinde de turşu vaziyetindeyiz, hepimizin tatile ihtiyacı var, yelkenliyle çıkarız. Bir röportajda söyledim, böyle çarpıttılar. Bazen, basındaki bazı insanlara zeka testi yapılsın diyorum. Bu kötü niyet değil, bunu yazmak için salak olmak lazım.

Türkiye'yi bırakıp gitmek gibi bir düşünceniz olmadı yani... 

Niye bırakayım, bırakacak olsam böyle bir riske girmem zaten. Buna cesaret edemeyen bir sürü insan var. Çok güzel bir organizasyondu. Bence her şarkıcının yaşaması gereken bir deneyimdi. Sesi olmayıp da sadece sahneyle oraya gitmeyi planlayanlar hemen caysınlar. Hiç şansları yok. Şarkıcı olacak, öbür türlü herkesin maskarası oluyorlar. Bu yıl bir tane vardı. Fransa'nın ekibiymiş, kız doğru tonu bulamamış. Basın mensupları çıkıyordu salondan. İyi şarkıcı gitmeli Eurovision'a. Tür, tarz önemli değil. Çünkü orada heyecan da var.

Heyecanlandınız mı sahnede? 

Türk bayraklarını görünce heyecanlandım. Hiçbir heyecanım yoktu. Karşımda Türk bayrağı tutan çocukları görünce çok fena oldum. Bağırıyorlardı. Yani o bayrak, üff, insanın ayağını yerden kesiyor.

Engin Bey: Bakın Türk medyasının anlamadığı bir şey var. Bunu profesyonel olarak söylüyorum. Dünya haritası çok yakın. Siz zırt dediniz mi oraya gidiyor. Yaptığınız haber anında internette. Kuş gribinde de aynı şeyi yaptık, Avrupa kuş gribinden kırılıyor, tek bir ülkede konuşulmuyor. Bizde yaygara yapılıyor. Bizler ulus olmayı beceremiyoruz.

Tanyeli'den oryantel dansı almışsınız fakat sizi göbek atarken görmedik, neden? 

Kıvrak figürler vardı fakat belirli bir yüksekliğe çıkmak için süre yeterli değildi. Kareografinin bir kısmını kestik.

Kariyerinize zarar verdiğini düşündünüz mü? 

Mazhar-Fuat-Özkan'ı etkiledi mi, Nilüfer'i, Sezen Aksu'yu etkiledi mi? Buraya katılanlara baktığınız vakit Eurovision her katılana değer katmıştır. Kayahan ne kaybetti? Hatta katılanları daha da değerli yapmıştır.

Nasıl yani? 

Böyle bir popüleriteyi Türkiye'de başka bir şeyle yakalamanıza imkân ve ihtimal yok. Bir kere o iki gün Türkiye'yle yüreklerimiz hep beraber attı. Bizim camiadan bir kısmının "Aman aman inşallah kazanamaz" dediklerine de eminim. Kesin vardı onlar da. Ama, çoğunluk tek yürek olundu. Çok kolay unutulacak bir anı değil yani.

Semiha Yankı sizin alacağınız dereceyi haftalar öncesinden bilmişti. Hatta söylemi şuydu; "Sibel'in sonu benimki gibi olacak!" Bu konuda ne diyeceksiniz? 

Semiha Yankı'nın parçası hâlâ konuşuluyor. Basın toplantısında yabancı gazeteciler bana sordu "Seninle Bir Dakika'yı söyler misiniz?" diye. Demek ki ona da bir şeyler katmış. Anlayamıyorum, ailenden biri ölse, "Başın sağ olsun" demek gerekir. "Biz zaten öleceğini biliyorduk. Hatta daha önce ölseydin" denildi bize. Nerede kaldı bizim, nezaketimiz, hoşluğumuz, şıklığımız?

Sanatçıların şarkınız hakkında söyledikleri olumsuz yorumlara bir karşılık verecek misiniz? 

Hayır, bir şey söylemem. Çünkü gerek yok. Onlar da promosyonlarını yapıyorlar, ne yapsınlar işte. Türkiye'de albüm satmıyor, korsan almış başını gitmiş, bir sürü sıkıntıları var, iş güç yapamıyorlar, ekstra alamıyorlar, bir yerlere saldırmaları lazım ki iş yapsınlar.

Hangi sanatçı seneye Eurovision'da Türkiye'yi temsil etmeli? 

Engin Bey: Çok zor. Çünkü orası seneye karnavala dönecek. Seneye herkes şova çok ağırlık verecek.

Sibel Tüzün: Tabii Hanry Potter'lar göreceğiz, Elfler göreceğiz, Hobitler göreceğiz. Bu arada bir iki tane slow şarkı göreceğiz. Oy verenlerin dağılımına baktığınızda bu sene çocuklar eklendi. O yüzden zaten bu sirk olayını göreceğiz.

Bana bir isim vermeyecek misiniz? 

İyi sesi olan oraya gitsin.

Mesela Tarkan... 

Tarkan iyi olur. Ama kim giderse işi çok zor.

"Kavga etmeyi hiç sevmem"

Kendinizi nasıl tanımlarsınız; güçlü, zayıf, naif, ağlak, tedirgin?

Aslında tartışmalar beni üzer. Kavga etmeyi sevmem. Kimseye cevap vermem. Her konu hakkında fikir sahibi olup, konuşmak isteyen bir insan değilim. Ortalıkta olmayı hiç istemedim. Albüm yaptıkça ortaya çıktım hep. Etliye sütlüye karışmam. Kendi aile hayatım var. O hayat içinde gayet mutluyum. Kendi şarkılarımı kendim üretiyorum. Plak firmam var. Dolayısıyla kimseye de ihtiyacım yok. Bundan sonrası da böyle gidecek. Ama bir noktadan sonra kırılıyorsunuz, üzülüyorsunuz. İşin o boyutu da var. Eleştirilmek değil, eleştirilerin seviyesiz olması. O insanı geriyor. Ben eleştiri yapanların çoğunun şarkıyı dinlediklerini düşünmüyorum.

"Değişmemek büyük korkaklık"

Kariyerinize pop müzik seslendirerek başladınız, sonra caz ve rock, tekrar popa geri döndünüz. Bu anlamda Eurovision'da bir rock performansıyla da boy gösterebilirdiniz değil mi? 

Yapardım, o zaman da ona göre bir strateji olurdu. Ama Eurovision hiçbir zaman bir rock platformu değildi, yine de değil.

 Aslında bu size sık yöneltilen bir soru. Ama cevabı tam alınmış değil. Sesinizi dönem dönem farklı müzik tarzlarında kullanmanız ve bunu yaparken kılığınızı kıyafetinizi hatta yaşayış tarzınızı dahi değiştirme ihtiyacı hissetme durumunuz aslında içinizde yaşattığınız bir kişilik çatışmasının neticesi miydi?

Engin Bey: Tarkan'a ne diyorlar peki? Onu da değişmediği için eleştiriyorlar. Değişmemek Sibel'i korkutuyor.

Sibel Tüzün: Neden herkes bizde alıştığı hayatı istiyor. Yeni bir şey denemek istiyorlar. Birçok sanatçı, mecbur kalıyor, hâlâ aynı şarkıları söylüyor Türk halkına. Halbuki sanatçının kendisini yenilemesi lazım. Dünyada müzik durduğu yerde durmuyor. Ve insan olarak da ben hep aynı şeyi yapmaktan sıkılırım. Aynı sarı saçla dolaşamam ben ya da hep saçımı kazıtmış olarak da dolaşamam. Yaşandı bunlar geçti bitti. 10 yıl oldu. 10 yıl üzerine bir sürü albüm yaptım. Ben müzisyenim öncelikle, ben her müziği üretirim zaten. Çocuk şarkısı da yaptım bu benim zeka yaşı olarak geri gittiğimi göstermez. Yarın öbür gün çok farklı çalışmalarım olacak. Bence, hep aynı şarkıları söyleyip aynı tavır içinde olmak çok büyük korkaklık. Sanatçılar sanki uçurumdalarmış gibi sarılıyorlar bu mantığa. Düşmek istemiyorlar.

Para sıkıntısı yaşamamak için bu yapılıyor. Peki sizin için maddiyat önemli değil mi?

Maneviyat önemli ama benim hiç aç kaldığım da olmadı bu tavırla. Yine kazandım paramı.

"Işın Karaca"ya teklif gitmemiş"

Işın Karaca'nın "Süper Star" hakkındaki yorumlarını okudunuz mu?

Evet, sizin röportajınızdı.

Sizden önce ona teklif edilmiş fakat İngilizce istendiği için reddetmiş?

Asıl biz TRT yetkililerine sorduk. Kesinlikle Işın Karaca'ya bir teklif götürülmemiş. "Neden böyle konuşuyor, anlamadık!"

"13-15 yaş arası oyları aldılar" 

Finlandiya'nın zombi kılıklı Eurovision birincilerine ne diyeceksiniz?

Engin Bey: Çok şekerlerdi. Aynı otelde kaldık. Çok sempatiklerdi.

Sibel Tüzün: Birinci olacakları hiç aklımıza gelmedi. 

Sizce nasıl oldu da ipi göğüslediler?

Bilmiyorum ama tahminlerimiz var. Rock müziğin yarışmada yer alması iyi bir şey. Çünkü Avrupa'da yer alan bir müzik türü. Hatta Heavy Metal. Bir o fanlar destekledi ama yeterli değil. Avrupa müzik listelerine baktığınızda rock müzik satmıyor. Birinci olacak malzemesi var. Şu anda Avrupa'da dünya da da bilgisayar oyunları furyası var. Aynı anda milyonlarca kişi 'server'lara bağlanıp canlı olarak bu oyunları oynuyorlar. Ve bunların hepsi canavarlı, yaratıklı oyunlar. 13-18 yaş arası genel olarak erkek oylarını aldılar. Çünkü aldıkları puan 290 küsurdu. Eurovision'un en yüksek puanı. Bizi rahatsız eden tarafı, erkek oylarını aldılar. Kadın sanatçı erkek oylarını bekler. Bu böyledir. Geçtiğimiz yıllarda kadınlar ilk 10'daydı bu yıl erkekler ilk 10 içinde.

Eurovision'un son yıllarda gay eğlencesine döndüğüne dair bir iddia var, siz de katılıyor musunuz?

Çok fazla değil ama onlar da vardı. Ama gay eğlencesi değil sadece. Avrupa'da Eurovision fanları çok fazla. Onlar hakikaten fanlar, bizdeki gibi değil. O gece kulüplerde eğleniyorlar, yarışmayı da koca barkovizyonlardan seyrediyorlar. Bizde öyle bir şey yok.

"Kızım Elaya yarışmanın maskotu oldu..."

Kızınızın ismi Elaya; bu hiç duymadığım bir isim, ne demek?

Antik Yunan kökenli bir kelime. 'Zeytin Ağacı' demek. Aslında Zeytin Dağı'nın eski ismi. Zeytinliğimiz için kitap karıştırırken bu isimle rastlaştım. Anadolu'da zeytinin ilk yetiştiği yermiş.

Sizinki Türkiye'deki tek 'Elaya' isimli kız galiba?

Engin Bey (Tüzün'ün eşi) : Türkiye'de tekti, fakat bizden sonra koyan olmuştur.

Sibel Tüzün: Biz kızımız zeytin gibi hiç yapraklarını dökmesin, uzun ömürlü olsun, şifalı olsun istedik.

Bu koşuşturma sırasında kızınızla nasıl ilgilendiniz?

Yunanistan'da da bizimle birlikteydi o. Hatta, yarışmanın maskotu oldu, gelen geçen çok sevdi. Ama anneanne baktı tabii. Annem şu anda evde Best Model Of The Word (Dünyanın en iyi mankeni) şeklinde dolaşıyor. Kilo verdi kızımın sayesinde incecik kaldı.

Kızınız, yerinde durmuyor, hiperaktiflik var mı?

Hiperaktif değil ama çok hareketli. İlgi bekliyor sürekli.

Daha çok size benziyor galiba?

Yok, ikimize de benzemiyor. Engin'in anneannesine benziyor. Çerkez göçmeniymiş. Sapsarı, masmavi gözlü, korkunç hoş bir kadınmış. Vefat ettiğinde hâlâ kırışıksız çok güzel bacakları varmış. Bir tek boyu çekmez inşallah ona. Kısaymış çünkü. Bize çeksin.

Söyleşi: Şebnem ÖZUZCAN

Kaynak: www.bugun.com.tr