Sabah yazarı Hilal Kaplan, "AK Parti'yi gazeteciler değil milletvekilleri savunsun" tartışmasıyla ilgili kaleme aldığı yazısında "Asıl mesele; kimin hangi bedelleri ödeyerek konuştuğu, kimin ise "tarafsızlık" konforu içinde her kapıyı rahatça açabildiğidir." ifadelerine yer verdi.
Abone olAhmet Hakan'ın "tartışma programlarında AK Parti’yi gazeteciler değil AK Parti milletvekilleri savunmalıdır." çıkışıyla başlayan tartışma sürüyor.
Hande Fırat'ın desteklediği bu çağrıya yazar Zafer Şahin, "FETÖ'nün trollerine, belediye medyasına bizi hedef gösterten, dalga geçmelerine zemin hazırlayan bir yaklaşıma tepkisiz kalamam. Hayat bir duruştur. Ekrana çıkma meraklısı değilim" ifadeleriyle tepki gösterdi.
Gazeteci Cem Küçük ise hükümeti savunan gazetecilerin ciddi bedeller ödediğini savunarak Batı medyasında tarafsız gazeteci olmadığını öne sürdü. Küçük, Hande Fırat için "Onlar hep hancı olacaklar. Sıfır risk aldıkları için yarın bir gün Özgür Özel’le de araları iyi olacak. O gene başköşede milyon dolarlık villasında keyif sürecek. Asla linç yemeyecek." dedi.
Tartışmalara Sabah yazarı Hilal Kaplan da katıldı. "İğneyi batıralım" başlıklı yazısında ABD ve İngiltere basınında gazetecilerin siyasi pozisyonlarının belli olduğunu, televizyonların yayın politikasının da ona göre şekillendiğini aktaran Kaplan, sözü Türkiye'ye getirdi:
"AK Partililer sizi "mahallenin danası" olarak görür"
"Bu ülkede AK Parti'yi açıktan destekleyen bir yorumcu iseniz, birkaç istisna hariç AK Partililer sizi "mahallenin danası" olarak, muhalifler de hınçlarını çıkaracağı bir "kum torbası" olarak görür. Ancak seküler kesimden gelen, "her tarafa yakın" bir gazeteciyseniz örneğin serginizi neredeyse tüm Bakanlar Kurulu sırayla ziyaret edebilir. Ya da zor gününüzde sosyal medyadan sahip çıkarlar, nikâhınızda şahit, cenazenizde duacı veya pek çok müşkülünüzde kolaylaştırıcı olabilirler.
"AK Partili siyasetçiler de iğneyi kendilerine batırma ihtiyacı duydu mu"
Öte yandan bu son tartışmalar üzerine acaba AK Partili siyasetçiler de iğneyi kendilerine batırma ihtiyacı duydu mu diye merak etmemek mümkün değil. Çoğu kritik meselede televizyona çıkmayı bırakın, sosyal medya paylaşımı yapmaktan bile imtina eden önemli bir kesim mevcut. Zaten siyaset yorumcularının bu kadar neşvü nemâ bulmasının sebebi de bu yokluktur.
Velhasıl, iğne batırılacaksa gerçekten acıtacak yere batırılsın. Batı'daki siyaset-medya düzenini steril bir vitrin gibi sunup, Türkiye'deki güç ilişkilerini bu vitrin üzerinden yargılamak kolaycılıktır.
"Asıl mesele kimin "tarafsızlık" konforu içinde her kapıyı rahatça açabildiğidir"
Asıl mesele; kimin hangi bedelleri ödeyerek konuştuğu, kimin ise "tarafsızlık" konforu içinde her kapıyı rahatça açabildiğidir. Medya-siyaset ilişkisini tartışacaksak, ideolojik pozisyonların açıklığından değil, bu ülkede kimlerin dokunulmaz, kimlerin ise harcanabilir olduğundan başlamalıyız. Aksi hâlde yapılan her özeleştiri, gerçeği deşmek yerine onu makyajlamaktan öteye geçmez."