BIST 9.138
DOLAR 34,21
EURO 37,54
ALTIN 2.878,61
HABER /  GÜNCEL  /  YEREL

Gemi mühendisliğini bırakıp kimyager eşiyle başladı! Mersin'de en iyisini üretiyor

MERSİN'de Gemi mühendisi Celal Çay, mesleğini bırakarak kimyager eşi Gökçe Çay ile birlikte Toros Dağları’nın eteğinde bulunan Eğriçayır Yaylası’nda Dünya Arıcılık Örgütü tarafından tescillenen dünyanın en iyi balını üretiyor. Celal Çay, eşiyle birlikte 2 bin 500 rakıma kadar çıkardığı kovanlardan yılın 12 ayının neredeyse tamamından bal sağımı yapıyor.

Abone ol

Gemi Mühendisi Celal Çay, yaklaşık 14 yıl İstanbul’da çalıştıktan sonra işi bıraktı, kimyager eşi Gökçe Çay ile birlikte memleketi Mersin’in Erdemli ilçesine yerleşti. Nesiller boyu, dededen kalma, arıcılık mesleğine yönelen Çay çifti, hikayeleriyle görenlere umut oldu. 

Torosların zirvesinde, Eğriçayır Yaylası'nda ürettikleri balla, Dünya Arıcılık Örgütü (APİMONDİA) tarafından düzenlenen yarışmada 'Dünyanın en iyi balı' ödülünü alan Çay çifti, çıktıkları yolda mesleğe farklı bir bakış açısı getiriyor.

"Gemileri yaktım"
İstanbul'dan Mersin'e uzanan yolculuğu anlatan Celal Çay, "Gemileri yaktım. Normalde İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşa Mühendisliği mezunuyum. 2003 mezunuyum. Yaklaşık 14 yıl sektörde çalıştıktan sonra gemileri yakıp aile mesleğine döndüm. Çünkü o İstanbul'un zorlu yaşam koşulları, trafiği stresinden sonra aile mesleğimiz olan arıcılıkta doğada çok, daha rahat çalışıyoruz. Doğanın önemini anladım İstanbul'daki bu kalabalığı stresli ortamı görünce aile mesleğime döndüm." dedi.

"Okuduğum üniversitenin logosu arı olunca..."
Çay, "Arıyı çok seviyorum. Aynı zamanda mezun olduğum üniversitenin sembolü de arıydı. Çocukluğumda kovanların arasında büyüdüm. Okuduğum üniversitenin logosu arı olunca dedim 'bu arılar benim peşimi bırakmayacak'. Tekrar arılara döndüm. Şu anda çok severek yapıyorum. Para kazanmanın üzerinde çok güzel narin hayvanlar. Onlarla çalışmayı çok seviyorum" diye konuştu.

2 bin 500 rakımda üretim
Çıktığı yolda en büyük destekçisinin eşinin olduğunu ifade eden Celal Çay, şunları söyledi:

"Aslında bizde arıcılık çok eski. Yazılı kaynaklar olmadığı için bilemiyoruz ne zaman başlandığını. Yörük bir aileyiz. Hayvancılıktan başka yaptığımız bir iş yok bizim aile olarak. Babam dedesinden öğreniyor. Dedesi de onun dedesinden öğreniyor bu mesleği. Arıcılık tek yaptıkları meslek değil. Keçi, koyun gibi küçükbaş hayvancılık da yapılıyor."

"Arıcılık da bunun içerisinde yapılan mesleklerden bir tanesi. Yazın 2 bin 500 rakımına çıkarıyorlar kovanlarını deveyle. Güz geldiğinde ise Erdemli sahiline indiriyorlar, kışlıyorlar. Bu yolculuk 300 senedir devam ediyor."

"Bugün hala, belki kamyonlarla taşıyoruz arılarımızı ama 300 yıldır dedelerimizin taşıdığı gibi kovanlarımızı baharın gelmesiyle, Torosların eteklerinden sıfır rakımından, baharla birlikte yer yer önce 500 rakıma, sonra bin rakıma ve en sonda 2 bin 500 rakıma kadar kovanlarımızı taşıyarak buralarda arıcılık yapıyoruz. Mersin Torosları arıcılık için çok uygun bir bölge. Önce sahilde nisan ayında sandal balı sağıyoruz. Sonra kovanlarımızı daha yukarıya çıkarıyoruz."

"1500 bir sağım yapıyoruz. Sonra, temmuz, ağustos gibi Eğriçayır Yaylası'nda, yine bir sağım yapıyoruz. Güz gelip eylül ayı geldiğinde ise bu kez yolculuğumuz ters yönde başlıyor. En son kasım, aralık ayında keçi boynuzu sağarak sezonu kapatıyoruz. Toroslara neredeyse 12 ay arılarımız aktif."

"Pandemi arı ürünlerine talebi arttırdı"
Ürünlerini aracısız olarak e-ticaret üzerinden vatandaşlara ulaştırdıklarını ifade eden Çay, pandemi sürecinden arı ürünlerine olan talebin yüzde 300 arttığını kaydederek, şöyle konuştu:

"Geçen yıla göre yüzde 300 ile yüzde 400 arası talep artışı oldu ürünlerimize. Ben aslında bir çiftçi çocuğu olarak, çok ticaret yapan bir aileden gelmediğim için üretim tarafını yapıyoruz. Ticaret tarafında aile tecrübemiz yoktu açıkçası. Yine İstanbul'da doğmuş büyümüş kimyager olan eşimin, bu noktada çok büyük desteğini gördüm. Kendisi İstanbul'da doğmuş büyümüş ticaret yapan bir aileden geliyordu. Bizim üretim tecrübemiz eşimin ticari tecrübesi ile bir araya gelince ortaya çok iyi bir sonuç çıktı. Mesleğimizi çok seviyoruz, arıcılığı, balcılığı. Ben bu mesleği yaparken eşimin çok büyük desteğini gördüm. Neticede gıda üretiyoruz. İşin içerisinde kadın olduğu zaman, kadın titizliği ve kadının detayı görmesi olduğu zaman çok daha başarılı oluyor bu iş. Eşime de buradan çok teşekkür ediyorum."

"Özellikle anne olduktan sonra..."
Gökçe Çay da bu yolda eşine tam destek olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi: Benim alanım lisans mezunu kimyagerlik. Eşimle birlikte arıcılıkla tanıştım. Balı sadece kahvaltıda tüketen biriydim. Ama arıcılık da çok keyifli olmaya başladı. Metropolde doğmuş büyümüş biri olarak, doğa özellikle bana anne olduktan sonra daha keyifli, daha merak uyandırmıştı. Eşimle bu işi geliştirdik, büyüttük. Farkındalıklara daha çok destek oldum. Arı ürünlerinden kadınları güzelleştirmeye başladık her şeyden önce. Sadece gıdada kalmayarak, krem olsun, bakım ürünleri olsun ve bunlarla da bütünleştirmiş olduk. Bunları her şeyden önce organik yapmış olduk. Hem doğaya zarar vermedik hem hayvanları koruduk, hem de insanlara faydalı ürünler sunmuş olduk."

"Fikirlerimi önemsedi"
Tanıştıklarında eşinin gemi mühendisi olduğunu söyleyen Gökçe Çal, "Celal’e tanıştığımızda her zaman arı ile ilgili bir şeyler yapmasından, hayallerinden hep bahsediyordu ve gemileri yakarak, beni de katarak bu yola çıktı. Bu yolculukta ben ciddi destek olduğumu düşünüyorum. Hep birlikte güzel ortak bir şey yakaladık. Onun üretim deneyiminden, ailesinden, dedelerinden gelen üretim desteğinden faydalandık. Çünkü ben üretim tarafını bilmiyordum. Metropolde yaşadığım için ben de ticaretle uğraşan bir aileden geldiğim için bunu birleştirdik. Altıncı hissime güveni, bir kadın olarak, fikirlerimi yargılarımı önemsedi. Ben de onun fikirlerini ve ön yargılarını önemsedim. Bir kadın ve bir erkek olarak, bu şekilde de bu günlere geldik" diye konuştu.