BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53
HABER /  GÜNCEL

Derin devlet ve PKK işbirliği

İbrahim Güçlü, PKK’nın Türkiye derin devleti ile birlikte hareket ettiğini iddia ediyor...

Abone ol

"Derin devlet ve derin PKK birlikte çalışır. Derin PKK karşısında kimseyi istemez. PKK derin bir sistemdir. Türklerin, Kürtlerin bunu anlaması lazım."
Türkiye İbrahim Güçlü ismini "Kürtler için en iyi yol federasyondan geçer." açıklaması ile duymaya başladı.

Kapatılan Kürt-Der Başkanı Güçlü daha çok aykırı çıkışları ile Türkiye"nin gündemine geldi zaman zaman. Uzun yıllar İsviçre"de yaşadıktan sonra Türkiye"ye gelip memleketi olmamasına rağmen Diyarbakır"a yerleşen İbrahim Güçlü, PKK"nın derin bir yapılanma olduğunu ve Türkiye derin devleti ile birlikte hareket ettiğini iddia ediyor; PKK"nın Osman Baydemir ve Ahmet Türk"ü kullandığını söylüyor. Uzun yıllardır Abdullah Öcalan"ı tanıyan Güçlü onun için "o kaypak bir liderdir" diyor. Aksiyon, eski İşçi Partili, Rizgari dergisinin kurucusu ve halihazırda HAK-PAR üyesi olan İbrahim Güçlü ile Diyarbakır"daki evinde konuştu.

-Değişik konulardaki sert çıkışlarınızla gündeme geliyorsunuz. İbrahim Güçlü"yü bu hale getiren dönüşüm nasıl başladı?

Ailem İç Anadolu"ya sürgün olarak gelmişti. Kürtçülükle tanışmam lise yıllarıma dayanıyor. Ankara"da Yıldırım Beyazıt Lisesi"ne gidiyordum. Okulun olduğu yer bir varoştu ve genellikle Erzurum"dan, Haymana"dan gelen Kürt çocukları burada okurdu. Bu sırada İşçi Partisi (İP) ile tanıştım. 1966"da bu kimlikle ortaya çıktım. 1967"deki doğu mitinglerinde bulundum. Sıraç Bilgin gibi arkadaşları orada tanındım. Üniversiteye girdiğimde politik yönüm daha da gelişti. Mehdi Zana, Tarık Ziya Ekinci, Ruşen Aslan, Ahmet Aras gibi isimlerin İP"te belirli etkinlikleri vardı. Ben de sol görüşü benimsemiştim ve Kürt meselesini sadece sol çözer zannediyordum. Mehmet Ali Aybar toplumcu sosyalizmi, güler yüzlü sosyalizmi ölçü alıyordu. İP"te biz Aybar"a yakındık. Hukuk fakültesindeydim ve önemli işler yapıyordum. Daha sonra Doğu Devrimci Kültür Ocakları"nda (DDKO) bulundum.

-Öcalan ile o sıralarda mı tanıştınız?

Hayır. Öcalan benden biraz büyük. DDKO"ların üyesi değildi. Bir iki defa gelip gitmiş. Daha çok sağa yatkındı o dönemlerde. Ben Rizgari dergisini örgütleyip Kürtçülük yazıları yazmaya başladım. Bunun üzerine 1978"de Türkiye"de hakkımda tutuklama kararı çıktı. Daha yeni avukat olduğum bir dönemdi bu. 12 Eylül sonrasında Suriye"ye, Irak"a gidip geliyordum. Bir ara Lübnan"a da gittim. 1987 yılına kadar Suriye, İran ve Irak bölgesinde kaldım. Avukat eşimle birlikte daha sonra İsviçre"ye geçtik. 1998 yılında Türkiye"ye geri döndüm ve şu anda Diyarbakır"da yaşıyorum.

-Diyarbakır"a döndükten sonra siyasi çalışmalar yürütmeye başladınız…

Abdülmelik Fırat ile 2002 yılında siyasi bir parti çalışması başlattık. Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) kurucu üyesi ve ilk başlarda genel başkan yardımcısıydım. Yeni bir parti modeli düşünmüştük. Ama eskiyi benimseyen Abdülmelik Bey"in muhafazakâr tutumundan dolayı bir kırılma noktası oluştu. Parti tıkanmıştı ve önünün açılması gerekiyordu. Partideki görevimden ayrıldım. Ancak benim üyeliğim hâlâ devam ediyor. Bunun dışında da bir ilişkim yok. Çünkü ben Kürtlerin kendi kimlikleriyle yaşayacakları bir federasyonu düşünüyorum.

-Nasıl bir federasyonu öngörüyorsunuz?

Türkiye"nin yeni bir toplum senaryosuna, bir paradigmaya ihtiyacı var. Üniter ve tek ideolojili bir devlet var. Temeli Türk ulusuna dayanıyor. Ama idarede sınıfsal olarak küçük elit bir sınıf var; askerî ve sivil. Bu sınıf tam olarak Türkleri bile temsil etmiyor. Türkiye"de sivil ve askerî bürokrasi var ve değişmiyor. Bu her zaman iktidarda. Türkiye"de baskın unsur olarak Türkler var, Kürtler var. Ulusların üstünde onların temsilini projelendiren ve ulusların kendi kendilerini yönetmelerini sağlayan bir sistem olması lazım. Bu da federasyon ile olabilir.

ÖCALAN PSİKOLOJİSİ BOZUK BİR LİDER

-Abdullah Öcalan konfederalizm fikrini ortaya atmıştı.

Öcalan cephesinden görülen ile görülmeyene bakmak lazım. İmralı öncesi ve sonrası diye iki dönem var. Ben önceki dönemlerde Öcalan ile tartışan, konuşan birisiyim. PKK ana konsept olarak Kürtlerin bağımsızlığını savunuyordu. Ancak Öcalan"ın yakalanmasından sonra çok ciddi bir sapma oldu. Öcalan"ın bakış açılarında takiyye ve kendisine ait olmayan düşünceler ortaya çıktı. Demokratik cumhuriyet ve konfederalizm tezlerini ortaya attı.

-Ama bahsettiğiniz bu görüşler PKK üzerinde etkili oldu.

Sadece PKK"nın üzerinde değil, Kürtlerin önemli bir kesimi üzerinde etkili olduğunu düşünüyorum. Kurdurduğu DTP de PKK çizgisine yakın değil desek doğru olmaz. Ancak bir değişim sancısı var. Bu dönemi Kürtlerin yakaladığı geçici bir durum olarak değerlendiriyoruz.

-Öcalan"ın böyle görüş değiştirmesi PKK tabanındaki konumunu sarsmıyor mu?

Öcalan alabildiğine kaygan, değişken özelliği olan birisidir. Çok rahat taraf değiştirebiliyor. Celal Talabani, ben ve Öcalan geçmişte çok tartıştık. Mesela çok rahat biçimde ben onların düşüncelerine katılıyorum deyip işi kapatma özelliğine sahipti. Ben itiraz ediyordum. O ise çıktıktan sonra itiraz ediyordu. Herkesin adamı olabilir, hiç kimsenin adamı olmayabilir. Güçlü olursa saldırır, aciz olursa düğme bağlayan bir insan. Kapasitesini, özelliklerini çok iyi biliyorum. Bu değişkenliği yalpalanmaya çok uygundur. Öcalan birilerine çok kolay yatan biridir. Bu normal değil. Bir liderin görüşleri böyle sık sık değişmez. Bence Kürtlerin onu çok fazla dikkate almaması gerekiyor. Öcalan"ın bu durumu çok dramatiktir.

-Dramatik diyorsunuz ama bir sözüyle DTP"yi etkiliyor, PKK"yı kontrol ediyor ve onun için tecride son kampanyasında bir milyon imza toplanıyor.

PKK sistemleşmiştir. Bir ekonomik sistemdir. Yerel iktidardır, askerî güçtür. Aynı zamanda fedaileri olan gizli ve açık çalışan bir organdır. Sisteme dönüşen Öcalan"ın görüşleri değildir. Öcalan HEP ilk kurulduğunda bu partiye karşı çıkmıştı. HEP veya DEP tam manasıyla kurumsallaşmış olsalardı Öcalan"ın İmralı"ya gelişiyle birlikte PKK biterdi. Zaten kendi tezleri PKK"yı bitirirdi. Ancak öyle olmadı. Öcalan"ın PKK üzerindeki etkisini bir lider etkisi olarak görmemek lazım. Bu kurumlaşmış bir sistemin devam etmesidir. Orada rantlaşan, kemikleşen bir sistem oluşmuş durumda. Öcalan"ın başından beri oluşturduğu ve ideolojik anlamda kabul ettirdiği bir şey var: "Bu sistem bensiz olmaz, siz benimle varsınız." Hatta bazıları onun için "bizi sen yarattın" diyor.

-Peki Kürtlerin geneli Öcalan"ı nasıl görüyor bugünlerde?

Öcalan İmralı"da mahkemeye çıkarken dobra dobra konuşmadı. Suriye"den çıktıktan sonra kendi arkadaşlarının yanına gitmemesi de bir kırılma noktasıdır. "Biz bağımsızlık talep ettik" deyip "sonuçlarına da katlanıyorum" demeliydi. Gerçek bir lider olsaydı bunu yapardı. Oysa döndü "Ben şehit analarından özür dilerim, bu söylediklerimi hiçbir baskı olmadan söylüyorum" dedi. O zaman yıllardır yaptıklarını niye yaptın? Böyle bir adam lider olamaz.

-Ama PKK"ya alternatif de üretemiyor Kürt siyaseti.

Türkiye"de demokratikleşmenin önünde askerî sivil bir elit var. Kürt siyasetinin önünü de PKK tıkıyor. Sistem, ilişkililerin yapılanması bize bunu doğrudan gösteriyor. Kürtlerin aşamadıkları genel bir problem daha var. Biz hâlâ Soğuk Savaş dönemini yaşayan bir siyaset sınıfıyız. Dünyayı hâlâ eski kavramlarla açıklamaya devam ediyoruz. Sorun sadece PKK değil. Hâlâ eski ideolojik değerlerle hayatı tanımlamaya çalışıyoruz. Böyle düşünen Kürt aydınları siyasetin önünü tıkıyor. Diğerlerine de pek şans tanınmıyor. Aydınların yerine ikâme olmuş başka güçler var. Mesela Diyarbakır"da 400 tane avukat, çok önemli aydınlar var. Yani Kürt meselesinde önemli bir merkez olabilir. Ama Diyarbakır"ı uzun yıllar 15-16 yaşındaki çocuklar yönetmişler, aydınların yerine konsey ikâme olmuş.

DERİN PKK BAYDEMİR"İ KULLANIYOR

-Belediye başkanı seçilen isimler var, aydın görünümlü. Mesela Osman Baydemir bütün Türkiye"de konuşulan bir isim.

Nasıl ki Türkiye"de seçilmemiş olan, şeffaf ve açık olmayan bazı güçler birtakım şeyleri tayin ediyorlar, Kürtlerin içinde de belirli güç odakları var. Bu güç odakları PKK"da sistemleşmiştir. Aydınlar o güç odaklarını aşamıyor. Muhafazakârlaşmış olanlar üzerinde aydınlar belirleyici olamıyor. Osman Baydemir bunları iyi anlamalı. Henüz sistem tam demokratikleşmemiştir, bazı dengeler tam yerine oturmamıştır. Baydemir bu şartlarda bazen benim dahi sindiremeyeceğim şeyler yapıyor.

-Baydemir"in farkında olmadığı bazı şeyler mi var diyorsunuz?

Öcalan Türkiye"ye getirildikten sonra ordu ile uyum içinde bir plan yürütülüyor. Düşüncede, stratejide bir değişiklik oldu. Bu arada Öcalan"a verilmiş sözler vardı. Kürtlerin taleplerini yerine getirmek yerine PKK"ya, Öcalan ve arkadaşlarına verilmiş sözlerdi bunlar. Özetle "Bu iş uzun sürmeyecek, belirli çözümler bulacağız ve sorunu sistemin içinde çözeceğiz, sana da özgürlük vereceğiz" şeklinde sözler. Öcalan sonradan işin tam manasıyla istediği gibi gitmediğini anladı. Ve karşılıklı kartlar açılmaya başlandı. PKK için beni dinlemeyebilirler demeye başladı. Diğer taraftan silahlı çatışmayı da o zorlayarak başlattı. Devlet de bunu kullandı. Devlet derken derindekinden bahsediyorum. Ama filler tepişince olan çimenlere oluyor.

Baydemir sivili temsil ediyor. Dolaylı da olsa icazet aldığı yer PKK"dır. Ama PKK bir iş yaparken Baydemir"i hesap etmek zorundaydı. Diyarbakır olaylarında bu olmamıştır. PKK, Baydemir"e “belediye başkanı olursun ama bizim hesaplarımız sizinkinin üstündedir” mesajını verdi. Türkiye"deki derin devlet gibidir PKK. Hükümet olabilirsin ama karşında hep kendi hesaplarıma göre hareket ederim diyen bir derin devlet bulursun. DTP"de seçilmiş isimler var, bir de derindeki PKK"yı temsil eden isimler.

-Tanıdık isimler var mı bunların içinde?

DTP"de birtakım insanlar var ama aslında oraya ait değillerdir. Ahmet Türk bunlardan biridir. Ahmet, Türkiye"ye yakın, silahlı kanatta hiç olamamış, Kürtçüden çok sosyal demokrat bir adam olarak bilinir. Ama Aysel Tuğluk öyle değil. “Bizi PKK"dan koparamazsınız.” diye bir çıkış yapabiliyor. DTP"deki PKK"yı değerlendirirken Aysel Tuğluk ve Tuncer Bakırhan gibi isimlere bakmak lazım. PKK yerel iktidar olan Osman Baydemir üzerinden de politika yürütüyor, gerektiğinde onu eziyor. Ve Osman"ın bu işten haberi yok. Derin PKK karşısında kimseyi istemez, o kişileri sadece araç olarak kullanır. PKK derin bir sistemdir. Türklerin, Kürtlerin bunu anlaması lazım. Bir eliti var, kimseyi içlerine sokmazlar. Bir kast gibi işliyor PKK.

-Türkiye"de var olduğu söylenen derin devletle ilişkisi var mı bu "Derin PKK"nın?

Eskiden beri var. Öcalan"ın açıklamalarında da bunu görürüz. 1970"lerde Öcalan diyor ki, Mahir Kaynak"ın Türkiye"deki rolü neyse benim de Kürt hareketi içindeki rolüm o. "Türkiye"ye gelmeden önce de yaptığım işle ben Türkiye Cumhuriyeti"ne zarar vermedim" şeklinde açıklamaları oldu. "Bizim tutumumuz Kürtlerin Türkiye"de devlet olmasını engelledi" demesi de ortak bir çalışmayı ortaya koyuyor.

KANDİL"DEKİLERİN ÇOĞU TÜRKİYE"DE

1982"den bu yana operasyonlar yapılır Kuzey Irak"a yönelik. Oysa o zamanlarda orada PKK yoktu. Türkiye"nin hedefinde hep Kerkük vardı. Şimdi böyle bir hareketi psikolojik olarak yapmayı planlıyor. 2007"de yapılacak Kerkük referandumu için aksi bir durum olursa böyle girebiliriz mesajını veriyor. Kaldı ki, PKK sadece Irak"ta yok. İran"da, Suriye"de de var. Buralar için niye bir operasyon düşünülmüyor. PKK son dönemlerde İran üzerinden işlerini yürütüyordu. Zaten şu anda Kandil"de de değil. Dağılmış durumda. Kandil"de orada kalmak zorunda olan yaşlı kadınları bulursun. Sorun askerî bir mantıkla çözülmez. Zira Kandil"dekilerin çoğu Türkiye"ye geçmiş bulunuyor. Sınırda binlerce asker varken bu geçiş nasıl sağlandı, onu da anlamak mümkün değil. Bunlar şu anda Diyarbakır ve çevresine kadar sızmış durumdalar. Akşamları halkla birlikte oturup sohbet edebiliyorlar.

Haber: Haşim Söylemez/Aksiyon