BIST 10.740
DOLAR 32,20
EURO 35,00
ALTIN 2.519,69
HABER /  GÜNCEL

Buzdolabı değil fotoğraf dondurdu

Habertürk gazetesi şaşırtıcı bir fotoğrafla okurların karşısına çıktı. O dehşet buzdolabından muhabir çıktı.

Abone ol

İNTERNETHABER.COM- Habertürk gazetesi yine yaptı yapacağını. 4 küçük çocuğun can verdiği bozdolabını, habercilik adına halkın gözünün içine soktu. Muhabir, korkunç olayın perde arkasını bozdolabının içine girerek aralamaya çalıştı ve izlenimlerini yazdı!..

KANLI TESTEREYİ DE YAYINLAMIŞLARDI

Habertürk'ün bu ilk vukuatı değil aslında... Münenevver Karabulut cinayetinde de aynı şeyi yapmıştı. Genç kızın kafasınının kesildiği kanlı testereyi manşetinden yayınlayarak yüzbinlerce okuru dehşet içinde bırakmıştı.

BUZDOLABININ İÇİNDE DELİL ARADI

Habertürk gazetesine bakanlar şok eden bir fotoğrafla okurun karşısına çıktı. 4 kardeşin boğularak öldüğü derin dondurucuya muhabirini sokan gazete, tartışılan fotoğrafı 1. sayfanın göbeğine koydu. Muhabir iki büklüm oturduğu buzdolabının içinde iddialara yanıt aradı. Gazete haberi "O dolaba muhabirimiz bile girdi" başlığı ile verdi.

SORUŞTURMA TAMAMLANMADAN

Sorulması gereken sorular var. Soruşturma tamamlanmadan buraya girmelerine nasıl izin verildi? Olası yeni delillerin yok olacağı ihtimali yüksek değil mi?

AHLAK MESELESİ

Ve belki de ön önemlisi olayın etik boyutuyla alakalı. Daha doğrusu gazetecilik ahlakı bu denli ayaklar altına alınmamalı diye düşünüyoruz. 4 yavrunun can verdiği bir yere girmek ve kamuoyunu sarsan ölümleri yeniden yaşatmak ne kadar doğru bir hareket?

Olayla ilgili iddiaları fotoğraf üzerinden gösteren gazete, muhabirin izlenimlerini 4 maddeyle sıraladı.

OLAY NASIL OLMUŞTU?

[PAGE]

Kulu'nun Tavşançalı Beldesi Uzunkuyu Mahallesi Ali Ağa Yaylası'nda bir çiftlikte çobanlık yapan Mehmet Üçer (40) ve nikahsız eşi Nazmiye Aktaş’ın (40), çocukları Saime (4), Aynur (7), Ebru (9) ve Ozan Üçer (11), dün saat 11.00 sıralarında oynamak için evlerinden çıktı.

Çocuklarının bir süre sonra eve gelmemesinden şüphelenen anne Nazmiye Aktaş, 2 kilometre uzaklıktaki Kırklar Yaylası’nda çobanlık yapan kayınbiraderi Mustafa Üçer’i aradı. Çocuklarının amcalarının yanında olmadığını öğrenince durumu eşi Mehmet Üçer’e bildirdi.

ÇOCUKLAR ORADA SÜREKLİ OYNUYORDU

Baba Mehmet Üçer çevrede arama yaparken, yanında çalıştığı patronu Ömer Dağhan da otomobille çocuklara bakmak için Kırklar Yaylası'na yola çıktı. Bu sırada evin 300 metre uzağında, Hacı Akat’a ait, sadece kış aylarında köy odası olarak kullanılan ve çocukların sürekli evin içinde ve balkonunda oynadığı iki odalı ahşap eve baktı.

Evde arama yapan Ömer Dağdan, odada eni ve yüksekliği yaklaşık 1.5 metre olan kullanılmayan, bir kapağı çivilenerek sabitlenmiş iki kapılı sanayi tipi buzdolabının içinde 4 kardeşin cesedini buldu. Ardından Mehmet Üçer’i aradı. Olay yerine gelen Üçer, çocuklarının balık istifi gibi üst üste haldeki cesetlerini tek tek buzdobalından çıkarttı.

Çocukları kendi elleriyle çıkardı
Ölen kardeşlerin otopsi raporları açıklanmış, darp izi olmadığı ve havasız kaldıkları için öldükleri belirlenmişti. Babanın olay sonrası yaptığı açıklamalar acıyı bir kat daha artırmıştı. Çocuklarının cansız bedenlerini kendi elleriyle buzdolabından çıkaran Mehmet Üçer, çobanlık yaptığını ve çocuklarının okuması için 8 yıldır kendisine ayakkabı alamadığını söylemişti. Üstelik bu çoçuklar resmi nikahlı bir eşten doğmamışlardı. 

8 YILDIR AYAKKABI ALMADIM

Çocuklarının okuyup hayatlarını kurtarmasını istediğini ancak ölümleriyle hayallerinin de yarım kaldığını dile getiren Üçer, şunları söylemişti:

“Ben geçimimi çobanlık yaparak sağlayan bir insanım. Eşimi ve çocuklarımı da alarak doğup büyüdüğüm köyümden ayrıldım. Kulu'daki bir yaylada bulunan besi çiftliğine yerleştim. Çocuklarım çok sıkıldığı için hep birbirleriyle oynamak zorunda kalıyordu. Çünkü çevrede çok fazla ev bulunmadığı için çocuk da yoktu. Bugüne kadar başıma ne geldiyse hep maddi imkansızlıklardan geldi. Ben çocuklarımın iyi şartlarda büyümesi ve okuyabilmesi için 8 yıldır ayağıma ayakkabı bile almadım. Cebimde 1 lira varsa onu harcamaz çocuklarıma verirdim. Ben ve eşim ilkokulu bile bitirememiştik. O yüzden çocuklarımın okuyup hayatlarını kurtarmasını istiyordum. Küçük kızım nedense son üç gündür sabah çok erken saatlerde dahil sürekli yanımıza gelip beni ve eşimi öpüyordu. O zaman bir anlam veremiyorduk. Ancak şimdi çok iyi anlıyoruz”