BIST 10.310
DOLAR 32,24
EURO 34,79
ALTIN 2.453,10
HABER /  GÜNCEL

Bin yıllık arkadaşının kitabını tanıttı

Savaş Ay, bugünkü köşesini 'bin yıllık arkadaşım' dediği Güler Kazmacı'nın piyasaya yeni çıkan 'Anarşist Bir Kadının Aşkları' isimli kitabına kendi deyişiyle ' teslim

Abone ol

Usta gazeteci Savaş Ay, bayramın ilk günü köşesini 'bin yıllık' dostum dediği Güler Kazmacı'ya ayırdı. Kazmacı'nın yeni piyasaya sunulan "Anarşist Bir Kadının Aşkları" kitabını köşesine tanıtım yazası yazan Ay, diyerek, köşesini 'bin yıllık dostu'na teslim etti:

- Bin yıllık arkadaşım Güler Kazmacı çok hoş bir kitap yazmış. Bugün seve seve onun güzel anılarına sevecen kalemine teslim ediyorum köşemi.

Özel sektör evliliği

Bir gün gerçek anlamda ve delice aşık olsam bile sevdiğim erkekle birlikte yaşamak için bu iki yüzlü düzenin parçası olmak üzere asla imza atmayacağım.
Ama geleneksel şartlanmaların gölgesinde büyüyen erkeklerin kafasında başka türden "ciddi" bir ilişki modeli olmadığı için, eğer bir kadın evlilik kurumunu reddedip nikah amaçlı aşk yaşamıyorsa onun mutlaka "oynak" olduğunu ve kendilerine duygusal anlamda bağlanmayacağını düşünüyorlar.
Veya para ve güç kazanmak için hiç durmaksızın koşup durdukları hayat yollarında burunları sıkça sürtüldüğü için "özgüven damarları" tıkalı olduğundan, evlenmek istemeyen bir kadının erkeklere değer vermediğini sanıyorlar.
Oysa insanlar evliliğin asla "af çıkmayan" mahkumiyet zincirleri yerine aşkın kokulu tutkalıyla birlikte olsalar, hayatı daha güzel, daha değerli yaşayacaklar.
Güvence modeli
Lakin o vakit ev, araba, arsa, yazlık gibi mülkiyet sorunları çıkar ve "güvencesiz" kalırlar, olur mu ya!
Yine de bence evlilik kurumu zaten çok zengin ya da çok yoksul olanlarda işlevini kaybettiği için çoktan iflas edip çökmüş vaziyette ve sadece orta sınıfın bırakmak istemeyerek sıkı sıkıya sarıldığı bir "güvence modeli."
Çünkü çok zengin olanların nasıl olsa güvence diye bir derdi yok, çok yoksul olanların ise paylaşacak mülkiyetleri. Ve bu yüzden çok zengin ve çok yoksul olanlar durmadan eş değiştirebilirken, orta sınıfın korkakları üç kuruşluk mülkiyet hakları yüzünden birbirlerine yapışıp kalıyorlar.
Ama eğer bastırıp gizlemeye çalıştıkları mutsuzlukları o vazgeçilmez güvence isteklerini bile aşacak hale geliyorsa, bakıyorsun bir gün aniden cinnet geçirip birbirlerinin boğazını sıkıyorlar.
Fakat bence insanlar "mutluluk niyetiyle" yine de mutlaka evlenmek istiyorlarsa, artık bunu devlet memuriyeti gibi bir kere imza attıktan sonra rahatlayıp arkasına yaslanarak "hadi bakalım, kolaysa işten atsınlar" diye ömür boyu güvenceye kavuşmak şeklinde yapmalılar.

Sözleşmeli evlilik imzaları

Tersine aynen özel sektör sözleşmeleri gibi bir yıllık, üç yıllık ya da beş yıllık gibi evlilik imzaları atmalılar.
Çünkü insanoğlunun mantığı devlet memuriyetine "bugün git, yarın gel" gevşekliği ve aldırmazlığı ile rahvan çalışırken, özel sektörde "gözden düşersem kovulurum" kaygısıyla kendine ve karşı tarafa özen göstermek üzere şekilleniyor.
Ayrıca özel sektör kafasında evlenirlerse sözleşmenin yenileneceği her tarihte geçen yıllarla "unuttukları" heyecanlara yeniden gark olacaklar. "Ya sözleşme yenilenmezse" diye o sıralarda birbirlerinin gözünün içine bakarak daha dikkatli davranmaya başlayacaklar.
Ve iki taraf da daha evvelki beraberlik durumunun iyisini kötüsünü gözden geçirip, yeni "koşullar" ortaya kayabilecek.
Üstelik ardından da her imza zamanı geldiğinde yeni bir "evlilik töreni" yaparak kuru patlıcan kadar tasız hayatlarına bir miktar anlam ve sevinç katmış olacaklar, fena mı?
Ancak böyle "süreli" yani belli bir tarihe kadar imza atmak kocaman bir yürek ister, kendine sahiden güvenmek ve inanmak ister, karşı tarafı memnun ve mutlu etme becerisi ister.
"Nerede" böyle insanlar?
Boş ver!..
Eşcinsel erkeklerin bile toplum korkusundan düğün dernekle evlenip iki çocuk babası olarak "iyi koca" halleriyle gezdiği bu topluma, insanın duygusal kanalları açan ve ruhsal iskeletini güçlendirip biraz daha kendine yakıştıran böyle öneriler "büyük gelir!.."

Aşk yolları

Bence aşk "sadece aşk" olarak yaşandığı zaman değerli ve aşkın ömrünün uzun veya kısa olması da hiç önemli değil.

Önemli olan şu nerede nasıl biteceğini hiç bilmediğimiz ömrümüzde "aşkın içinden geçtiği hayat dilimi" ve sana kattığı derinlik.

Çünkü sadece aşkın yaşandığı o pırıltılı zamanın içindeyken hayatın diğer alanlarındaki pisliklerden ve soysuzluklardan arınıp kendini evrene daha yakın hissederek sevinçli ve düşünceli yaşarsın.

Sadece aşk insanın düşünce biçimindeki sosyal şartlanmaları ve artık genlerine kadar yerleşmiş olan sisteme dair alışkanlıklarını kırıp onu "dünyanın üzerine çıkartır."

Hatta tıpkı suda yaşayan balığın suyun ne olduğunu bilmemesi gibi, insanın hep içinde yaşadığı için farkına varmayıp gözüne görünmeyen hayatını ona "dışarıdan" gösterip, eksik ve aksak kısımları anlamasını da sağlar.

Ve yine sadece aşktır didinerek para kazanmak ve korkarak harcamak gibi insanın hiç düşünmeden ömrü boyunca arasında gezdiği yaşam alanlarının içi yüzünü gösteren.

Aşkın insanı gelenek görenek adı altında beynine sokulmuş iki yüzlülüklerden kurtarıp, sistemin çürümüş haline karşı kendine getirip "ayılttığını" herhalde devlet muktedirleri ve onların kapıkulları da biliyor olmalı ki, her fırsatta elele gezen gençlere, öpüşen çiftlere veya buluşup seks yapan insanlara karşı acımasızca saldırıyorlar.

Yine de bence dünyanın "içsel" iktidarı devletler, hükümetler ya da adetler ve töreler değil, aşktır!
Çünkü bütün bu kavramların anlamı ve önemi insanların kafasında zaman içinde değişir ve yavaşça yerini yeni ideolojilere, yeni yaptırımlara, yeni geleneklere bırakır.

Yazı: Savaş Ay
Kaynak: