BIST 10.269
DOLAR 32,26
EURO 34,79
ALTIN 2.439,49
HABER /  GÜNCEL

Nazlı Ilıcak'tan Mengi'ye cevap

Fazilet Partisi'nin kapatma davasında, AK Parti Hükümeti'nin AİHM'e karşı Türkiye'yi yeterince savunmadığını yazan Güngör Mengi'ye, Nazlı Ilacak'tan cevap geldi:

Abone ol

Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak, "Vatan ne yapmak istiyor?" başlıklı yazısında Güngör Mengi'ye cevap verdi. Mengi'nin Abdullah Gül'ü kıyasıya suçlaması karşısında sessiz kalmayan Nazlı Ilıcak, kaleme aldığı uzun yazısında geçmişten günümüze gelişmeleri değerlendirdi:

- Vatan ne yapmak istiyor? 3 gündür, Fazilet Partisi'nin kapatma davasında, hükûmetin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne karşı Türkiye'yi yeterince savunmadığını belirterek, niçin Abdullah Gül'ü kıyasıya suçluyor? Yok efendim savunma "özür mektubu" gibiymiş; "Neden Refah örneğini vererek ellerini kuvvetlendirmemişler..." falan filân.
Mengi'nin iddiaları

Güngör Mengi'nin de maşallah kaleminden kan damlıyor. Abdullah Gül'ün direktifiyle üstünkörü bir savunma yapıldığı için, hükûmetin AB yolundaki kararlılığı ve laikliği konusunda şüphe uyanmış.

Güngör Mengi, özetle şöyle diyor: "Anayasa Mahkemesi'nin verdiği karara sahip çıkmayan ilk Türk hükûmeti olma durumuna düşerek bir çuval inciri berbat etmiştir. İktidar kendine de, 17 Aralık'taki tarihî zirve öncesi ülkeye de zarar vermiştir. Hükûmet, Fazilet Partisi'nin kapatılması konusunda olduğu kadar, bu partinin kapatılmasına yol açan eylemlerinden ötürü milletvekilliklerini kaybeden Merve Kavakçı ve Nazlı Ilıcak'ın başvuruları karşısında da renksiz ve pısırık bir tutum sergiledi. Devletin laik karakterini koruyan hukuk düzenini, bir hükûmetten beklenecek inanç ve kararlılıkla savunmadı. Geçmiş takıntıları yüzünden, şüphelerle çevrelenmiş iki yıl önceki başlangıç noktasına geri döndü. Dışişleri Bakanlığı'nın gönderdiği bu sözde savunmaları geri alacak bir liderlik iradesi acaba kendini gösterir mi?"

Devlet ve hükûmet

Vatan gazetesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde uzman avukat olduğu ileri sürülen Orhan Kemal Cengiz'in ağzından da, paylaştığı bir görüşü ortaya koyuyor. Orhan Kemal Cengiz, devlet ve hükûmet şeklindeki ikili yapıyı kabul edip, AK Parti iktidarının "Biz hükûmetiz, ancak Türkiye'de devlet kendisini başka türlü tasavvur ediyor" yorumuyla farklı bir cevap vermesi gerektiğini savunuyor. Oysa, AK Parti iktidarı, zaten bu ikili yapıyı kabul etmiyor. Demokrasiye inanan hiç kimse kabul etmiyor. Sivil ve askerî bürokrasinin oluşturduğu bir devlet, onun yanı sıra, hatta ona boyun eğen bir hükûmet.

Hangi demokratik inanç sahibi böyle bir ayırımı benimser! Bunlarda hem izan hem insaf yok. Hem de, maalesef, yetersiz bilgiyle malûmatfuruşluk yapıyorlar.

Yolsuzluk iklimi

"Hükûmet niçin Refah davasına atıfta bulunarak, Fazilet Partisi'nin kapatılmasının haklılığını savunmamış?"

Herkes mecbur mu, Zafer Mutlu veyahut Güngör Mengi gibi düşünmeye? Etibank yolsuzluğunu besleyen iklimden nemalananlarla, o süreçte demokrasi mücadelesi verenler hiç birbirine benzer mi? 40 yıllık dostlarını tek ayağı çukura batmışken, arkasına bir tekme daha vurup, terk edip gidenler, sadece demokrasiyi değil vefayı da anlayamaz. Ama burada sorun, Fazilet Partisi'ne karşı vefa göstermek veya göstermemek değil. Bir demokrasi ayıbının ortadan kalkması.

Gizli gündem şüphesi

Refah Partisi ile Fazilet Partisi vakaları birbirine hiç benzemiyor. Refah Partisi, bazı üyelerinin söylem ve eylemleri yüzünden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından, gerçek niyetini saklayan ve esas amacı şeriat devleti kurmak olan bir parti gibi anlaşıldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hâkimleri, Refah'ın, Türkiye'nin laik cumhuriyetini yıkıp, dinî esaslara dayalı devlet kurmak gibi gizli bir gündemi olduğu kuşkusuna düştü.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatına göre, demokratik düzende yaşamayı tehdit edecek nitelikte kaçınılmaz ve önlenemez bir tehlike olduğunda veya şiddeti savunduğunda veya şiddet kullandığında partiler kapatılabilir. Demokrasiden yararlanarak, demokrasiyi yok etmek gibi bir amacın varolup olmadığını belirlemek için, somut bir faaliyet aranıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu tür faaliyetlerin şiddete çağrı ve kışkırtma niteliğinde olması ve halkı isyana teşvik edici bir özellik taşıması gerektiğini söylüyor.

Başörtüsü suç değil

Mahkeme, Refah Partisi başörtüsünü veyahut din özgürlüğünü savunduğu için değil, bazı kişilerin eylem ve söylemini hatalı değerlendirerek, şiddete çağrı yapıldığı sonucuna vardığı için, bu partiyi demokrasi açısından mevcut ve açık bir tehdit olarak görmüş ve Anayasa Mahkemesi'ni haklı bulmuştur. Nitekim, Halil İbrahim Çelik'in veya Şevki Yılmaz'ın "şeriat devleti" isteyen sözleri, Erbakan'ın adil düzenden söz ederken "hak nizamının kurulacağını" söylemesi, "cihad" kelimesinin sık sık kullanılması, Hasan Hüseyin Ceylan'ın "Batı tipi rejimi koruyanları tehdit ve tahkir" etmesi, Şükrü Karatepe'nin "inananlara nefret ve kinlerini muhafaza etmelerini" tavsiye etmesi, Refah Partisi'nin gizli bir amacının bulunduğu intibaını yarattı.

Buna mukabil mahkeme, kararın 72'nci paragrafında açıkça, "Tek başına ele alındığında Refah Partisi yöneticilerinin başörtüsü konusunda veyahut iftar saatlerine göre mesai saatinin ayarlanması hususundaki sözleriyle, Şevket Kazan'ın Sincan Belediye Başkanı'nı hapishanede ziyaret etmesi veyahut Erbakan'ın cemaat liderlerine iftar yemeği vermesi, Türkiye'deki laik rejim açısından yakın bir tehlike olarak görülmedi" demektedir.

Müthiş delil!

Bu yüzden, üyelerinin başörtüsüyle ilgili yaptığı konuşmalardan dolayı Fazilet Partisi'nin kapatılmasının istenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin de kabul edeceği bir durum değildir. Milletvekilliği düşen benim ve Bekir Sobacı'nın aleyhinde savcının delil olarak gösterdiği yalnız birer cümle var. Ben Kayseri'deki bir konuşmamda şöyle demişim: "Fazilet Partisi iktidar olunca bu zulüm çözülecek. Başörtüsü zulmü çözülecek. Çünkü Fazilet Partisi başörtülü hanımefendileri Parlamento'ya sokuyor. Bakalım ne diyecekler milletin seçtiklerine. Başörtülü bakan da olacak bu memlekette. Nerede bir zulüm varsa, o zulmü çekenlerin bir siyasî talebi olur."

Bekir Sobacı ise şunları söylemiş: "İstanbul'da, Çapa'da, Cerrahpaşa'da doktor olmasına 3 ay kalmış kız çocuklarını okuldan attılar. Onlar iki otobüsle Ankara'ya geldiler. Kızılcahamam'da yolları kesildi, Ankara'ya sokmadılar. Gittik 20 milletvekili, o kızlarımızı aldık, Kızılay'da basın toplantısı yaptırdık, Meclis'e getirdik."

Neden diğer 19 milletvekili yasaklanmıyor da, sadece Bekir Sobacı? Çünkü dün de yazdık, Bekir Sobacı, 28 Şubat için "sütü bozuk bir hareket" demişti. Bu cümlenin laikliğe aykırı bir tarafı var mı?

İklim özlemi

Bir insan demokrasinin müdafaasına soyunabilir. Hukuk dışı, yasakçı bir kararı savunmak, mesleğimizin haysiyetine yakışıyor mu? Akılları sıra mevcut iktidarı laiklik karşıtı gibi gösterecekler. Nasrettin Hoca'nın göle maya çalması gibi. Ya tutarsa!

Tabiî kim istemez, kendilerini besleyen o eski iklimin geri gelmesini.

Yazı: Nazlı Ilıcak
Kaynak: www.tercumangazete.com