BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.391,41
HABER /  POLİTİKA  /  MHP

Bahçeli'ye telekulak suçlaması

MHP'den ihracı istenen Ramiz Ongun savunma dilekçesinde Devlet Bahçeli'yi diktatörlükle suçladı

Abone ol

Referandumda 'Evet' oyu vereceğini açıklayan ülkücü camianın etkili isimlerinden Ramiz Ongun, ihraç istemiyle MHP'nin Disiplin Kurulu'na sevk edildi. 12 Eylül referandumundan önce MHP'nin 'Hayır' kararını eleştirerek Genel Merkez'e uyarılarda bulunan Ongun, Disiplin Kurulu'na gönderdiği iki sayfalık bir mektupta Bahçeli yönetimini sert ifadelerle eleştirdi. Ongun mektubunda "diktatör" olarak tanımladığı Bahçeli'yi "ülkücü değerleri partiden silmek" ve MHP'yi, "CHP'nin ve ulusalcıların peşine takılmakla" suçladı.

MHP'yle mesafeli olan ülkücülere göre ise genel seçimler yaklaşırken Ramiz Ongun'un Disiplin Kurulu'na sevk edilmesi partide ciddi bir yarılmaya yol açacak. Taraf gazetesinde yer alan habere göre; Referandumda "Evet" çağrısı yapan ülkücüler, MHP'nin partide birlik çağrısının yalnızca "Hayır" oyu veren ulusalcı kesimleri kapsadığını, ülkücülerin MHP'den tasfiye edildiğini söyledi.
 
SAVUNMA YERİNE SUÇLAMA

Ramiz Ongun MHP Disiplin Kurulu'na gönderdiği iki sayfalık mektubun "savunma" değil "uyarı" olduğunu belirterek Bahçeli ve ekibini sert ifadelerle eleştirdi.
 "Bahçeli ve seçtiği çalışma arkadaşları, ülkücü bir fikriyatın sahipleri olamazlar. O ve yoldaşları, sadece geçici gündelikçilerdir" diyen Ongun, muhatabının Devlet Bahçeli olduğunu belirttiği mektubunda şu ifadelere yer verdi:

MHP'Lİ SAYILMANIN ÜÇ VASFI

"Bugün, MHP'li sayılmak şu üç vasfa indirgenmiş bulunmaktadır:
Bahçeli'nin yoldaşı olmak, sadece bir kişiye yaranmak için "sıfır tenkit", "sıfır görüş" ilkesine bağlı kalarak siyasî mevki veya koltuk kapmak, diktatörün dışındaki herkese düşmanlık etmek."

AYNI CAMİDE SAF TUTANLARI BÖLDÜLER

 Ongun mektubunda isim vermeden Bahçeli'nin ülkücüleri AKP'ye kin ve nefret duyan insanlar haline getirmeye çalıştığını belirterek, bunun aynı camide saf tutan insanların arasına nefret tohumları ekmek anlamına geldiğini ifade etti.
"Bahçeli MHP'nin tabiî seçmeni olan geniş halk kitlelerini horlamış ve zımnen hakaret bile etmiştir" diyen Ongun, MHP yönetiminin yüzde 65'lik sağ seçmen kitlesini de karşısına aldığını söyledi.

Ramiz Ongun'un savunmasını isteyen MHP Ankara İl Disiplin Kurulunun Başkanı Mehmet Üçöz'e posta aracılığıyla gönderdiği yazının tam metni br sonraki sayfada..

[PAGE]



Ramiz Ongun'un savunmasını isteyen MHP Ankara İl Disiplin Kurulunun Başkanı Mehmet Üçöz'e posta aracılığıyla gönderdiği yazının tam metni

Sayın Üçöz,

MHP Ankara İl Disiplin Kurulu’nun şahsımı MHP’den ihraç etmeğe matuf bir karar almış olduğunu ve bu hususta savunmamın istendiğini belirten yazınızı PTT emanetinden almış bulunuyorum. Yazınızda, basında çıkan beyanlarımla ilgili sorularınızın cevaplandırılması istenmektedir.

Sizlerin, tertemiz inanç ve duygularla hizmet etmekten başka amacınızın olmadığını bildiğim için, işbu yazınızı ciddiye alıyor ve cevaplıyorum. Aslında, bahse konu olan açıklamalarımın gerçek muhatabı MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin olduğunu hatırlatarak, düşüncelerimi aşağıda belirtiyorum.

İstişarenin yok hükmünde olduğu, hastalıklı bir ruh hâlinin tek kişilik despotizmini yaşayan ve ne yazık ki kimliği yok edilmiş bir MHP’nin hiçbir zaman üyesi olmadım. Eğer ortada böyle bir MHP varsa, ihraç için yazdığınız yazınızın bir muhatabı yoktur.

Benim üyesi olduğum MHP, önce insana saygılı, ülküdaşlarını muhabbetle kucaklayan, emanet aldığı fikre, ülküdaşlarına ve hedeflerine sadık olan bir MHP’dir. Yok, eğer böyle bir MHP yoksa, o zaman yazınızın yine bir muhatabı yoktur.

Strateji ve yöntem, bir fikir hareketinin özününün ifade ve icra tarzıdır. Makyavelizmi strateji; yalanı ve iftirayı yöntem olarak seçmek, hiçbir zaman Türk milliyetçilerinin şiarı olmamıştır. Bizler, kara propaganda ve yalana dayalı, tehdit ve saldırı gibi araçları kullanan ve sadece sloganlarla temellendirilen siyasî hareketlere hiçbir zaman itibar etmemişizdir. Bizim öğrendiğimiz ve öğrettiğimiz stratejilerin ve yöntemlerin özünü; yanlışı tespit etmek, ama bunun yanında doğruyu ve çözümü muhakkak bulmağa çalışmak ve söylemek gibi ilkeler teşkil eder. Değişmez ilkemiz, tehdit ve korkutmaya itibar etmeden, doğrunun özünü kavramışların sükûnetiyle konuşmak ve fakat dik ve diri durmaktır.

Bahçeli ve seçtiği çalışma arkadaşları, ülkücü bir fikriyatın sahipleri olamazlar. O ve yoldaşları, sadece geçici gündelikçilerdir. Bunların fikri şaşmıştır; bu yüzden de asıl kadrolar darmadağın edilmiş ve asîl hedefler unutturulmuştur. Emanet olarak devrolunup da tahrip olmayan hiçbir yapı ve faaliyet kalmamıştır. Yerleşmiş ve çok güzel olan eski âdetler ve kurumlar yıkılmış ve yerine yenisi de getirilmemiştir. 13-14 senedir genel başkanlık eden Sayın Bahçeli’nin, iktidarda veya muhalefette iken memlekete ve ülkücü camiaya ne getirdiğini hatırlıyor musunuz? Hatırlayıp da söyleyebiliyor musunuz? Türklük ve Müslümanlık adına, MHP’de bir renk, bir desen, bir nakış kaldı mı?

Bugün, MHP’li sayılmak şu üç vasfa indirgenmiş bulunmaktadır:

- Bahçeli’nin yoldaşı olmak,

- Sadece bir kişiye yaranmak için “sıfır tenkit”, “sıfır görüş” ilkesine bağlı kalarak siyasî mevki veya koltuk kapmak,

- Diktatörün dışındaki herkese düşmanlık etmek.

1999 seçimlerinde, Türk halkı, MHP’yi sağın birinci partisi yaparak “Başbakanlık” koltuğunu MHP’ye lâyık görmüşken, Bahçeli, özgüveni olmayan ve kadrolarına güvenmeyen birisi olarak korkmuş ve başbakanlık koltuğunu Ecevit’e ikram etmiştir. Bu kişi, sol fikriyatın

mensuplarına karşı teslimiyetçi bir ruh hâli sergilerken, muhafazakâr vatandaşları ve dolayısıyla MHP’nin tabiî seçmeni olan geniş halk kitlelerini horlamış ve zımnen hakaret bile etmiştir. Bahçeli, Türk-Müslüman kimliğinin sahibi olan kardeşlerimizi dehşete düşürecek ve MHP’den uzaklaştıracak gizli inançlarını da birer sürçülisan olarak ağzından kaçırmış ve basının diline düşmüştür.

Bahçeli, şehitleri ve gazileri ve cümle milleti kahreden kararların altına imza atmamış mıdır?

Bahçeli, koltuğu sallanmaya başladığı her kongre öncesinde, “ülkücü şehitler” kelimesini ağzından eksik etmez iken, o şehitlerin gazi arkadaşlarına hakaret etmeye ve kendi milis gücü gibi hareket ettirdiği bir kısım gençleri o gazilerin üzerine göndererek tehdit etmekten ve onlara saldırtmaktan utanmamıştır.

MHP’nin ve Ülkü Ocaklarının varlığının en önemli saiki, Türk Milletinin fikrî ve ahlakî değerlerini mevcut ve gelecek nesillere öğretmek ve yaşatmaktır. Ülkücülerin tek şiarı vardır: “Türklük bedenimiz, İslâmiyet ruhumuzdur”! Bahçeli bu yolu saptırmıştır. Öyle ki, belli bir siyasî partiye karşı kin ve nefret içinde hareket ederek milleti çatışmaya götürecek bir tutum içine girmiştir. Her MHP’liyi belli bir siyasî partiye karşı nefret ile dolu bir insan hâline getirmek, aynı camide saf tutan insanların arasına nefret tohumu atmak demektir. Bu üslubun siyasî rekabet, tenkit ve yarışla ne alâkası olabilir?

Bahçeli’nin 13 yılına damgasını vuran temel ifadesi ve görüntüsü, yüzünden fışkıran nefret ve kin duygularıdır. Bu nefret ve kin’in odağında, öncelikle MHP’liler ve ülkücüler yer almıştır. Kendi ülküdaşlarını kapı-kapı, adam-adam takip ettirip dinletmiş ve toplanan bilgileri kara propagandasının temeli yapmıştır.

Yukarıdaki açıklamalarımla ortaya koyduğum manzara dolayısıyla, genel başkan olacak kişinin şuurunun altında karanlık bir noktanın olduğunu, kitlemizle alâkasının olmadığını, MHP’de baş ve gövde arasında ciddî bir kan uyuşmazlığının bulunduğunu ifade etmiş olduğum doğrudur. Bu ifadelerimin özü de doğrudur.

Öte yandan,

- Türk kurultaylarından nefret eden,

- Erciyes’ten utanan,

- Yayla şenliklerinden kaçan,

- Sağ partilere baştan beri şüphe ve suçlamayla yaklaşarak, sol partilere baba yadıgârı olan bir muhabbet besleyen ve iktidar olmamak için elinden gelen her şeyi yapan,

- Milliyetçilik ve Ulusalcılık arasındaki farkı bilerek veya bilmeyerek, “ulusalcılık” çizgisindeki partilere vagon olmaya çalışan,

- Merkez sağ iddiasında bulunup, % 65’lik sağ seçmen kitlesiyle kavgaya tutuşarak, sol siyasi figürlere yelken açan,

- Ekranda göründüğünde veya sesleri işitildiğinde, milletin tüylerinin diken-diken olmasına sebep olan pazar işportacılarını parti sözcüsü diye bile-bile milletin önüne kasıtlı olarak süren,

- Bugüne kadar ülkücülüğe ve ülkücülere olan bir muhabbetin ifadesi olarak anılacak, bayraklaşmış bir söz, fiil veya tavrın sahibi olamayan fakat “Ecevit’ten çok şey öğrendim” diyerek mensubiyetini ifşa eden,

- Hıristiyanlık propagandası ve misyonerlik örneği “Küçük Ev” dizisini, faydalı ve güzel bir dizi olarak bu millete hatırlatan, bir kişi hakkında, “Şuur altında karanlık bir noktası vardır” demekten başka nasıl konuşmam gerekirdi?…

Ülkücü mücadeleyi şerefle ve inançla sürdüren Anadolu çocuklarıyla hep muhabbetle kucaklaşırken, aramıza sinsice sızan muhbirleri, ispiyoncuları hiç sevmedim; onlar da beni hiç sevmedi!

Bizler öyle güven ve huzur dolu olarak saf tuttuk ki, hiçbir şüphe aramıza sızmadı. Biz, bir ülküdaşımızı siyasî düşmanlarımızın içinde ve yanında bile görsek, bunun mutlaka hayırlı bir iş sebebiyle olduğuna anında kalbimizle inanmışızdır. Hüsnü zan ruhumuzun en ücra köşelerinde bile hâkim olmuştu.

Şimdi ise bir ülkücünün bir ülkücü ile görüşüp konuşması ihanet, karşıtlık ve satılmışlık gibi iftira ve lekelemelere sebep olmaktadır. Bu hâliyle de Bahçeli, kutsal hareketimizi içeriden bölüp, parçalamış ve dağıtmıştır. Neticeten, ülkücü kimlik kaybolmuş, yerine “Bahçelicilik” denen ucube konmuştur.

Biz ülkücüler, kendi irademizle ve Türkiye’nin 12 Eylül öncesi şartlarında, gönüllü olarak şerefli bir mücadeleye girdik. Zâten, kendi irademizle ve gönüllü olarak girmese idik, hapishane, sürgün, işkence, yokluk, yalnızlık, hakaret ve dışlanma gibi çilelere nasıl katlanabilirdik? Mücadelemiz sayesinde, ülkemiz bir iç harbe sokulamamış, Sovyet sömürgesi yapılamamıştır. Vatan ve milletimiz her türlü fedakârlığa layıktır ve tüm haklarımız milletimize helâl olsun. Kimseden bir alacağımız ve talebimiz de yoktur.

Gençliğimizin bütün heyecanı ve samimiyeti ile milletimizin sorumluluğunu zayıf omuzlarımıza yüklendiğimiz günlerde, deselerdi ki, harcını alın teriyle sulayıp, tuğlalarını bismillah diyerek koyduğunuz teşkilât, yıllar sonra devşirilecek ve sözüm ona “senden” “senin” hesabını soracak. Biz, millet ve Allah yolunda olmak için bunu da göze alırdık. Alıyoruz da!

Anayasa değişikliği ile ilgili halkoylaması sürecindeki evetçi tavrım ve Başbakanın Tarsustaki iftar yemeğine katılmış olmam bahane edilerek, beni ve ülkücü arkadaşlarımı kötülemek ve bütün memlekette fitne yaymak için dehşetli bir şekilde çalışılmaktadır. Merak ediyorum, işbu büyük suçlar konusunda da neden bana soru açılmamaktadır. Yoksa bir mahzuru mu var?

MHP’de Bahçeli döneminde bana ve Ülkücülere düşmanlık yapanlar, ajan, muhbir, ispiyoncu takımı ise onlara söyleyecek bir şey yoktur. Sözüm bilerek-bilmeyerek bunlara alet olanlaradır ki, sonları hem bu dünyada hem de ahrette hüsrandır.

Bir fikir ve inanç hareketinin kutlu hedefinin tarumar edildikten sonra final sahnesine devşirme çırakların ustalarına saygısızlık, edepsizlik ve nankörlük etmesi yakışırdı.

Bakınız; bir Ülkücü, dostlarının yanında ve Türk Milletinin önünde bir zerre kadar ufaktır ama zalimlerin karşısında aşılmaz bir dirençtir. Bu itibarla da kimseden lütuf ve şefaat dilemesi söz konusu olamaz. Lütfen bunu göz önüne alarak kendinizi aklayınız.