BIST 9.882
DOLAR 32,58
EURO 35,01
ALTIN 2.463,03
HABER /  MEDYA

Ekrem Dumanlı Erdoğan'ı o gömlekle vurdu

Ekrem Dumanlı yine Erdoğan'ı hedef aldı ve "Allah'ını seversen açıkla" diye seslendi.

Abone ol

Zaman si yazarı Ekrem Dumanlı bu hafta Erdoğan'ı "Sen önce o gömleğin hesabını ver" başlıklı yazısıyla vurdu.  Erdoğan'a Hz Ömer'in bir gömlek yüzünden ümmet tarafından hesap sorulduğu hikayesini aktaran Dumanlı, hükümeti yolsuzluk yapıp dini referans göstermekle suçladı.

Dumanlı yazısında Erdoğan'a ses kaydı ile ilgili net açıklamasını yapmasını istedi ve "Allah'ını seviyorsan" diyerek şunları söyledi:

“Ey Başbakan, Allah’ını seviyorsan sen önce internete düşen para kaçırma konuşmalarının, sıfırlanan on milyonlarca dolar ve Euro’nun, villaların hesabını bir ver.”


Hz. Ömer Halife. Hutbede halka sesleniyor: “Dinleyin ve itaat edin!” Oradan adı sanı bilinmeyen bir vatandaş, devlet başkanına haykırıyor: “Ne dinleriz ne de itaat ederiz.” Camide derin bir sessizlik! Kim bilir belki de Halife’den azar bekliyorlar.

Ama öyle olmuyor; Hz. Ömer “Neden?” diye soruyor vatandaşına. “Ya Emirelmüminîn! Herkese kumaş dağıtıldı; ama hiçbirimiz o kumaştan bir gömlek diktiremedi. Şimdi görüyorum ki sen o kumaştan bir gömlek yaptırmışsın. Bir de kalkıp bize nasihat ediyorsun.” Koca Halife’de ne hiddet ne şiddet. Belki de gizliden gizliye bir memnuniyet yaşıyor. Çünkü tâ baştan sormuştu insanlara: “Ben yanlış yaparsam beni nasıl düzeltirsiniz?” Sıradan insanların hakperestçe söylediği şu cevabı alınca sevinmiş, Allah’a şükretmişti: “Seni kılıçlarımızla düzeltiriz.” Demek ki halk soruyordu, sorguluyordu. Demiyordu ki; “Bu insan halifedir, dolayısıyla hesap vermek zorunda değildir.” Suçlamayı örtbas etme yerine meselenin iç yüzünü rahatlıkla izah ediyor Halife. “Oğlum Abdullah, kalk ve gerçeği söyle.” diyor.

Hazreti Abdullah izah ediyor: “Doğrudur, o kumaştan bir gömlek yapmak imkânsızdı; ancak ben kendi hissemi babama verdim. O kumaşları bir araya getirdik, babama gömlek diktirdik.” Camiye huzur geldi yeniden. Ve vatandaşların gür sedası Mescit’te yankılandı: “Şimdi konuş ya Halife! Hem dinleriz hem de itaat ederiz!”

Halk soruyordu, sorguluyordu; yönetici de terleye terleye hesap veriyordu. Çünkü aldıkları Kur’anî ahlak ve Muhammedî (sas) terbiye öyle davranmayı gerektiriyordu. Hazreti Peygamber, bir gece sabaha kadar uyuyamamış, eşi sebebini sorunca o Muazzam Peygamber, “Dün gece yerde bir hurma gördüm, yedim. Sonra aklıma geldi ki; ya o hurma beytülmale aitse?” Nebevî ahlak buydu!

GÜNAHLARI DİNİ REFERANSLA BERTARAF ETME TAKTİĞİ

“Siyasal İslam” sistem dışında kalmanın sağladığı avantaj sayesinde etkileyici bir dinamizm yakalamıştı. Şimdi görünen o ki her hataya boyun eğecek kadar uysallaşmış, uyutulmuş ve sisteme entegre edilmiş. Ne uğruna? Son tartışmaların siyasî ve hukukî boyutu bir yana, dindar-muhafazakâr insanların üzerinde düşünmesi gereken hayatî bir konu var: Yolsuzluk, rüşvet, yalancılık, usulsüz mal edinme, kirli ve kaynağı belli olmayan paralarla servet sahibi olma gibi günahları dinî referanslarla bertaraf etmeye çalışma talihsizliği. Ne hazin bir imtihandır bu Allah’ım! Korkunç bir akide tahrifi ile karşı karşıyayız maalesef. Hz. Muhammed, “Haram da bellidir, helal de bellidir.” dedikten sonra, bu ikisinin ortasında “şüpheli şeyler” olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Ondan da sakının!” Daha ötesi var mı? Mesele sadece seçim kazanmaktan ibaret değil ki! Ya kaybettiğimiz hesap verme ve hesap sorma şuuru? Ya hayatı istikamet üzere yaşamak ahdi?

ALLAH'IN SEVİYORSAN!

Maalesef Başbakan Erdoğan’ın keskin dili, hem kendine, hem ülkeye zarar veriyor. Kürsüye çıkınca adeta kendinden geçiyor ve toplumun her kesimine ağza alınmayacak laflar söylüyor. 

Elinizi vicdanınıza koyun ve şu soruya cevap verin lütfen: Erdoğan’ın hakaret etmediği, aşağılamadığı, azarlamadığı bir kitle kaldı mı Türkiye’de? 

Mesela önce Devlet Bahçeli’ye “çocuksuz” diyerek ağır hakarette bulundu. Tek kelimeyle ayıp! Vaktiyle tanıdığımız, desteklediğimiz, inandığımız Tayyip Erdoğan’a yakışacak bir laf mı bu? O yetmemiş olsa gerekir ki bu sefer de Fethullah Gülen Hocaefendi’ye dil uzatarak “evlatsızlık” üzerinden vefasızlığa devam etti. “Ey Hoca!” diye bağırıyor meydanlarda. Türkiye’nin başbakanı böyle mi konuşur Allah aşkına!

SERVET ÜSTÜNE SERVET EDİNENLER... 

Evlad ü iyal derdine düşenler, servet üstüne servet edinenler, para-tura işleriyle meşbu’ olup ülkeye hizmeti kendine paravan yapanlar, yolsuzluğa kılıf uydurup irtikâpa girenler tabii ki Hocaefendi’nin fedakârlığını anlayamaz.

Ben de şöyle seslenmek isterim: “Ey Başbakan, Allah’ını seviyorsan sen önce internete düşen para kaçırma konuşmalarının, sıfırlanan on milyonlarca dolar ve Euro’nun, villaların hesabını bir ver.” O hesabı vermek için montaj, dublaj gibi teknik atraksiyonlara gerek yok. Allah’ını seviyorsan, “Ben böyle bir konuşma yapmadım, bu ses bana da ait değil, oğluma da...” de. Fas’tan aradığınızı, bir TV kanalındaki alt yazıyı değiştirttiğinizi itiraf ettiniz. İşte aynı ses, aynı dosya, aynı süreç. Allah’ını seviyorsan, doğru konuş, insanlara hakaret etme, vicdanları sızlatma!