BIST 9.884
DOLAR 32,44
EURO 34,84
ALTIN 2.445,71
HABER /  GÜNCEL

Balkondaki başbakanı özlüyoruz!

Başbakan Erdoğan o protestolar sonrası farklı bir yol izlese ne kazanır ne kaybederdi? Örneğin Erbakan veya Özal gibi davransa...

Abone ol

İNTERNETHABER ANALİZ- İslâm Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (sav) “Öfkelendiğiniz zaman yüzükoyun yere yatın” buyuruyordu, tepki vermemek için…

Sertap Erener de bir şarkısında, “şşştt, şştt sakin ol, sinirlerine hâkim ol” diyordu…

Ülkeleri yönetenler için bilhassa, demokrasi “Öfkelenmeme” sanatı… ***
RefahYol Hükümeti’nin Başbakanı Prof. Necmettin Erbakan, “öfkesine hâkim” olan devlet adamlarından biriydi…

1997 yılı Mart ayında İnönü Stadı’nda yapılan Beşiktaş – Trabzonpor Başbakanlık Kupası maçında taraftarların hakaretlerine uğradı…

“Hükümet istifa” çığlıkları Kadıköy’den duyuluyordu…

Buna rağmen
Başbakan Erbakan stadı terk etmedi

Büyük bir olgunlukla maçın sonuna kadar oturdu karşılaşmayı izledi…

Maçın sonunda Beşiktaş’ı mağlup eden Trabzonspor’a kupayı verirken devam eden protestoların hatta hakaretlerin muhatabı değilmiş gibi vakar içinde gülümsüyordu

Adnan Polatlaşmak; o dönemdeki Beşiktaş Başkanı Süleyman Seba’nın aklına bile gelmemişti…

Çünkü Seba kâmil insandı…

Çünkü Seba ilkokul birinci sınıf mümessili değil, liderdi…

“Seçilmiş” Başbakan’ın karşısında, “seçilmiş” Beşiktaş Başkanı olarak diklenmeden dik durdu…

Başbakan’a yaranmak için, “protesto eden taraftarları kamerayla izledik, hepsini tek tek tespit edip sonraki maçlarda stada sokmayacağız Sayın Başbakanım” zayıflığını göstermedi…

Tabii Başbakan Erbakan da İnönü Stadı’nın gerçek sahibinin “Devlet” olduğuna ilişkin tek söz etmedi…

Süleyman Seba ise gazetelere ilân verip kendi taraftarının özgürlüğünden ötürü Başbakan Erbakan’dan özür dileyen olmadı…

Çünkü her şey demokrasinin gereğiydi…

Kâmil insan, gerçek bir lider; protestoyu da alkış kadar olgunlukla karşılayabilendir…

Biz
Başbakan Erdoğan’dan o kemâlâtı göstermesini beklerdik…

Gülüp geçmesini, işi şakaya vurmasını isterdik…

İşte o zaman
22 Temmuz 2007 gecesinin “Balkondaki Başbakan”ı geri gelmiş olurdu…

İşte o zaman (fanatikler dışında) % 42’nin de gönülleri fethedilmiş olurdu…
İşte o zaman herkes,
“Bizim başbakanımız İleri demokrasinin mimarı” diye övünürdü kendisiyle…

Ama yapamadı…

Yaptırmadılar…

Çünkü…

Yanında “akıllı biri” yoktu…

Çünkü yanında
“cesur” biri yoktu…

Olsaydı şu son yazdıklarımızı
Başbakan’a söyler ve onun da ülkenin de kazanmasını sağlardı…

Tıpkı Turgut Özal'ın yaptığı gibi..

Merhum, Kartal Demirağ'ın kurşunlarına hedef olduğundan sonra ne yapmıştı hatırlayalım..

Kendisine kurşun yağdıran psipokatın arkasındaki tüm güçleri tek tek ortaya çıkarmasına, devletin tüm kuvvetleri, "Gerekeni yapalım" demesine rağmen, "Türkiye çok kritik bir dönemden geçiyor.. Bu bağlantıları ortaya çıkarmak ülkenin içinde bulunduğu durumu sekteye uğratır. Bu işi burada bırakın. Ülkenin menfaatleri her şeyden daha önemli.." diyebilecek olgunluğu göstermişti..

Canı pahasına, kanı pahasına bunu yapmıştı..

Bir yandan kurşunlara hedef olan bir Başbakan, diğer yanda demokrasinin olmazsa olmazları içinde yer alan sözlü bir protestonun faillerini yakalatmak için devletin tüm imkanlarını seferber eden bir başbakan..

Arada ne kadar fark var değil mi?