BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53
HABER /  MEDYA

Şöhretini arabasına borçlu olan spiker

TV Net Programlar Müdürü ve Ana Haber spikeri Veysi Ateş, mesleğe ve kariyeri hakkında ilginç açıklamalarda bulundu.

Abone ol

Bir röportaj için gittiği Mecidiyeköy'de aracını sokak arasına parkeden Veyis Ateş geri döndüğünde aracını ters dönmüş bir şekilde bulmuştu.

Bu ilginç habere konu olan Ateş, yargının çekici memur hakkında takipsizlik kararı vermesini halen unutamıyor.

Veyis Ateş, Zaman gazetesine konuştu. Samet Altıntaş imzalı Veyis Ateş, “Tesadüf eseri sunucu oldum.” diyor.  Altıntaş sordu, Ateş böyle cevap verdi.

İlahiyat mezunusunuz. Sunuculuğa geçiş nasıl oldu?

Rahmetli babam çok dindar bir adamdı. Derdi ki, ‘Oğlum, illa ilahiyat oku.’ Ben de onu kırmamak için tercihlerde Marmara İlahiyat’ı yazdım. Diğerleri iletişimdi ve Marmara İlahiyat geldi. 1994’te kazandım ama iki sene gitmedim.

Ne yaptınız o arada?

Bosna Dayanışma Grubu’nda çalışıyordum. Askerlik zamanı gelince İlahiyat’a girdim. Bu arada içinde bulunduğum yapı, Uluslararası Balkan Konferansı düzenledi Cemal Reşit Rey’de. Açılışını Süleyman Demirel yapmıştı. Programa bir gün kala sunucu hastalandı. Bana ‘Sen yapar mısın?’ dediler. Tamamen ‘tesadüf’ eseri sunucu oldum.

Sonra profesyonel iş olarak düşünmeye başladınız.

Evet... Herkes sesin güzel demeye başlayınca, spikerlik sunuculuk eğitimi veren kursa başladım. Tuna Huş, hocamdı. Sonrasında 1998’de Cem Radyo’da işe başladım. Üst katımız cemevi, alt katımız radyoydu. ‘Ben İlahiyat’ta okuyorum’ dedim. Çok mutlu oldular. ‘Sizin bize gelmiş olmanız çok güzel’ dediler. Halay çekmeyi, Alevi türkülerini onlardan öğrendim. Sonrasında da yine radyolarda haber, program sunuculuğu yaptım.

Bu arada İlahiyat’tan mezun oldunuz.

Mezuniyetten sonra Bahçeşehir Koleji diksiyon eğitimi vermem için okula davet etti. Oranın din kültürü öğretmeni ayrılınca İlahiyat mezunu olmam hasebiyle din kültürü öğretmenliği de yaptım.

Televizyona geçişiniz de ‘tesadüf’ sonucu mu oldu?veyis-ates.jpg

Aynen öyle... Arkadaşım Banu Yum’a çay içmek için gitmiştim. Onlar da spiker arıyormuş. Hemen demo yaptırdılar. 2007’de TV Net’e başlamış oldum. Gece haberleri sunuyordum. Önce vekaleten ana haberi sunmaya başladım, sonra devraldım. Bu esnada programlara da başladım... Geçtiğimiz Ramazan’dan beri de TV Net programlar müdürü, ana haber spikerliği ile meşgulüm.

Haber sunarken zorlandığınız zamanlar oluyor mu?

Tabii ki… Mesela, bir hayat kadını evine müşteri alıyor. Altı aylık bir çocuğu var, ağlıyor. Ve bu çocuğun üzerinde sigara izmaritlerine rastlanıyor. Bu haberi verirken VTR esnasında kendimi cimcikledim, tokatladım. Ağladım, makyajım aktı. Çok ağrıma gitmişti. Bir de 27 Nisan e-muhtırasını okurken epey zorlanmıştım. Editörüm bir kağıt attı önüme, oku diye. Hiç bakmadan okumaya başladım. Ama tuhaf oluyorum her cümle sonrası. Yine bir 12 Eylül, 28 Şubat diyorum. Neyse ki geçti...

Peki, taraf mısınız?

Tarafsız olmak zor... İşini yapan bir doktoru nasıl ki kan tutmaması gerekiyorsa, ekrandaki insanı da haber tutmaması lazım. Bunu Ergenekon’da, Balyoz’da en son Gezi’de gördük. Görüşümü size söyleyebilirim. Ama ekranda bu olmaz. Çünkü haberin ev sahibisiniz... Mehmet Ali Birand, bu konuda iyi bir örnektir. Ve cenazesinde çok sesli kalabalık herkese bir şey söylemeli.

Örnek aldığınız spikerler kim?

Oğuz Haksever... Çünkü o anlatır, yaşayan idolümdür. Mehmet Ali Birand da öyle... Şu an ekranda olmasa da mesleğe başladığımda Deniz Arman ismini verebilirim.

Spiker ile sunucu arasındaki fark ne?

Her spiker bir sunucudur ama her sunucu bir spiker değildir. Sunucu program sunar. Mehmet Ali Erbil, Türkiye’nin en iyi sunucusudur. Mesela Kenan Işık haber sunamadı, olmadı yani, spikerlik başka şey. Zihnimiz çöp tenekesi... TV’ler artık spiker aramıyor. TV’ler haber spikerinin yanı sıra telefon bağlantısı yapabilen, konuğu konuşturabilen, sahaya çıkabilen... Hepsinin toplamında bir kişi arıyor. Spikerlik artık yakışıklı erkek, güzel kadın işi olmaktan çıktı.

Spikerler Derneği başkanısınız aynı zamanda.

2010’da böyle bir oluşum içine girdik. Bugün ekranda bulunan herkesle bir araya geldik. İki derdimiz var: Bir, bu işin kurumsalı olması. Bir de bu işi yapacaklar için ‘Televizyon Gazeteciliği enstitüsü’ kurmak.

Neden?

Çünkü birçok televizyoncu, gazeteci kökenlidir ve manşetler gazete manşetleridir. Mesela TEM’de kaza başlığı. Bu, gazete manşeti, halbuki TV dilinde TEM’de kaza meydana gelmiştir.

Şöhreti arabama borçluyum

Canlı yayın kazası geliyorum der mi?

Demez.

Sizin masa-sandalye-sandık üçlemeniz vardı mesela...

(Gülüyor) O çok meşhur oldu. Bazı nesneler ikilidir. Mesela kâğıt-kalem gibi. ‘12 Eylül referandumunda halk masaya gidecek’ dedim. Biliyorum o kelimeden sonra ‘sandık’ diyeceğim ama ‘sandalye’ dedim. En sonunda sandığı söyleyebildim.

Bir de araba haberiniz var.

Şöhretimi arabama borçluyum. Görüşmem vardı Mecidiyeköy’de. Arabamı kör bir sokağa park etmiştim. Çekici gelmiş arabamı çekmeye çalışıyor. Sonra arabam ters düştü falan... Saatlerce otoparkta bekledim. Olan oldu, önemli olan bu değil. Benim ağrıma giden, yargının onu çeken memur hakkında takipsizlik kararı vermesidir.

Hangi takımlısınız desek bu soruyu neden sorduğumuzu anlayacaksınız.

Fenerbahçeliyim... Ama ‘Ucube Galatasaraylılar’ yazısının hâlâ arkasındayım. Başbakan’ı TT Arena’nın açılışında yuhalamanın bir anlamı var mıydı? Yoktu. Yazıma not da düşmüştüm: Aklı başında Cim Bomlular, bundan beridir.