BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53
HABER /  GÜNCEL

Seda Sayan öyle bir laf etti ki...

Saba Tümer bu laflara çok bozulacak! Canlı yayında iç çamaşırı krizi... Hürriyet'teki tR5 kod adlı gölge CIA elemanı kim? İşte medya dünyası;

Abone ol

GAZETECİLER.COM  - Beyaz TV de her sabah 'Beyaz'ın Sultanı' programıyla ekrana gelen Seda Sayan, aynı saatlerde Show TV'de program yapan Saba Tümer hakkındaki bu yorumları ile kızdıracak.

"Beyazın Sultanı" programıyla her sabah Beyaz TV de izleyicilerine 'günaydın' diyen sanatçı Seda Sayan bu sabah aynı saatlerde Show TV de program yapan başarılı sunucu Saba Tümer'e deyim yerindeyse atıp tuttu.

ESRA EROL İLE MÜGE ANLI'YI AYRI TUTTU

Sabah kuşağında kendisinden sonra program yapan hiç kimsenin ekrana bir yenilik katmadıklarından dem vuran Seda Sayan; Esra Erol ve Müge Anlı'yı ayrı tuttu.

"Esra Erol bir program başlattı, şimdi herkes onun gibi evlilik programları yapıyor. Müge Anlı başka bir şeye girdi, katil kim gibi bir program yapıyor. Yiğidi öldür hakkını yeme. Kadın başka bir şey yapıyor. Niye acaba gündüz kuşaklarında Seda Sayan'ın yaptığından başka bir şey yapan yok. Ve bu programları yapanlar, Petek Dinçöz hariç neden Allah senden razı olsun demedi? Bir tek Petek dedi."

ARMAĞAN ÇAĞLAYAN DA KURTARAMADI

Bu sözlerin üzerine araya giren Armağan Çağlayan'ın  "Saba Tümer'in de formatı farklı sayılır" sözlerine ise ilginç bir yanıt verdi Seda Sayan:

KİLOLARINDAN KALKAMADIĞI İÇİN MASA BAŞINDA

"Yoo benim orada bıraktığım şekilde devam ettiriyor. Yapımcımız aynıydı.

Caner Erdem bana da aynı programı yaptırıyordu.  Saba kilosundan kalkamadığı için masanın başında oturuyor... Zayıfladı ama o arkadaki kaldı"





CANLI YAYINDA ÖYLE BİR HAREKET YAPTI Kİ
İÇ ÇAMARIŞI GÖRÜNÜNCE ŞOK OLDU... DİĞER SAYFADA...
[PAGE]
CANLI YAYINDA İÇ ÇAMAŞIRI KRİZİ

GAZETECİLER.COM - ABD'li realyt şov yıldızı Bethenny Frankel, gazeteci Anderson Cooper'ın programına konuk oldu. Programında şınav çekmeye karar veren ikili, öyle bir görüntüye yol açtı ki...

Frankel pilili eteğini unutup aniden yere uzanınca olanlar oldu. Frankel'in bir anda havalandı ve iççamaşırı göründü.

Olanlar karşısında program sunucusu Cooper gülme krizine girerken, Frankel utancından ne yapacağını bilemedi.



BU ZİKİR SAHNESİ TIK REKORU KIRIYOR
[PAGE]
BU ZİKİR SAHNESİ TIK REKORU KIRIYOR
 

GAZETECİLER.COM - TRT1 ekranlarında ikinci bölümü yayınlanan Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam'ın bu bölümünde izleyiciyle buluşan zikir sahnesi sosyal medyada fırtınalar kopardı.

Muhteşem Yüzyıl'ın açtığı yolda ilerleyen ancak "harem dışında başka şeyler de olacak" diyerek rakip olmadıklarının altını çizen dizi yayınlandığı ilk bölümden itibaren sosyal medyada oldukça ses getirdi.

Türkan Şoray'ın kadrosunda bulunduğu Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam uzun zaman daha Osmanlı'yı anlatacağa benziyor.

İşte o çok konuşulan zikir sahnesi!

GÖLGE CIA'NIN HÜRRİYET'TEKİ TR5 KODLU AJANI KİM? BAKIN
İPUÇLARI NELER... DİĞER SAYFADA...
[PAGE]
HÜRRİYET'TEKİ TR5 KODLU AJAN KİM?

GAZETECİLER.COM - Stratfor'un önemli kaynakları arasında gösterdiği isimlerden biri de siyasi görüşü, "sol eğilimli laik" şeklinde tabir edilen Hürriyet gazetesinden "kıdemli" bir gazeteci.

Ortadoğu uzmanı Kamran Bokhari, Türkiye'de AKP-ordu-cemaat ilişkileri ve Kürt sorunu üzerine çeşitli yorumlar almak için, kuruluşun TR5 olarak kodladığı bu kişinin bilgisine zaman zaman başvurmuş.


Söz konusu gazeteci, 28 Nisan 2010'daki yazışmada, Bokhari'nin "Balyoz ile Ergenekon soruşturmaları ışığında TSK'nın AKP'ye nasıl bir karşılık verebileceği" sorusunu şöyle yanıtlıyor: "Konuyu daha genel bir şekilde düşünmeliyiz. Özetle, TSK ile hükümetler arasında onlarca yıldır süregelen iktidar mücadelesi hep hangi tarafın Washington'dan daha fazla destek aldığıyla ilgiliydi. Soğuk Savaş ve hatta 1990'ların sonuna kadar avantaj ordudaydı. Ancak şimdi durum değişiyor zira ABD, zayıf koalisyon hükümetleriyle geçen uzun ve meşakkatli yılların ardından AKP'de güçlü bir müttefik bulduğu konusunda emin. Sözüm ona darbe planlayıcılarının aralarında geçen doğrulanmayan konuşmalar, ordunun rahatsızlığını gözler önüne sererken, bir yandan da son yıllarda ordu yanlısı köşe yazarlarının kaleme aldığı makaleler de ABD'nin kalbini ve güvenini yeniden kazanma doğrultusunda bir çabayı ortaya koyuyor. Akla Cumhuriyet'ten İlhan Selçuk geliyor. Washington'da bir fikir değişikliği yaşanmadığı sürece, avantaj hükümette. Bununla beraber, tutuklamalarla ordunun zayıfladığına dair kopan tüm gürültüye rağmen, adımlarını dikkatlice atıyorlar. Burada çok ileri gitmek hükümet için gerçek bir tehlike, ancak eğer ordu çizgiyi aşıp AKP'ye karşı daha sert bir tavır almaya karar verirse, bunu ABD'ye rağmen yapmak zorunda kalır. Bir NATO üyesi olarak, bunu yapabilecek cesaretleri olduğundan şüpheliyim. Dediğim gibi, konu genel olarak ele alınmalı. Örneğin eğer ABD'de hâlâ neo-con'lar iktidarda olsaydı, hükümetin orduyu bu denli hor görmesine izin vermezdi; onların anlayışına göre hükümetler geçicidir, ancak TSK daima oradadır."

Sakar ordu eski gücünde olsaydı...

TR5 kodlu gazeteci, Stratfor analistinin bir başka sorusuna ise İsrail ile olan ilişkilerde AKP'nin ordudan çok daha cesur davranabildiğini savunmuş: "Öğrenmek bu hükümetin en önemli özelliklerinden biri, unutmayın. Küresel bir değişime tanık olunca aniden tavır değiştirebiliyor ve bunu da iyi yapıyor. Tavır değişikliği, bir yandan İsrail'i dizginlerken, diğer yandan Türkiye'yi bölgesel güç olarak destekleme konusunda ABD'nin ikna edilmesine yardımcı oluyor. Böylelikle, kabaca söylersek AKP, Washington'a "işte benim gücüm, hizmetinizdeyim. Yalnız bu güç, şu sorunu çözmemiz halinde sürdürülebilir" diyebiliyor. Yine söylüyorum, eğer sakar ordu eski gücünde olsaydı, Türkiye asla böyle bir tutuma sahip olamazdı, zira ABD'nin aracılığındaki İsrail-Türkiye ittifakı, esasen askerî bir ittifak."

Kamuoyu PKK'nın gücünü anlamadı

Hürriyet'in kıdemli gazetecisi Bokhari'ye, hükümetin söyleminin aksine PKK ile Kürt sorunlarının birbirinden ayırt edilemeyeceğini anlatmış ve Kürt açılımının başarısızlıkla sonuçlanacağını öngörmüş: "Bunu yazarken, Ankara'nın Kürt Bölgesel Yönetimi lideri Barzani'yi resmen davet ettiği haberi düştü [Mesud Barzani, Haziran 2010'da Ankara'ya dokuz yıl aradan sonra ilk ziyaretini gerçekleştirmişti]. Bu, bölünme korkusuyla hareket eden bir devlet için çok büyük bir adım. Bunun ve kuvvetli ticari ilişkilerin sayesinde Irak Kürtleri ile ilişkiler daha iyi olma yolunda; kaşla göz arasında, Kürdistan Türkiye'nin güney ve güneydoğu kentleri için en önemli gelir kaynağı haline geldi. Irak hızlı bir şekilde en çok ticaret yapılan ülkeler arasında ilk beşe doğru yükseliyor, bu da gerçekten Kürdistan sayesinde. Hükümetin Kürt açılımının bu gelişmelerle yakından bağlantılı olduğunu söyleyebilirim, zira kendi içindeki Kürt sorununu çözemeyen bir Türkiye, Irak Kürdistanı'yla istediği türde bir ilişki sürdüremez. Ama sorun şu; Türkiye'deki kamuoyunun PKK'nın ne kadar güçlü ve köklü olduğu konusunda hâlâ fazla bir fikri yok, bir yandan da hükümet PKK ile Kürtlerin ayrı sorunlar olduğunda ısrarcı. Kanaatimce, Kürtlerin en temel taleplerine bile cevap vermekte başarısız olan ve BDP'yi dahi bu konunun tarafı olarak tanımaktan aciz bir Kürt açılımı paldır küldür çöker."

Sanki Doğan-hükümet gizlice anlaştı

Hürriyet'in gazetecisi bir başka yazışmada Stratfor'u, Doğan holdingin sahibi Aydın Doğan'a açılan vergi kaçırma davası ile ilgili de aydınlatmış. 19 Ocak 2010 tarihli yazışmada şunlar anlatılıyor:

"Burada asıl konu 'zorunlu tasfiye'. Sanki ortada hükümetle gizli bir anlaşma varmış gibi Doğan Medya Grubu zorla küçültülüyor; yani 'sen küçül ben de sana açılan vergi davalarını çekeyim' gibi. Dolayısıyla Doğan'ın, medya imparatorluğunun bir kısmını satmak için hükümet yanlısı olarak görülen İpek-Koza grubuyla müzakereler içinde olduğu doğru. Görüşmeler bir aya kadar sonlanabilir ve Milliyet'in de dahil olduğu bir grup basın kuruluşu yaklaşık yarım milyar dolara satılabilir. Doğan Grubu aile dışından 'profesyonel CEO'lar' kullanmaya da karar verdi. Kızları da zamanla, mevkilerini dışarıdan gelecek CEO'lara bırakabilir. Hürriyet'in 20 yıllık Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök de istifa etti ve yerini gazetenin Ankara temsilcisi Enis Berberoğlu'na bıraktı. Fakat Financial Times'in yazdıklarının aksine, Berberoğlu, hükümeti Özkök'ten daha fazla eleştiren bir gazeteci."

YILMAZ ÖZDİL'DEN BAŞTAN SONA BİR "SİT"TİR YAZISI...
DİĞER SAYFADA...
[PAGE]
BAŞTAN SONA SİT'TİR YAZISI

GAZETECİLER.COM - Sık sık kendisi ile aynı şekilde düşünmeyenlerin dahi "ama adamın kalemi kuvvetli" diyerek yazılarındaki üsluba dikkat çektiği Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil, bugün her zamanki gibi bir kelime oyununa imza attı. Ancak okuyunca göreceksiniz ki bu sefer pek de parlak bir başarı değil sözünü ettiğimiz.

Vatandaşa SİT'tir dediler Bakan'a site inşa ettiler başlıklı yazısında Özdil, "SİT" sözcüğünü kalemine doladı. Yetinmedi yazısında 7 defa "SİT'tir" yazdı.

İşte Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç'ın SİT alanı ilan edilen bölgeden ev almasıyla ilgili bir yazı kaleme alan Özdil'in SİT'ler, SİT'tirler ile dolu yazısı:

"SİT alanı diye bi şey var.

Sittinsene ev yapamazsın oraya.
Yapmaya kalk...
"SİT'tir" derler.
*
Ahşap evde oturuyorsun.
İki tane çivi çakacaksın.
Hele bi dene...
"SİT'tir" çekerler mahkeme celbiyle.
*
Bazen de...
"SİT'tir, git" derler.
*
Mesela, Ankara'da öyle dediler.
Hamamönü'nde yaşayan vatandaşlara, tarihi evleri istimlak edeceğiz, boşaltın diye mektup gönderdiler. Resmi evrakın üzerinde "SİT'tir"i gören vatandaşlar, tası tarağı topladı, gitti mecburen.
*
Bilahare, ortaya çıktı ki... Sportif Bakanımız, bi ev, bi de arsa almış, vatandaşa "SİT'tir" denilen bölgeden.
*
Üstelik... "SİT'tir" mektubunu gönderen, SİT alanlarını koruma müdürüne satın aldırmış, vekâleten.
*
E elin ağzı torba değil tabii.
Patladı manşetlerden.
*
Vay efendim neymiş...
23 bin liraya alınan ev, 300 bin lira olmuş da, böyle rezalet olur muymuş filan.
*
Kardeşim!
Sit'em edecekseniz Başbakan'a edin sit'em... Koyduğu parayı 2 senede 12 katına çıkarmayı beceren adamı, niye Spor Bakanlığı'nda heba ediyor da, Ekonomi Bakanı yapmıyor acilen?


NAZLI ILICAK'TAN UÇUK SENARYO: NEDİM İLE AHMET'İN AMACI
GÜLEN'İ İÇERİ ATTIRMAK?
[PAGE]
NAZLI ILICAK'TAN KARA PROPAGANDA

GAZETECİLER.COM - Sabah yazarı Nazlı Ilıcak köşesinde Ahmet Şık'ın cezaevi çıkışındaki sözleri ile Ertuğrul Özkök'ün bu sözlerle ilgili yazısının Gülen Cemaatine yönelik bir dava açılması için yürütülen bir operasyon olduğunu ileri sürdü. 

"Kendilerine yargısız infaz yapılmasından şikâyet edenler, ellerinde hiçbir delil bulunmadan aynı Cemaati hedef gösteriyorlar."
diyen Ilıcak, Ahmet Şık'ın "Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcı ve hâkimler bu cezaevine girecek; burada ant içiyorum" sözlerini, özgürlüğe kavuşma heyecanının tezahürü olarak değerlendirdi ancak Özkök'ün yazısını yerden yere vurdu:

ÖZKÖK'ÜN YAZISINA NE DEMELİ

"Eminim içerde aynı andı içen daha epey insan var. Demokrasi adına yapıldığı iddia edilen bir dava, ardında böylesine kararlı antlar, mücadele yeminleri bırakıyorsa, bilin ki o insanların yattığı yer, bir zamanların Diyarbakır Cezaevi'ne dönüşüyor demektir."


Peş peşe yazılan ya da yazdırılan kitaplar, kara propaganda para etmedi, "Dokunan yanıyor" dedik, ama Cemaat'e dokunamadık. "Her şey Hrant için; adalet için" diye bağırıp, bazı polis müdürlerini okkanın altına atmak istedik, başaramadık...

Son bir hamle... Acaba tahliye kararlarından kahramanlık öyküleri çıkarıp, pozisyonumuzu güçlendirebilir miyiz?

CEZAEVİ CEZA ÇEKİLEN YERDİR

Silivri, "12 Eylül'ün işkencehanesi" gibi öyle mi! Hapishanelerde çile çekilir; hapishanelerde hasret vardır; haksızlık vardır; otoritenin baskısı vardır. Gece uyumak zordur; gene dört duvar arasında uyanmak ise bir başka zordur. Üşürsünüz, yeterince karnınızı doyuramazsınız, endişelisinizdir, içiniz kan ağlar... Adı üstünde cezaevleri, ceza çekilen yerlerdir. Oralarda bir yıldızlı otelin bile konforu yoktur elbette. Girip çıkan herkesin, gözü yaşararak anlattığı hadiseler yaşanmıştır bu soğuk mekânlarda. Özellikle hüküm giymeden tutuklu olarak kalanların infialini anlayıp, empati kurmak mümkün.

28 ŞUBAT TEKRAR YAŞANMAYACAK

Ama adalet arayışını bir komplo gibi göstermek, Emniyet ya da Yargı güçlerinin cezaevlerine tıkılacağı günü sabırsızlıkla beklemek, boş bir hevestir.

28 Şubat tekrar yaşanmayacak; yeni Nuh Mete Yükseller ortaya çıkmayacaktır.


AKŞAM ÇALIŞANLARI PATRONA BÖYLE İSYAN ETTİ; AÇIZ PATRON!
DİĞER SAYFADA
[PAGE]
AKŞAM'DAKİLER İSYAN ETTİ: AÇIZ PATRON!

GAZETECİLER.COM - "En büyük hatam medyaya girmekti" diyen Türkiye'nin en zengin isimlerinden Mehmet Emin Karamehmet'e sahibi olduğu Akşam gazetesi çalışanlarından açık mektup: "Biz de bir gazetede çalışıp da bu kadar sefalet çekmekten dolayı pişmanız."

Akşam Gazetesi çalışanları imzasıyla yapılan açıklama şöyle:

Akşamcılar sefalet yaşıyor

Bizler Akşam gazetesi çalışanları olarak son derece mağdur zamanlar yaşamak zorunda bırakıldık. Patronumuz Mehmet Emin Karamehmet Türkiye'nin 2. Nakit zengini seçilirken biz çalışanları resmen sefalet yaşıyoruz. Maaşlarımızın zamanında yatırılmasını artık unuttuk bile. Yaklaşık 4 yıldır sürekli en az 2 ay maaş alacaklı olarak çalışıyoruz. Bu maaşlar hem yıllardır zam yüzü görmediği hem de en az 2 ay geriden ödendiği için çalışanlar adeta sefil hayatı yaşıyor. Son zamanlarda nedeni belirsiz bir şekilde artan bu maaş sıkıntısına yemek parası çilesi de eklendi.

Yoklar gazetesi

Zaten maaş alamadığı için sıkıntıda olan ve çoğunluğu kredi kartı mağduru olan biz çalışanlar yemek parasından da mahrum bırakıldık. Eğer şansınız varsa gazetede ve öğlen vakti bulunuyorsanız yemek yiyebiliyorsunuz aksi takdirde yemek kartınızın ödemelerin yapılmamasından dolayı bloke olmasından dolayı resmen aç kalıyorsunuz. Bu haldeyken sizden gazetecilik yapmanız bekleniyor.

Çalışanlara bu konularda hiçbir açıklama yapılmaması moralleri sıfıra indirdi. Gazetede bazı kişilerin maaşlarını alabildikleri söylentileri ayyuka çıktı. Çalışanların kullandığı ekipmanlar tamamen eskimiş durumda gazetede yeni bir bilgisayar bulmak deve hendek atlatmak zor hale geldi.

İşçilerde elektrik sobasıyla yanmıştı

Kışın en soğuk günlerinden gazetede kalorifer sistemin bozulması ile elektrik sobası komedisi başladı. Türkiye'nin en büyük gazetelerinden biri olan Akşam Gazetesi'ni elektrik sobası ile ısıtmak fikrini bulan yöneticileri, geçtiğimiz günlerde 11 işçinin yine elektrik sobasından kaynaklanan yangın ile hayatlarını kaybetmesi bile durduramadı. Kağıdın bolca bulunduğu gazetede birkaç masanın yanından bulunan Ufolarla ısınmaya çalışan gazeteciler yangın riski ile burun buruna yaşıyor.

11 işçinin ölümünden ders çıkarmayan idareciler kalorifer kazanı parçasının Almanya'da bir ayda gelememesini açıklayamıyor. Gazetede çalışanlar hakkettikler kendi maaşlarının ricacısı durumuna getirildiler. Çalışanlar kendi yöneticilerine başvurarak sadaka alır gibi komik miktarlarda avans almaya çalışıyorlar. Tüm bu olumsuzların üzerine çok değerli patronumuz medyaya girme konusunda pişman olduğunu söylemesi biz çalışanları yüzünde acı bir gülümsemeye neden oluyor.

Bizde bir gazetede çalışıp da bu kadar sefalet çekmekten dolayı pişmanız. Sahibi olduğunuz gazete şu anda farklı dramlarla yüklü ve zaman zaman canını ortaya koyarak çalışan bir gazeteciler artık yolun sonuna geldik. Bu mektubu biz çalışanlar olarak nasıl bir sefalet yaşadığımızı göstermek adına kaleme aldık.


AHMET HAKAN, TRT'YE 'SULTAN" ÜZERİNDEN ÇAKTI...
DİĞER SAYFADA...
[PAGE]
"OKEYDİR SULTANIMIZ" DEYİP ÇAKTI

GAZETECİLER.COM - Hürriyet yazarı Ahmet Hakan bugün köşesinde TRT'nin çekimleri yılan hikayesine dönen, denetimden bir türlü geçmeyen, yönetmeni, başrol oyucusu değiştirilen, Bir Zamanlar Osmanlı dizisinden yola çıkıp TRT'ye çaktı.

İşte "Okeydir sultanımız" başlıklı o yazıdan çarpıcı bir bölüm:

Ben de Tayfun Atay'ın Radikal'de yazdığı yazıdan öğrendim.
TRT'de gösterime giren "Bir Zamanlar Osmanlı / Kıyam" adlı dizide şöyle şeyler oluyormuş:
Bir Osmanlı efendisini canlandıran karakter, karısıyla konuşurken "yapma yaauvv!" diyormuş.
Padişah efendimizin kız kardeşini canlandıran Türkan Şoray ise, padişahı "buyruuuun hünkârım" diye karşılıyormuş.
Dizide "Patrona Halil"i canlandıran karakter "bu devirde kimse şah değil, padişah değil" diye şarkı söylüyor mu, bilemiyorum.
* * *
Ama bildiğim bir şey var:

TRT dizisinde kemali ciddiyetle ortaya konan bu tutumda süper matrak bir damar var.
Tarihi kişiliklere bugünün dilini konuşturarak çok eğlenceli bir dizi çıkarılabilir.
- Mesela bir grup yeniçeri, "önümüze gelene bin tekme" dese...
- Mesela veziri azam, "okeydir sultanımız" repliğini kullansa...
- Mesela lala paşa, şehzade efendiye "sakin ol şampiyon" dese...
- Mesela Fatih Sultan Mehmet, "ulan İstanbul, ulan İstanbul" diye bir tirat geçse...
- Mesela cariyelerden biri "beni taşıyabilecek bir sultan arıyorum" dese...
- Mesela biri Dede Efendi için "kişiliğini sevmem ama sanatına saygı duyarım" dese...
- Mesela Ahmet Mithat Efendi köşe yazısına "Aziz Nesin'in dediği gibi" diye başlasa...