BIST 9.981
DOLAR 32,38
EURO 34,72
ALTIN 2.428,25
HABER /  MEDYA

Seçimleri yine AK Parti kazanır ama...

İki haftalık tatilden sonra Milliyet'teki köşesinde yeni yazısı yayınlanan Aslı Aydıntaşbaş, Başbakana ve hükumete seslendi!

Abone ol

İNTERNET HABER - Bugünkü köşe yazısında, yurda gelir gelmez sorunlarla karşılaştığını aslında her şeyi bıraktığı gibi bulduğunu söyleyen Aydıntaşbaş yazısının başında bunlara vurgu yaptı:

İki hafta uzak kaldıktan sonra memlekete ayak bastığımda, her şeyi bıraktığım gibi buldum.
Yok hayır, daha karamsar geldi bazı konular. Havaalanında 3 saat (!) süren bir yolculuk sonunda Etiler’e varabildim. TEM tamamen tıkalıydı; tünelleri kullanarak Dolmabahçe’den geçmeye kalktığımda, hiç yoktan biber gazı yedim. Twitter ve internete girdiğim anda, maneviyat kalmadı. Yine isyan, yine ölüm ve daha da beteri, ölümle alay eden o sevimsiz dil...
Radyoda Ahmet Atakan’ın cenazesine müdahale edildiği ve PKK’yla barış süreci aksadığı haberleri vardı. 

Haber vermenin bile provoke olarak görülmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getiren Aslı Aydıntaşbaş, yazısına şöyle devam etti:

Arabada radyonun kanallarını değiştirirken, BEST FM spikerinin isyanına tanık oldum. Recep Tayyip Erdoğan stadyumundaki milli maçın biber gazı nedeniyle yarım kaldığını andı. Sunucu, sadece bu gelişmeyi aktardı diye kendisine ”provokatör” diyenlere isyan halindeydi. Bu ancak Türkiye’de olabilecek bir ruh hali sanırım... Gaza kızma, şehre çöken OHAL haline bozulma, neden olanı sansürlemedin diye insanlara ‘provokatör’ de...
Bu ruh halinin normal olmadığı, Türkiye’nin ciddi anlamda krizli bir döneme girdiği ortada.
Hükümetin bu krizi yönetemediği, yaz başından bu yana kendisine yönelik itirazları tehdit, talepleri ise bir güvenlik sorunu olarak algıladığı da ortada...
Mısır’da vurulan Esma’ya ağlayıp Ahmet’e ağlayamamak; Suriye’ye laf edip kendi içimizdeki tehlikeli kutuplaşmayı görmezden gelmek; hatta, görmezden gelmeyenleri yeryüzünden silmeye çalışmak, Türkiye’nin sıkıntılarını daha da çözümsüz hale getiriyor.
Aslında bir anlamda Tayyip Erdoğan, kendi gücünün kurbanı. O kadar kudretli ki, etrafında kimse duymak istemediğini söylemiyor; kolay yoldan prim yapmak için sürekli ona ne kadar haklı olduğunu anlatıyor. O kadar erişilmez ki, tepkilerin odağındaki isim olmasına karşın, etrafta söz söyleyebilecek başka aktör yok. O kadar popüler ki, kendisine oy vermeyenlere ne kadar sert çıksa da, eninde sonunda sandıkta kaybetmeyeceğini biliyor.
İşte bana sorarsanız, bu dönemin en büyük trajedisi de bu. Erdoğan, bir biçimde Türkiye’nin kutuplaşmasından zarar değil fayda sağlıyor. Bu coğrafyada sağlıklı olan, siyasetin sağ-sol düzleminde ayrışmasıdır. Ancak maalesef Türkiye, Ortadoğu ülkelerinin izinden bambaşka bir yere doğru gidiyor. Ve toplumun Türk-Kürt, Sünni-Alevi, laik-muhafazakar kimlikleri üzerinden ayrıştığı bir ortamda, kendini bilinçli bir seçimle ”Türk-Sünni-muhafazakar” bloğunun lideri olarak konumlandıran Erdoğan’ın seçim kaybetmesi pek mümkün değil.

Erdoğan'ın seçimleri tekrar kazanmasının sürpriz olmayacağını da belirten Aydıntaşbaş, köşesinden Erdoğan'a seslenmeyi ihmal etmedi:

Siyaseti sadece ”kazanma-kaybetme” üzerine kurgularsanız, gözünüz sadece anketlerdeyse, bu ürkütücü ayrışma sayesinde, sonsuza kadar girdiğiniz seçimleri kazanırsınız. Mesele sadece sandıksa, alırsınız. Alırsınız da, kolay yönetemezsiniz.
Irak’taki Maliki örneğinde olduğu gibi, insanların kalbini kıra kıra kazanılan seçimlerden çok bir hayır da gelmez.
Dönelim başa... Memlekette normal olmayan bir gidişat var. Keşke bir ortak akıl çıkıp dur dese, sükûnet istese. Ancak buna müsaade yok. Bu durumda etrafı toparlamak, hükümete düşüyor. Kimlikleri kucaklamak, dili yumuşatmak, vites değiştirmek...