BIST 10.232
DOLAR 32,32
EURO 34,80
ALTIN 2.412,27
HABER /  GÜNCEL

Güven'den, Mağden'e sert eleştiri

Son günlerde yoğun tartışmalara sahne olan 'Türkiyelilik' kavramı, yazarları da birbirine düşürdü. Erdal Güven'in, Mağden hakkındaki sert yazısı bunun ciddi kanıtı....

Abone ol

H.O.Tercüman Gazetesi'nin yazarı Erdal Güven, Birgün yazarı Reha Mağden'in 'Türkiyelilik' sözlerini kabul edilmez olarak görüyor. Güven, Mağden'in yıllar önce Turgut Özal'la yaptığı bir röportajı bugün açıklayarak düşüncesinin meşruiyetini sağlamasının ardındaki niyeti sorguluyor. İşte, Güven'in o eleştirilerini Mağden'e yönelttiği yazısı:


SON günlerde bazı kesimler Türk olduklarını söylemekten kaçınıyorlar. Yok efendim Türk değillermiş, Türkiyeliymişler. Üst kimlik olarak Türklüğü kabul edemezlermiş. Türkler Türkiye'de azınlıkları eziyorlarmış... mış mış mış...
Ne demek şimdi tüm bunlar? Bazıları Türkiye'de eski yaraları tekrar kaşımak istiyor. Mesela, Birgün gazetesi yazarlarından Reha Mağden, ortaya bir Anadolu Cumhuriyeti kavramı atıyor. Bu kavramı ortaya atarken de kendi düşüncesi olduğunu söylemiyor. Konuyu 12 sene önce Özal'ın dile getirdiğini belirtiyor.
Mağden, 12 yıl önce çalıştığı gazete adına, Cumhurbaşkanı Özal ile bir röportaj yapmış ve Özal bu röportaj sırasında Kürtler'e tanınacak olan hakları sıralarken kayıt cihazını kapattırıp, 'Türkiye'nin adı Anadolu Cumhuriyeti olsaydı, bugün yaşadıklarımızı yaşar mıydık?' demiş. Yani, Anadolu Cumhuriyeti kavramını önermiş.
Reha Mağden bu kadar önemli bir konuyu açıklamak için niçin 12 yıl bekledi? Acaba Özal gerçekten tam olarak bunu mu söyledi? Yoksa, geçen 12 yılda bazı şeyler hafızalardan silindi de, yerine başka şeyler mi geldi?
Adına ister iyi niyet, ister kötü niyet; ne derseniz deyin,10 yıl önce ölmüş bir devlet adamının, ölümünden iki yıl önce yapılan bir röportaj, 12 yıl sonra yayınlanmaz. Bu, gazetecilik ahlakına sığmaz. Kaldı ki, böylesine önemli bir konunun, Türk üst kimliğinin tartışıldığı günlerde ortaya atılması da oldukça ilginç.
Benim de yıllar önce yaptığım röportajlarda, bana kalması kaydıyla söylenen onlarca şey var. Rahmetli Eşref Bitlis ile yaptığım röportajlarda, gelecekte yazılacak haberlere altyapı sağlamak üzere anlattığı o kadar çok şey var ki... Ama onları bana yazılmamak kaydıyla söylediği için, bugün benim açıklamaya yetkim yok. Röportajı veren insan sağ olsaydı, belki izin alıp yazabilirdim. İzin almadan yazdığımı farz edin, onun da cevap hakkını kullanma şansı olurdu. Peki ya şimdi... Özal öleli seneler olmuş... Röportaj sırasında odada kimse yok, kayıt cihazları kapalı, sadece bir gazetecinin iddiaları...
Doğru veya yanlış olduğunu iddia etmiyorum. Ama benim için hiçbir ciddiyeti yok. Ben olayın kasıtlı olarak, bugün gündeme getirildiğine inanıyorum. O kastın altında neler saklı, onu da ilerdeki günlerde göreceğiz.
Üst kimlik, alt kimlik, ne derseniz deyin, bunların tamamı Türkiye'yi bölmeye çalışanların oynadıkları oyunun hamleleridir. Siz siz olun Türk'üm, doğruyum, çalışkanım demekten utanmayın. Türklük, doğruluk ve çalışkanlık bir araya geldiğinde neler oluyor, herkes o zaman görsün...

Avrupa'nın istekleri şimdi ortaya çıkmadı
BEN bu siyaset bilimcileri ve dış politika uzmanlarını anlayamıyorum... Avrupa'nın AB üyeliği koşuluna bağlı dayatmaları sanki bugün ortaya çıkmış gibi, herkes bir feryat figan... Türkiye'nin bugün AB karşısındaki kaldığı durum yıllar öncesinden belli... Türkiye, sadece AKP iktidarı döneminde AB'ye bu kadar meraklı olmadı... Ondan önceki iktidarlar da, AB için her denileni yapmaya hazır bir politika izledi.
Burada AB politikalarını ve bunlar karşısında Türkiye'nin içine düştüğü durumu anlatırken, eleştiri oklarımıza sürekli AKP iktidarı hedef oluyor. Gerçi onları savunmuyorum ama bundan önceki iktidarlar da en az onlar kadar hatalı.
Hepimiz önümüze gelen sorunları çözmek yerine, bir sonraya erteliyoruz. Tabii iç siyasi dengeler nedeniyle zamanında çözülemeyen birçok sorun, aradan geçen zaman içerisinde iyice çözümsüz bir hal alıyor. O zaman da radikal kararlar alınması gerekiyor. Eh, iç siyasi dengeler gözetilmeden, Türkiye'de siyasetçilerin sadece vatan ve millet çıkarı için karar aldıkları, şimdiye kadar çok görülmediği için de, bu tür durumlarda alınan kararlar hep Türkiye'nin aleyhine oluyor.
Şimdi ülkenin içine düştüğü durum da aynen böyle. AB üyeliği artık Türkiye'nin üniter yapısını tehdit eder duruma geldi. Avrupalı sözde dostlarımız, talepleriyle Türkiye'yi bölünmenin eşiğine kadar getirdiler. Şimdi radikal kararlar alma zamanı. Ama inanın eğer popülist politikalar göz önüne alınır, iç siyasi dengeler gözetilmeye çalışılırsa, bu radikal kararlar, vatan ve millet için çok da hayırlı olmaz.

Yuh olsun sana!..
İZMİR Foça'daki bir plajda güneşlenen turiste tecavüz etmeye kalkışan Halil C. yakalanınca polise, 'Bana gülümseyince, ben de beni istedi zannettim. Yanına yatayım mı diye sordum. O da yes dedi. Ama öpmek isteyince reddetti. Ben de şaka olsun diye bıçak çıkardım, yanlışlıkla boğazına battı' demiş.
Eh bu açıklamaya 'yuh olsun sana' denir. Bir kere olayın neresi doğru, tespit edemedim. Her şey yanlış! Plajda kendi halinde güneşlenen, tanımadığın, dilini bilmediğin bir kadın, niye öpülmeye kalkılır? Hadi içinden geldi, öpmek istedin, diyelim. Öpülmek istenmeyen kadına, niçin şaka olsun diye bıçak çıkarılır? Hadi dilini bilmiyordu, belindeki bıçağı gösterip, kızı yemeğe davet etmek istedi, diyelim. Peki kızın boğazı neden bıçağa o kadar yakın geldi?
Bu kadar saçma bir açıklama karşısında, ben bile daha fazla saçmalayamadım. Adam resmen kıza tecavüze kalkmış, sonra da yakalanınca kendini haklı göstermeye çalışıyor. Utanmaz...
YAZI:H.O.TERCÜMAN