BIST 10.267
DOLAR 32,28
EURO 34,77
ALTIN 2.413,38
HABER /  POLİTİKA

Gürtuna yeni hedeflerini açıkladı

Turkuaz Hareketi'nin lideri, 'Türkiye'ye biçilen role tamamen farklı yaklaşım sergiliyoruz' dedi

Abone ol

Öncülüğünü yaptığı 'Turkuaz Hareketi'nin partileştirme sürecini tamamlamak üzere olan Ali Müfit Gürtuna, güçlü ve mutlu bir Türkiye için alışılmışın dışında tarzıyla siyaset sahnesine çıkmaya hazırlanıyor. Bir ilki hayata geçirerek, partinin adını halkın katılımıyla belirleyecek olan Gürtuna, Tercüman'a önemli açıklamalarda bulundu.

Gürtuna Tercüman'ın sorularını şöyle yanıtladı:

Turkuaz Hareketi'nin duruşu nedir?

Siyasi nitelikli ama Türkiye'de eksik olan tarafları tamamlamaya yönelik entelektüel, kadro anlamında bir çalışmadır. Türkiye'deki siyasetin yapısına baktığımız zaman yeteri kadar bilgiye dayalı siyasetin yapılamadığını görüyoruz. Slogana ve vaatlere dayalı bir anlayış var. Ama biz oturup ciddi ciddi çalıştık, Türkiye'nin uzun vadeli problemleri nasıl çözülecek, Türkiye'yi uzun solukta nasıl bir hedefe taşıyacağız, nasıl bir hedefe taşımalıyız, diye... Çünkü hedefi olmayan bir gemiye rüzgarın hiçbir faydası olmaz. Türkiye de rotası belli olmayan bir gemi gibi. O yüzden mevcut fırsatları değerlendiremiyor. Türkiye'nin vizyonu yok. 20-30 yıl sonra Türkiye nereye gidecek diye tespit ederken şu an içinde çırpındığı problemleri nasıl çözeceğiz? 'En iyi sloganı ben söylerim' anlayışından 'En iyi programı ben yaparım, en iyi projeyi ben yürütürüm' anlayışına siyaseti taşımayı düşünüyoruz.

Diğer partilerden farkınız nedir? Önce hangi problemlere el atacaksınız?

Hareketin özü merkezde yer alan bir harekettir. Yani, sağ-sol ya da mezhebe göre ayrım yok. Toplumu bir ve bütün görüyoruz. Onun için toplumu bir küre kendimizi de o kürenin merkezi olarak görüyoruz. Herkesi bu çalışmanın içine davet ediyorum. Hatta öyle ki ben partiyi gençlere ve kadınlara teslim etmek istiyorum. Bugünkü Türkiye'ye biçilmiş olan rol üretme, tüket rolüdür. Tarıma bakın, hayvancılığa bakın, küçük sanayiiye bakın işletmelere bakın hepsi yok oluyor. Ancak ithalat yapanlar veya ithal yapıp montaj yapıpı satanlar ayakta. Bunun yanında bir de kaçakçılar halinden memnun. Bizim ekonomide üç temel ayağımız olacak. Üretim, üretim, üretim... Üretemeyen toplum da, üretemeyen insan da yok olur. Zenginlik eşittir, ürettiğimiz eksi tükettiğinizdir. Bugün Türkiye'de bu formulün tam tersi var. İşsizlik hat safhada, memur isyanda, gençler iş bulamıyor. Tarım, hayvancılık. küçük sanayii üretemez hale geldi. Esnafın da durumu kötü.

Bunun üstüne bir de vergiler geliyor...

Evet. O da üretimi engelleyen yapılardan birisi. İstihdamın üstündeki yük çok fazla. Akaryakıt ve enerji fiyatları çok fazla. . Zenginden alıp fakire vedeceğiz demiyoruz. Biz herkesin zengin olması için uğraşacağız. Öyle bir yapı hazırlıyoruz. 'Ben zengin olmak istemiyorum fakir kalmak istiyorum' diyeni bile zengin yapacağız. Çünkü zenginlik üretemeyen bir toplum eğitim üretemez, kalite üretemez. Beceri, teknoloji üretemez. Biz dünyada bu özelliklerimizle yarışacağız. Herkes bu kadar çalışmasının da karşılığını alacak. İnsanlar umutlu, geleceğe yönelik rahat rahat plan yapacaklar.

Üç B: Barış, birlik, bilgi

Ektiklerini biçecekler mi diyorsunuz?

Kesinlikle. Arzumuz temelde bu. Siyaset üslubu olarak, iç siyaset olarak yaklaşımımız üç B üzerinde olacak. Birincisi: Barış. Sonuç üretemeyen siyaset mantalitesi ayrıştırma üzerinden siyasi rant üretmeye çalışıyor. Düşmanlıklar üreterek kendine taraftar tutmaya çalışıyor. Kısa vadede o siyasi ekibe fayda sağlasa da ülkeye çok büyük zarar veriyor. Biz mezhep, cemaatçilik ayrımına kadar bütün olayları ortadan kaldırmayı hedefliyoruz. Şu an iki takımın taraftarını dolduramaz hale geldik. İkincisi Birlik. Birlik pozitif güç üretimidir. Birliğin gücüyle bilginin gücünü buluşturmak istiyoruz.

Son dönemde bir de irtica tartışmaları gündemde. Sizce Türkiye'de irtica var mı?

Tarihte de bunun örnekleri var. Aklıma hep İstanbul'un fethi gelir. Osmanlı Orduları İstanbul'u fethederken, Bizans Ordusu'nun ileri gelenleri oturmuş 'Melekler dişi mi, erkek mi' diye tartışıyorlardı. Biz de şimdi böyle gereksiz tartışmalar yapıp ülkemizi mahvediyoruz. Türkiye hep tartışma ortamında. Geçen sene bütçe müzakerelerinde Sayın Erdoğan ve Sayın Baykal atışması başladı , üslup giderek düştü. Arkasından Unakıtan villaları geldi. Şimdi de irtica tartışmaları başladı. Bunlara bakıyorum ve çok üzülüyorum. Çünkü bunların hiçbirisinin Türkiye için üreteceği katma değer yok. Aksine katma değer değil çatma değer üretiliyor. Toplumu ve ülkeyi yoruyor.

Zaten vatandaşın derdi kendine yetiyor...

Tabii. İnsanların içine iyice karamsarlık çöküyor. Türkiye zora giriyor. Ülke problem çözebildiği sürece güçlüdür. Yönetebildiği ölçüde üretkendir. Üretebildiği sürece zengin, zengin olabildiği sürece müreffehtir.

Üstelik bizim ülkemizde böyle bir potansiyel var...

Elbette. Bizim hiçbir eksiğimiz yok bu ülkede her şeyimiz var. Ama zengin kaynakların üzerinde oturmuş fakir bekçiler konumundayız. Çünkü o kaynakları kullanıp pozitif bir sonuca ulaştıramıyoruz.

Toplanan vergi nereye gidiyor?

Sizce AKP Hükümeti ülkeyi yeteri kadar idare edebildi mi?

Bir öğrencinin karnesine bakarsanız sınıfı geçip geçmeyeceğine karar verirsiniz. Ekonominin haline bakıyorsunuz müthiş borçlanmış. İktidar 200 milyar dolarla devraldı. Borç 400 milyar dolara çıktı. Bırakın bugünü, geleceği bitirmişiz! Vergi sistemi post modern bir soygun düzenine dönüşmüş. Nefes almak dahi vergi oldu. En çok vergi veren ülke Türkiye! Böyle bir ülke dünyada yok! Eskiden vergi dairelerinde bir cümle yazardı: 'Ödediğiniz vergi size yol, su, elektrik olarak geri dönecek' Bakıyoruz ne yazik ki yok! Ben buradan seslenmek istiyorum: Hükümet millete net hesap vermelidir. Toplanan vergiler nereye gidiyor? Eskiden iç hortumlar vardı. Şimdi dev hortumlarla Türkiye'nin gücü dışa akıtılıyor. Türkiye dünyanın en yüksek faiziyle borçlanıyor. Her gün yaklaşık 200 trilyon lira borç ödüyoruz. Var olan insanların geleceği gidiyor.

Karamsar bir tablo...

Evet. Bu toplumun %35'i tarımdan geçinirdi. Bakıyorsunuz şimdi yok! Doğuda 'ağa' diye tabir edilen zengin insanlar şu an ayı döndüremiyor. Akdeniz'e bakın narenciye, karpuz, Rize'deki çay elde kaldı. Tütün yok, pamuk yok. Bu ülke nasıl karnını doyuracak? Diğer konu, istihdamın yaklaşık %35'ini sağlayan bir alanımız vardı bizim. O da ne? Tekstil. %11 kayıt içi, %24 kayıt dışı tekstilden istihdam sağlardık. Döviz sistemi, Türkiye'de uygulanan vergiler, enerji fiyatlarının yüksekliği Türkiye'yi dünyayla rekabet edemez hale getirdi. Bir müddet sonra işşiz insanlar büyük şehirlere akın edecek. Sokaklarda hatta mezarlıklarda yaşayan insanlar göreceğiz. Büyük arbede çıkacak. Ben bu olayı Belediye Başkanlığım döneminde gördüm.

Hükümet, AB'nin her şeyine 'evet' dedi

Konuşmalarınız oldukça karamsar. Sizce bu durumda Avrupa Birliği'ne girebilir miyiz?

Ne yazık ki, orada da hükümetin çifte stardart üreten bir tutumu oldu. Her şeye 'Evet' diyen bir yaklaşım sergiledi. Önüne gelen her belgeyi imzaladı. Tabii bu Avrupa'nın da beklentilerini arttırdı. Böylece o imza atılan işlerin gerçekleştirilmesi söz konusu olmayınca gerilim başladı.

Ne olması gerekirdi?

Bizim de şartlarımızın en iyi şekilde ortaya konması, baştan sıkı bir müzakere yapılması gerekirdi. Kıbrıs'ın Avrupa Birliği'ne alınmasının bu hükümet tarafından sağlandığını biliyoruz. Bu çok büyük bir hataydı. 2002 Kopenhag Zirvesi'nde hükümet tavır koysaydı AB, Güney Kıbrıs'ı alamazdı. Baştan çok büyük taviz verildi.

Sizin partinizin yaklaşımı nasıl olacak?

Tarih boyunca ola gelen çizginin devamı olacak. Türkiye'nin menfaatle-rine olacak müzakereleri en sıkı şekilde devam ettirerek ama Batı kamuoyunu da etkileyecek gerekli lobi ve iletişim faaliyetlerini de sıkı bir şekilde yürüterek olacak. AB'ye uzun süreçli bir yol olarak bakıyoruz. Millet olarak yönümüzü Batı'ya çevirmiş bir milletiz. Gereksiz yaklaşımlar bu durumu zedeliyor.

Kaynak :