BIST 10.657
DOLAR 32,17
EURO 34,95
ALTIN 2.430,13
HABER /  GÜNCEL

Gezicilerin bıçkınlığında Erdoğan izi var

Yıllardır İslami kesimin dönüşümü üzerine çalışan Ayşe Çavdar, direniş süresince Gezi Parkı'ndaydı. Her iki tarafında nasıl bir yol izlemesi gerektiğini anlattı.

Abone ol

Yıllardır İslami kesimin dönüşümü üzerine çalışan muhabir Ayşe Çavdar, Milliyet'ten Zeynep Miraç'a konuştu.

Milliyet'in 'Aklımdaki Sorular' kısmında yer alan röportajda çarpıcı açıklamalar var. Direniş süresinde Gezi Parkı'nda olan Ayşe Çavdar, "Oradaki çocukların bıçkınlıklarında Tayyip Erdoğan'ın izi var" diyor.

"Erdoğan bu kuşağa çok büyük hizmetlerde bulundu, keşke tadını çıkartabilseydi" diyen Ayşe Çavdar her iki tarafından bundan sonra nasıl bir yol izlemesi gerektiğini anlattı.

Daha önce türbanlı olduğunu, ancak daha sonra türbanını çıkardığını belirten Ayşe Çavdar, bunun nedenini de şöyle özetliyor; "Başörtüm benden çok konuşuyordu"

Türkiye'nin ikiye bölünmediğini ancak çatlamalar olduğunu ifade eden Ayşe Çavdar, "Hükümet bu çatlağı cezalandırıcı disiplin eliyle doldurmak istiyor. Ama toplum da ortaya çıkmak, birbirini tanımak istiyor. Tayyip Erdoğan öyle bir şey yaptı ki, toplumun bırak aynı masada, aynı mahallede oturmayan kesimleri dost oldular. Bunu da ancak Tayyip Erdoğan gücünde bir lider yapabilirdi galiba!" dedi.

İşte o röportajdan ilgili bölümler;

DARBELERİN ANASI BİTTİ

1980 nihayet bitti. Darbelerin anası bitti. Biz artık ne istediğini daha iyi bilen bir toplumuz. Ama şöyle de tamamlardım; sorunlar bitmiş değil, yeni dönem başlıyor; bir şey inşa edilmesi lazım.

TÜRKİYE İKİYE BÖLÜNMEDİ

Şu anda evet, bir çatlama var. Ama bu çatlama, iki kesim arasında bir çatlama değil, devlet söyleminin içinde bir çatlama. O çatlağın nasıl doldurulacağı çok önemli. Hükümet bu çatlağı cezalandırıcı disiplin eliyle doldurmak istiyor. Ama toplum da ortaya çıkmak, birbirini tanımak istiyor. Tayyip Erdoğan öyle bir şey yaptı ki, toplumun bırak aynı masada, aynı mahallede oturmayan kesimleri dost oldular. Bunu da ancak Tayyip Erdoğan gücünde bir lider yapabilirdi galiba! O yüzden muhalefet kendisine çok şey borçlu.

AK PARTİ EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ DİNDARLARA YAPMIŞ

Hikâyenin bundan sonrası biraz Erdoğan’ın “benim yüzde 50’m” diye soyutladığı insanların gündelik hayat tercihlerine bağlı. Onlar Tayyip Erdoğan’ın, yani devletin bu öfkeli sesinin yüzde 50’si mi olacaklar, yoksa sivil olup kendi şanslarını mı deneyecekler, bunu göreceğiz. Gezi hikâyesi başladığından beri etrafta dolaşıyorum, gördüğüm kadarıyla bu 10 yıl içerisinde AKP en büyük kötülüğü dindarlara yapmış.

Çünkü onları standartlaştırmış. Onların gündelik hayat dindarlığının içindeki o bilgeliği, samimiyeti ortadan kaldırmış. Geriye yüzeysel bir siyasal kimlik olarak dindarlık kalmış. Dindarlık dünyevileşmiş, ki bu kötü bir şey değil. Dinler zaten orijinal olarak dünyayı şekillendirirler. Öte dünyaya ait değildir. Ama İslam dininin güzelliği, seninle benim arama girecek doğrudan bir kurum bırakmamasıdır. Seninle benim aramda cami olamaz. Allah ikide birde sopasıyla sana bana vurmaz. Şimdi insanların arasına parti girmiş. AKP tıpkı 1930-40’larda CHP’nin modernleşme ülküsüyle özdeşleştirdiği gibi, kendisini dindarlıkla özdeşleştirmiş.

BAŞÖRTÜSÜ DEDİĞİNDE KIRILIYORUM

28 Şubat hatırasında ne var? Başörtüsü karşıtlığı var. Ben 28 Şubat öncesinde başörtülüydüm. Tayyip Erdoğan başörtüsünün ne demek olduğunu benim kadar bilemez. O yüzden şu an başörtülü olmasam bile, o her başörtüsü dediğinde kırılıyorum. Tayyip Erdoğan başını örtmenin de, açmanın da ne demek olduğunu bilmiyor. Ben şu yüzden açmıştım başımı. Başörtüm benden çok konuşuyordu. Bırak duyurmayı, ben kendi sesimi duyamıyordum. Başörtüsü iş bulamamamı garanti altına aldığı için hep ucuz emektim. Şu anda piyasadaki üstünlüğüne rağmen, Müslüman sermaye “normal” görünmek için hâlâ başörtülü kadın istihdamını en azda tutar. Birçok başörtülü ve eğitimli kadın çalışmaktan vazgeçtiler. 

HER BAŞÖRTÜSÜNDE ERDOĞAN KONUŞUYOR

Tayyip Erdoğan öyle bir alan yarattı ki bu konuda, şu anda sokakta gördüğünüz her başörtüsünde Tayyip Erdoğan konuşuyor. Başörtülü kadınlar konuşmuyorlar artık. Onlardan seslerini aldı, bu son hikâyeyle onların seslerine el koydu. Daha önce başörtüsü “bayrak”tı. Başbakan ise daha da ileri gidip onu bir sınır çizgisine dönüştürmeye çalışıyor, bir duvara. Bu sınırları aşmak gerek. Artık “laik”le “dindar” ayrı ayrı kanallardan mücadele edebilecek durumda değiller. Her iki tarafın da oturup şuna karar vermesi gerekiyor. Ben böyle bir devlet istiyor muyum hayatımda, istemiyor muyum? Bu, ben dindar bir hükümet istiyor muyum kararı değil. 

RÖPORTAJIN TAM METNİNİ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!..