BIST 10.644
DOLAR 32,20
EURO 35,01
ALTIN 2.500,70
HABER /  GÜNCEL

Gelin-kaynana polemiği virüs gibi!

Türkiye'de son zamanlarda bir hastalık türedi. Bu hastalık televizyona kitlenmiş kadınlarda daha sık görülüyor. Hastalığın adı: gelin-kaynana üzerine yorumlar!!!

Abone ol

Çok değil iki sene önce Asya Kıtası'nın büyük bir bölümü SARS virüsüyle sarsılmıştı. Türkiye'de bu yıl gelin ve kaynanaların yaşadıkları TV programlarından türeyen Gelin-kaynana virüsüyle sarsılıyor. Özellikle kadınlar bu hastalığa karşı çok dirençsiz. Özlem Albayrak, bize bu hastalığın görüldüğü kişileri yani "Seyirci"yi anlattı.

Her sabah kendileri için hazır edilmiş otobüslere doluşarak sabah programlarına koşan, oradan apar topar çıkıp, öğle sonrası kadın kuşaklarına yetişen geçkin kadınlar güruhunun şıpınişi kurduğu halk mahkemeleriyle oyalanıyor memleketim nicedir.

Bütün bir toplum olarak fert fert, kendisi gibi olmayanı, etik ve fikir bağlamında şahsi yönelimlerine ters düşeni, hizaya getirme merakının boyutları, müteaddit örneklerle herkesin malumu çoktandır.

Ancak, çoğusu ununu eleyip eleğini asmış, gelir seviyesi ve yaşam stilinin işaretleri takip edildiğinde binbir türlü dertle boğuştuğu kolayca tahmin edilebilecek bu kadınlara, herhangi bir yarışmadan elenmiş herhangi bir insanın hayatını didiklemek, davranışlarını sorgulamak nasıl bu kadar doyumsuz bir müstehcen lezzet verebilir diye düşünmeden de edemiyor insan.

İhtiyarlığı gelip çatmış kadınların, ıskalandıkça doymamış, doymadıkça yönü şaşırılmış hayatlarının öcünü alır gibi, dilleriyle cürmü meşhut işlemiş muhataplarının hakkından gelmeye ahdetmelerinin de kendi çapında bir dramaturjisi yok mudur sizce?

Kalabalıklara performans

Hem ne dramaturji. Ekranda her gün başa sarılıp canlı canlı oynanan kıtipiyos bir oyunun nesnelerinden biri haline gelmiş bu sıradan insanların, Kuşum Aydın'a "Biz seni çok seviyoruz. Dize kadar kar olsa kapıda, yine senin programına koşar geliriz" yollu cümleleri hep bir ağızdan haykırarak stüdyoda yapış yapış bir iltifat sağanağı oluşturmaları, simülasyonun gerçeklik ayağını tamamlıyor olsa da, durumu değiştirmiyor elbet.

Topyekün bir hayatın başarısını, kalabalıklar karşısında yaşanacak bir performansa ayar etmiş kadınlar, hayatlarında ilk kez sözlerini dinletmiş olmanın özgüveniyle cümlelerini saplıyorlar bir bir muhataplarına. El aman dilemeden bırakılmayacak, zatlarının inayetlerine sığınılmadan fırtınası dinmeyecek öç alır gibi bozuk bir özgüven bu.

Başkalarının hayatını acımasızca tüketerek, hiç yaşanmamış bir hayata çalım attığını düşünen ev kadınları, engin tecrübeli tek kişilik dramlar dünyasından milyonlarca seyirciye el sallıyor.

Dünyalarını dönüştürecek bir dil kurmayı, hayat karşısında bir duruş geliştirmeyi becerememiş bu insanlar, konu başkaları olunca ahkam kesme koltuklarında günlük mesaileri doldurma gayretiyle habire konuşuyor.

Zavallılık sınırı

Bu manzara, "çıplak insanlık hali, dobralık samimiyet, dürüstlük" gibi toplumun güvence noktalarını oluşturan unsurların altını çizmekten ziyade, seyirlik malzemelerin meşruiyetinin sağlamasını yapmaya hizmet ediyor. Şimdiye dek hiç doyurulmamış sapkın bir egoyla mütemadiyen birilerini, hatta birbirlerini suçlayan işi kesin yargılarla karakter analizlerine, kategorizasyona döken yaşlı kadınlar, ekranın gücüyle kendilerinde güç vehmeden birer zavallıya dönüşüyor.

"Kendisini seven bir insanı neden elinin tersiyle ittiği" soruluyor yarışmadan elenmiş genç kıza. Kadirbilmez işte, ne olacak? Öğleden sonra kuşağındaki seyirci "kurban"ı ise, tacize engel olamayışının nedenlerini açıklamak zorunda, konu hakkında ağızlarına geleni söylemekte bir mahsur görmeyen teyzelerine, ablalarına.

Cevaplar, neredeyse "haketmişsin", minvalinde.

Öfkesini bir kimlik kartı gibi üstünde taşıyan yaşlı kadınların kurduğu 'insan-tartar' denetim mekanizması, en çok izlenenler listesinde baş sıraya oynuyor.

O program senin, bu program benim gezen insanların rekor kıracak derecede izlenmesi Türkiye'nin analojisini ayan beyan önünüze koyduğu için de üzerinde düşünülmeye değer duruyor.

Çünkü ilkel bir ortamda herkesin birbirinin üstünde canlı yayın gücünü sınadığı bu arena, ahir ömürlere denk gelmiş bir hırçın zafere dönüşüyor.

Ekrandan yükselen bu asabi uğultu, başkalarının fedakar kahramanlığına soyunan geçkinler ordusunun seyredilme zevkiyle de giderek yükseliyor.

İlle birinin kahramanı olmaya niyetliyse insan, önce kendinin kahramanı olmalıdır oysa. Seyredilenler ve edenler için, zavallılık sınırı da tam burada başlıyor.

YAZI:Özlem ALBAYRAK
YENİ ŞAFAK