BIST 10.046
DOLAR 32,41
EURO 34,57
ALTIN 2.381,67
HABER /  POLİTİKA

Erdoğanlı Köşk darbe mi getirir?

CHP Genel Başkanı Baykal'ın Erdoğan'ın Köşk'e çıkması konusundaki sözleri şaşırttı

Abone ol Sabah Gazetesi'nden Balçiçek Pamir'in sorularını yanıtlayan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'dan cevapları kafaları soru işareti yarattı. İşte Baykal'ın ilginç bir çıkış yaptığı röportajın tamamı:

CUMHURİYET KARŞITI
*




Cumhuriyet'in 83. yılındayız. O gün Cumhuriyet'i tehdit eden unsurlar sizce bugün de hala geçerli mi? Yani bir arpa boyu yol almadık mı?
-Problemlerin devam ettiği çok açık. Nitelit ve görünüm değişti. İşin özünde Cumhuriyet'in benimsenememesi kazanımların tartışma konusu olmaya devam etmesi bunun açık bir kanıtı. Bugün Başbakanlık Müşteşarı laikliği ve Cumhuriyet'i İslami temelde yeniden yorumlamalıyız diye bir açıklama yapabiliyor. Haremlik selamlık konuşuluyor vs.. Ulusal bütünlük, millet toprak tartışma konusu olacak, haritalar çıkarılacak, Türkiye'nin anayasal çizgisi tekrar konuşulacak, ondan sonra biz de buna demokrasi diyeceğiz. Bırakın efendim. Bütün mesele ülkenin içine sürüklendiği durumu milletin, halkın doğru algılamasını sağlamak.

* Bir taraftan da gerginlikler hiç bitmiyor. Algılar karışıyor. Örneğin önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Alın size yeni bir gerginlik. Siz konuşmalarınızda "İnşallah aday olmaz çünkü Türkiye gergin bir ortama sürüklenir" diyorsunuz. Niye karşısınız?
-Cumhuriyet döneminde kazanımlar elde ettik. Komşularımızdan o anlamda farklıyız. Mezhep ve din çatışmaları yaşamıyoruz. Daha başarılı olabilirdik ama bugün AB'nin aday ülkesi konumundayız. Bu da büyük bir aşama. Bizi bu sürece getiren temel ilkeleri ne yazık ki bir süredir AKP iktidarı ihlal ediyor. "AKP'nin gizli bir gündemi var mı?" diye düşünen insan sayısı artıyor.

PROBLEM ZİHNİYET
* Öte yandan, beğenin ya da beğenmeyin meşru bir seçimle geldiler.
-Kesinlikle. Bir süredir kadınları erkekleri göreve çağırıyorum. Cumhuriyet'in tehlikede olduğunu hissettiğimiz zaman maalesef kurumlar devreye giriyor. Bunu istemiyorum, Cumhuriyet'e halk sahip çıksın istiyorum. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhuriyet'ten yönelik kazanımları tehlikeyle atar mı diye bir soru var. Cumhuriyet'e karşı olumsuz, kazanımlarına karşı duyarsız bir anlayış ve zihniyet var önümüzde.

* Ben Erdoğan'ı eleştirirken eşinin türbanını öne sürenlerde biraz iki yüzlü bir tavır buluyorum. Yani sorun Erdoğan'ın kendisi mi yoksa karısının türbanı mı? Özetle "Köşk'te türban olmaz" anlayışı mı?
-Asıl problem Başbakan'ın eşi Emine Hanım'ın türbanı değildir. Bazıları köşkte türbanı görmek istemiyor onu da anlıyorum ama asıl problem o değildir. Asıl problem bu zihniyete sahip birinin Cumhurbaşkanı olmasıdır.

* Yani eşinin başı açık da olsa Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasına karşı çıkardınız. Doğru mu anlamışım?
-Elbette. Eşinin başı açık ama Cumhuriyet'e karşı davranışları var. Ne fark eder? Başbakan Cumhurbaşkanı olmak istiyor. O makam toplumu birleştirmesi gereken makamdır ayrıştırması gereken makam değil. Toplumun her kesimi kendi yansımasını onda görmeli. Toplumu tam tersine bir tartışmanın içine çekmiş biri gelince, geri kalan ne hissedecek? Yüzde 32 destekle bu olur mu? Kendi açıkladı yüzde 26 dedi. Bu azalan destekle ben AKP zihniyetinin en militan temsilcisini Köşk'e çıkaracağım. Olur mu?

* Niye olmaz?
-Cumhurbaşkanı'nın görevi nedir? Uyum ve bütünleşme sağlamak. Anayasayı sahiplenip işletecek. Anayasa ile problemi olan ve anayasanın çok temel değiştirilemez maddelerinin değiştirilmesini talep etmiş biri. Bunun ilk aşaması olarak da "Anayasal maddeler arasında hiyerarşi kaldırılsın" demiş, arkasından "Laiklik yeniden tanımlansın" demiş. Böyle bir anlayışın eline Cumhurbaşkanlığı verilir mi? Yargıyı o şekillendirecek. Hakimleri yargıçları o atayacak. Üniversite rektörlerine bu anlayış ile karışacak. Büyükelçileri o atayacak. Giderek azalan desteğinin en militan temsilcilerini atayacak. Barış ve huzur kalır mı? Haklarıdır, meşrudur orası doğru ama basiret ihtiyacı vardır. Uzlaşma özlemi vardır.Benim Cumhurbaşkanlığı makamında görmek istemediğim Tayyip Erdoğan'ın zihniyeti. Sorun türbandan ibaret değil onun ötesinde.

* Peki Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa ne olur?
-İnşallah olmaz. Olmaması gerekir. Gereksiz gerginlikler yaşanır. Türkiye'nin sivil toplumunun bu olay karşısında yapacağı değerlendirme önemlidir.

DARBEYİ İSTEMEM
* Olursa ne olacak? Asker mi el koyacak yani?
-Darbe olsun istemiyorum, asker el koysun istemiyorum. Demokrasi askıya alınıyor. Biz geriye gidiyoruz. Yolumuzdan geri alınıyoruz. Cumhuriyet'e yönelik tehlike demokrasinin içinden çıktıysa yine demokrasiyle çözülecektir. İşte o yüzden herkese görev düşüyor. O şart altında dahi askerin müdahalesini asla istemem.

* Aklınızda Cumhurbaşkanlığı için isim var mı?
-Hayır yok ama bulunur.

* "Tülay Tuğcu" dediniz. Bakan Şener'i işaret ettiniz.
-Hiç birini ben söylemedim benim dışımda gelişti. Hiçbiri benim adayım değildir. İyi niyetle baktığımız zaman bu meclisten iyi bir aday bulabiliriz diye düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçiminde uzlaşma sağlamalı, bu da siyasi irade ile olur.

* Asker siyasete fazla karışıyor eleştirisine ne diyorsunuz?
-Bakın kurumlar arası uyum çok önemlidir. Örneğin benim siyasi geçmişim bellidir. Ben bu ülkede darbeleri yaşadım. Ama hiçbir zaman siyasi tercihimi ortaya koyarken TSK baskısını içimde hissetmedim.

* Sizi son yıllarda asker üzerinden politika yapmakla suçlayanlar var ama...
-Büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum. Örneğin en son 2003'te asker tezkere yanlısıydı ben değildim. Bana bunu hatırlatanlara "Herkes kendi işini yapsın" diye cevap verdim. Askerin işi tespit edip bildirmektir ama bu kararı verecek olan tabii ki siyasetçidir. 12 Mart muhtırasında Ecevit ile birlikte siyaseti yeni çizgiye sokmaya çalıştık. CHP artı orduyu işletmek istiyorlardı. "Biz yokuz, biz sandık isteriz" dedik. Bizi iktidara çağırdığı zaman bile askere karşı çıkmışız, şimdi beni nasıl asker üzerinden siyaset yapmakla suçlarlar? 12 Eylül'ü yaşadım, Zincirbozan'a sürüldüm hayatımın hiçbir döneminde asker dayanışması arayışında olmadım. Bundan faydalanma gibi bir duruma girmedim. Nasıl girerim? Ben sosyal demokratım. Asla asker üzerinden siyaset yapmadım yapmam da. Ama ülke yararına gerginlikler yaratılmaması gerektiğini düşünüyorum.






* Başbakan olsaydınız PKK'yı nasıl çözerdiniz?
-Çözümü basit. Terörü yeneceksin halkı kazanacaksın. Yapılması gereken şey çok açıktır. Siyasi zafiyete girmeyeceksin. "Çatışmaktansa bunların gönlünü kazanarak iyi ilişki kuralım" gibi bir anlayışa girmeyeceksin. "Eve Dönüş Yasası" yine aynı mantığın yansımasıydı. Bunların önerisi açıktır. Türkiye tek milletli bir devlet değildir. Burada iki ayrı millet vardır ona göre yeniden yapılanmalıdır. Bu daha sonra bir ayrışmaya gidecektir. Af geçiştir. Af barıştırmaz karıştırır.

ATEŞKES




GERÇEK DEĞİL
* "Gerekli şartlar oluşturulursa af olabilir" diyorsunuz. Nedir bu şartlar?
-Türkiye devlet düzenini bir üniter devlet olmaktan çıkarıp, milleti parçalamaya yönelik bu projeden gerçekten vazgeçildiği anda geçmişte yaşananların bedelini ödetmenin bir anlamı kalmayabilir. Şimdi o noktada değiliz. O yüzden affı konuşmak yanlıştır. Bugün büyük bir uluslararası kurgu içinde ateşkes ilan ediliyor. Ateşkes gerçek değil. Hâlâ şehit haberleri alıyoruz.

* Siyasi kararlılık, terörle mücadele. Bunlar tamam da.. Ya işin sosyal kısmı?
-Terörle kararlı bir mücadele ve insana sahip çıkma önemli. Bölgedeki insan barış ve huzur istiyor. Haraç vermek istemiyor, silah patlasın istemiyor. Ayrışmak için bir maceranın içinde yer tutmak istemiyor. Kendi kimliklerine saygı gösterilmesin istiyorlar. Kimliklerinden ötürü dışlanmayı, ayrı muameleye tutulmalarını kabul etmiyorlar. Bir hukuk devletinde yaşamak ve güvenlik istiyor. Ama bu bekleyişlerinin gerçekleştirileceği konusunda pek de ümitleri yok. PKK istihdam ile yatırım ile etkisiz kalınır. Her şeyin sırır aslında özel sektördedir ama bu bölgelerde devlet lokomotif görev üstlenmelidir.

* İyi de yıllardır bunları konuşuyoruz?
-Doğru. Önemli gayretler sergilenmiştir aslında. Öte yandan bölge insanını kucaklamak lazım, istedikleri saygıyı göstermek lazım ki PKK'ya yeni katılımların önü kesilsin.

BENCE AĞAR SAMİMİ DEĞİL
* Mehmet Ağar aşağı yukarı bunları söyledi diye neredeyse vatan haini ilan edildi. Siz de büyük tepki gösterdiniz. Oysa ben sizin söylediklerinizle onunkiler arasında bir fark göremiyorum.
-Bölgeye ilgi gösterilmesi konusunda herkesin ortak iyi niyeti olduğuna eminim. Sorunun doğru teşhis edilmesi ve çözümün bulunması önemli. İşte orada ayrılıyoruz. Ağar, sorunu kendi siyasal amaçları için kullanıyor. Ya bu dağdaki insan bıraksın terörü, aşağı insin siyaset yapsın. Bizim bir çağrımız üzerine terörün biteceğini zannetmek saflık olmaz mı?

* Ama cümle bu değil biliyorsunuz. Kimse "Dağdan ovaya insin" demiyor. "Ovadan dağa yeni katılımlar önlensin" deniliyor. Arada fark var. Sosyal demokrat bir partinin lideri olarak ilk önce sizden destek beklerdim açıkçası.
-Sen bir kere projeye inanmışsın ve destek almaya çalışıyorsun. Yok öyle bir şey."Dağdaki bıraksın, ovaya insin" denildi. Gerçeği görelim. Bu bir temennidir ve sorunun çözümü değildir. Dağdaki niye terör yapıyor? Siyasi projesi için. Biz ona gel dersek o ne düşünür? Bunlar benim siyasi projeme destek çıkacaklar ama şimdi telaffuz mu edemiyorlar? Ağar'a sesleniyorum, siz bu çağrıyı yaparken öyle düşünsünler diye mi yaptınız? Ağızdan çıkan çıkmıştır.Yanlış açıklamalar yapanlar anlaşılamama şikayetini öne sürerler. Oysa yanlış konuştu. Mehmet Ağar'ın samimi olduğuna inanmıyorum. Hepsi bir planın parçası. Bu zihniyetin ucu "Diyarbakır'ı ve sonrasını verelim gitsin" anlayışına kadar gider. Bu kimin haddidir, bunu bir tarafa bırakıyorum zaten. Bun yapsanız bile barış ve huzurun gelmesi mümkün değil. Gerçekten barış istiyorsanız bazen karşınızdaki tehditle mücadele etmeniz gerekir. Kimse kimseye insancılık, barışçılık çalımı yapmasın.

Haber: Balçiçek Pamir
Kaynak:www.sabah.com.tr