BIST 10.009
DOLAR 32,33
EURO 34,73
ALTIN 2.436,19
HABER /  POLİTİKA

Erdoğanın gündemi tek

Ne terör ne kara harekatı. Ne de muhalefet. Başbakan Erdoğan'ın tek gündemi vardı bugünkü grup toplantısında

Abone ol

Sendikaların büyük fırtınalar koparttığı Sosyal Güvenlik Reformu Başbakan Erdoğan'ın tek gündemiydi. Bahçeli ve Baykal'dan ziyade sendikalara yüklendi. Grup toplantısını sadece bu konuya ayıran Erdoğan, reformun gerekçelerini ve ayrıntıları geniş bir şekilde anlattı.

2028'DEN İTİRABEN İŞE GİRENLERİ İLGİLENDİRİYOR

Ödeme gün sayısının 7 binden 9 bine çıkarılmasına itiraz edenler, bu uygulamanın bundan 20 yıl sonra 2028'de ilk defa işe girecek olanlar için olduğunu söylemiyorlar. Herkes de zannediyor ki hemen Resmi Gazetede yayınlandığında uygulamaya girecek... Hayır. Bakın bu, 2028'de ilk defa işe girenleri ilgilendiriyor. Sanki bugün çalışanları ilgilendiriyormuş gibi bir hava estiriyorlar.

''BAĞKUR'DA BASAMAK SİSTEMİNİ KALDIRIYORUZ''

''BAĞKUR'da basamak sistemini kaldırıyoruz. Ödenen prim miktarı ve gün sayısı emekli maaşlarına doğrudan yansıyacaktır. BAĞKUR'da basamak sistemini kaldırıyoruz ki benim vatandaşımın kazancı artmadan primleri artmasın. Önce kazancı artacak sonra primi... Basamak sistemi yerine, esnafımızın ve çiftçimizin beyan ettiği kazanç oranı üzerinden prim alınacaktır. Ne beyan ediyorsa onun üzerinden. Ayrıca, prim oranları yüzde 40'tan yüzde 33.5'e kadar düşüyor.

BAĞKUR'lular için ilk kez, SSK'lılar gibi geçici iş göremezlik ödeneği öngörüyoruz. İş kazası geçiren bir esnafımız raporlu olduğu sürece Sosyal Güvenlik Kurumundan geliriyle orantılı olarak ücretini alacaktır. Mevcut sistemde 1 gün dahi prim borcu varsa vatandaşımız sağlık hizmetinden yararlanamıyor. Bunu esnafımız çok iyi biliyor. Biz bu süreyi 30 güne çıkarıyoruz. Dolayısıyla 30 günden aşağı prim borcu olan BAĞKUR'lu, sağlık hizmetinden yararlanabilecek.''

BAĞKUR, SSK ya da Emekli Sandığı mensuplarının olduğu gibi 18 yaşına kadar bütün çocukların hiçbir şart aranmaksızın sağlık hizmetinden yararlanabilme hakkına kavuştuğunu anlatan Erdoğan, ''Her doğan bir defa sosyal güvenceye sahip. İşte sosyal hukuk devleti budur. Çalışanların, emeklilerin, dul ve yetimlerin bu yasayla hak kaybına uğradığını şimdiden iddia etmek hakkaniyete uygun mudur?

SENDİKALAR BUNU NİYE KONUŞMUYORSUNUZ?

Erdoğan, tarımda çalışanlar ve köy muhtarlarına ilk kez asgari ücretin yarısı kadar gelir beyan edebilme imkanı getiriliyor. SSK'lı işçiler ve bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin sağlık hizmetlerinden yararlanma süresini 90 günden 30 güne indiriyoruz..

Sendikalar bunu niye konuşmuyorsunuz. Soruyorum sendikalarımızın değerli yöneticilerine; Bu talep sendikalarımızın yıllar yılı her platformda eleştirdiği bir mesele, bir sorun değil miydi?'' dedi.

Erdoğan, emzirme ödeneğini 50 YTL'den 203 YTL'ye, cenaze ödeneğini 242 YTL'den 608 YTL'ye çıkardıklarını bildirerek, ''Bunları niye görmüyorsunuz? Bunlar para değil mi?

İşverenlerin işçilere verdiği ayni yardımlardan prim kesilmeyecek. (Çalışanların, emeklilerin haklarında gerileme olacakmış...) Açık söylüyorum; asla böyle bir şey söz konusu değildir. Dürüst davranmıyorlar ve yalan söylüyorlar.

Sosyal hukuk devleti ilkesini tam olarak hayata geçirmek için ilk günden beri Türkiye'nin öncelikli meselelerini çözüm sırasına koyan Hükümetimiz, bu meseleyi kangren haline gelmeden çözmek zorundaydı. Hükümetimiz, daha önce attığı büyük reform adımlarının tamamlayıcısı olarak sosyal güvenlik şemsiyesini güvenceye almaya mecburdur. Bunun, güçlü bir siyasi irade ve kararlılık gerektiğinin farkındaydık. Bunun içinde bildiğiniz gibi 58 ve 59. hükümetler döneminde bunu Genel Kuruldan geçirdik fakat maalesef geri iade edilmesi sebebiyle de 60. Hükümet döneminde tekrar masaya yatırdık ve çalışmalarımızın komisyon kısmı bitti. Şimdi Genel Kurulda görüşerek inşallah bunu bitirmiş olacağız.

Türkiye'nin bu değişim ve dönüşüme ihtiyacı vardır ve AK Parti Hükümeti bu meseleyi de makul bir noktaya taşımaya kararlıdır. Türkiye, sosyal güvenlik reformunu daha fazla erteleyemez. Sosyal güvenlik meselesi, tıpkı ulusal güvenlik gibi popülizme feda edilemez. Defalarca anlattık, her platformda, her zeminde dile getirdik. Ekonomik Sosyal Konseyde, Çalışma Bakanlığımız bünyesindeki üçlü danışma kurulu toplantılarında, Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu toplantılarında, sendikalarımızla istişarelerimizde dile getirdiğimiz üzere, burada bir kez daha bu zaruretin siyasi ve ekonomik nedenlerini açıklamak istiyorum.

Hiç bir sivil toplum örgütü, konuyla ilgili söylüyorum, 'Bizimle görüşülmedi' diyemez. Şahsıma gelip benimle görüşenler de oldu. Onlarla Bakanımla birlikte görüştüğüm gibi bakanım da ilgili tüm kuruluşlarla görüşmelerini defaatle yapmıştır.

Türkiye'de sosyal güvenlik sistemi, uzun yılların hataları sonucu sürdürülebilirlik vasfını giderek kaybetme noktasına gelmiştir. Siyasette ve ekonomide uzun yılların birikimiyle ortaya çıkan çarpık düzen, sosyal güvenlik sisteminin insani ve iktisadi cepheleriyle, rasyonel bir şekilde ele alınmasının önünde engel teşkil etmiştir.

DEMİREL'E ÜSTÜ KAPALI ELEŞTİRİ


1969'dan sonra, 25 yıl sigortalı, 5 bin gün prim ödeyen 38 yaşındaki kadın, 43 yaşındaki erkek emekli olabiliyordu, emekli oldu. Bunun sorumlusu kim? Bunun sorumlusu işte, 1969 sonrasında sorumsuz, kaygısız, düşüncesiz, o popülist uygulamalardır.

O ucuz popülist siyasetin aktörlerinin kimler olduğunu size açıklamayacağım. Sizler, onları çok iyi biliyorsunuz. Türkiye'yi bu noktalara nasıl getirdiler? Türkiye'ye bu yükü nasıl yüklediler? Önce bir bunun muhasebesini yapsınlar.

5 yıldır onların bozduklarını tamir etmek için çalışıyoruz. Son 5 yılda Türkiye'nin siyasette ve ekonomide oluşturduğu rasyonel zemin, sosyal güvenlik alanını da yeniden düşünmemize imkan vermiştir.

AK Parti, yeni siyaset anlayışıyla Türkiye'de siyasetin parametrelerinin de yeniden düşünülmesine hizmet etmektedir. Sosyal güvenlik alanında yaptığımız ve yapacağımız yapısal reformlar, işte bu yeni siyaset parametreleri temelinde yürümektedir. Buradaki önceliğimiz ülkemizin bekasıdır, milletimizin ve devletimizin geleceğidir. Geleceği ucuz popülizmle değil, ancak ve ancak rasyonel hesaplarla öngörebilir şekilde planlayabiliriz.

Açık ve net olarak söylüyorum: AK Parti, toplumsal kaynakların siyasi çıkar kaygısıyla ve irrasyonel şekilde dağıtılmasını reddeden bir siyaset anlayışını temsil etmektedir. Siyaseti, içinde yaşadığımız dünyanın gerçeklerinden bağımsız bir zeminde kuramayız, kurmaya kalkıştığımızda da uzun vadede milletimize, insanımıza kötülük ederiz.

''HESABINI KİTABINI İYİ YAPMAK...''

Biz, bugüne kadarki hükümetlerin ihmalinden ve rant kaygısından kaynaklanan ve birikerek çoğalan bir problemi çözme sorumluluğunu taşımaktayız. Bu sorumluluğu taşımakta tereddüt etmiyoruz, çünkü biz milletin orta ve uzun vadeli çıkarlarını gözetiyoruz. Siyaseti günlük çıkar hesaplarının ötesinde bir iş olarak görüyoruz.

Milletimiz bizden imtiyaz değil, adalet istiyor. Bizler imtiyaz için değil, adalet için geldik. Bizler adalet ve kalkınmayı şiar edinmiş bir kadro olarak işbaşındayız ve bunu başaracağız. Adaletin temel şartı; sosyal devletin bütün vatandaşlarının eşitlik esasında haklarını kullanmasıdır. İstiyoruz ki kimse devlete mesafeli olmasın, kimse devlete itimatsızlık içinde olmasın.

Bu ülkede, Allah aşkına burayı iyi düşünün. Ekranları başında bizi izleyen vatandaşlarıma özellikle sesleniyorum; bir çok yazılı ve görsel medyada bazı haberleri okuyoruz, dinliyoruz. Hedefinden tamamen saptırılan, bir çok yorumlar var. Bir çok başlıklar var. Bugün ben konuşuyorum. Bundan sonra da bakanım, Genel Kurula gelene kadar bu konularda açıklamalar yapacak. Bu ülkede, Emekli Sandığı mensubu, Bağ-Kur mensubu, SSK mensubu ya da Yeşil Kartlı vatandaşların hepsi bir hukuka bağlıdır. Hepsi için ayrı ayrı hukuk düzenleri olması kabul edilemez. Ama bugüne kadar hepsi ne yazık ki ayrı ayrı hukuk düzenine tabi idi. Şimdi biz bunu adil aynı bir hukuk düzenine tabi tutan anlayışı getiriyoruz. Bizim iktidarımıza kadar gelen bu yanlışlar, beş yılda büyük ölçüde düzeltilmiştir. Şimdi kalan eksikleri de telafi etmeye mecburuz.

Kimse Türkiye'nin gerçeklerinden kopuk yorumlar yapmasın. Önce gerçek verileri önümüze koyduktan sonra yorum ve önerilerimizi getirmek zorundayız. Bakınız, sosyal güvenlik düzenimizle ilgili bir tek örnek vereceğim.

1960'TA 24 ÇALIYAN BİR EMEKLİYE BAKIYORDU ŞMDİ 2 ÇALIŞAN BAKILYOR

1960'ta 24 çalışan 1 emekliye bakarken, bu oran 1970'de 9, 1980'de 3, 1990'da 2, 2007'de ise 2 çalışan 1 emekliye bakar durumda... Soruyorum; bu tablo Türkiye için sürdürülebilir mi? Bunun altından kalkılabilir mi?

Buradan sendikalara sesleniyorum; acaba sendikalarımız bu ülkeyi yönetmiş olsalar, 'Ben bu tabloyu sürdürebilirim' diyecek bir babayiğit var mı? Bir ara hastaneleri birleştirirken de sendikalar kalktı böyle bir ifade kullandı. Dediler ki 'Bu hastaneler bizim' Ben de dedim ki 'Alın buyurun siz işletin. Madem bu hastaneler sizin buyurun siz işletin... Biz her türlü desteği veririz ama bir daha kapımıza gelmeyeceksiniz' Yüklenemediler. Olacak iş değil ki...

Öyle sendikalar görüyorum ki ben, bazen bakıyorsunuz, hemen bir grev ilan ediyorlar ondan sonra 1 ay maaş ödeyemiyorlar. İkinci aya tahammülleri yok. Hele hele kaynağından işçinin parası kesilmese sendikalar belki de kaynak bulamayacaklar. Bakın sendika mensuplarına... Sendikalı olmayı biz de teşvik edelim, devlet olarak biz de bu konuda yardımcı olalım. Acaba kaç kişi gidecek üye olacak? Niye? Çünkü bu noktada maalesef bizdeki kültür her iki taraf için söylüyorum; gelişmiş değil. Biz diyoruz ki sürdürülebilir bir sosyal güvenlik için bu oranın en az 4 çalışana 1 emekli olması gerektiğini bütün uzmanlar, bütün bilim adamları ifade ediyorlar. Bunu yakalamamız lazım.

''TÜRKİYE BU YÜKÜ FAZLA TAŞIYAMAZ...''

Türkiye bu yükü daha fazla taşıyamaz. Yani acil müdahale iktisaden, aklen, mantıken zorunludur. Hükümetimiz, Sosyal Güvenlik Reformu ile norm ve standart birliğinin sağlanmasını, sosyal güvenlik sisteminin finansal sürdürülebilirliğinin sağlanmasını, kolay erişilebilir, tüm vatandaşlarımızı kapsayan Genel Sağlık Sigortasının kurulmasını amaçlamıştır.

Getirdiğimiz yeni düzenlemeyle burayı özellikle milletime duyurmak istiyorum; sağolsun kimse şuradaki pozitif, olumlu yanları konuşmuyor. Hesapları da yaparken bu kadar müzakerelerden sonra oluşan güzel tabloyu, kimse anlatmıyor. Anlatırken de maalesef yanlış anlatıyor.

GELİRİ ASGARİ ÜCRETİN ALTINDA OLANLARİN PRİMİ DEVLETTEN

Bakın, getirdiğimiz yeni düzenleme ile geliri asgari ücretin üçte birinden az olanların genel sağlık primleri, Hazine tarafından karşılanacaktır. 18 yaş altındaki herkes, prim borcu, sigortalılık gibi hiçbir şart aranmaksızın sağlık hizmetlerinden yararlanabilecektir. Yani her doğan sigortalı doğacak. Nereye kadar? 18 yaşına kadar.

Vatansızlar ve hatta sığınmacılar dahil Türkiye'de Genel Sağlık Sigortası kapsamında bulunmayan kimse kalmayacaktır. Hükümet programımızın gereği budur,eşitliği esas alan Anayasanın gereği budur, ülkemizin ekonomisinin gereği budur,dünyanın realitesi budur, yani aklın da bilimin de rasyonel yönetimin de yolu budur ve biz de bunu yapıyoruz.

Bazıları yasa taslağının tek bir cümlesini bile okumadan spekülasyon üretiyorlar. 'Çalışanların, emeklilerin haklarında gerileme olacakmış' Açık söylüyorum; asla böyle bir şey söz konusu değildir. Dürüst davranmıyorlar ve yalan söylüyorlar. Böyle bir şey yok. Kazanılmış haklar aynen devam edecektir...

KAZANILMIŞ HAKLARA DOUNULMAYACAK

İzmir'de yaşlı amcalar yanıma geldi, 'Oğlum bizim emeklilik maaşlarını geri alacakmışsınız' dedi. 'Amca kim söyledi?' dedim. 'Televizyonda söylüyorlar' dedi. Dürüst davranmıyorlar. Yanlış bir istikamette halkımızı bilgilendiriyorlar. Böyle bir şey yok, böyle bir şey olamaz, olmayacaktır. Çünkü bunların hepsi kazanılmış haklar içindedir. Tam aksine iyileşme olacaktır.

Ben de emekçiyim, ben de damdan düşenim. Bütün işçilerimizle, çiftçimizle, memurumuzla, esnafımızla her zaman kendimi beraber hissediyorum. Ben bir işçi emeklisiyim. Oradan geliyorum. Hiçbir zaman bu ülke için değer üreten kimseye bizler, fildişi kulelerden bakmadık, bakmayız. Bizim gözümüzde emekten, alın terinden, helal kazançtan daha değerli hiçbir şey yoktur.

Çalışma hayatının bütün taraflarıyla, bu sürecin başından beri içinde yer aldığını kaydeden Başbakan Erdoğan, ''Defalarca göz göze yüz yüze bu meseleleri konuştuk. Soruyorum: Şu an emekli olduğu halde, 2 milyon 100 bin insanımız emeklilikten sonra çalışmak zorunda mıdır değil midir? Sosyal Güvenlik sistemimizle ilgili bir çelişki değil midir bu tablo? Bu çelişkiyi gidermek hükümetin görevi değil midir?