BIST 10.083
DOLAR 32,46
EURO 34,78
ALTIN 2.428,32
HABER /  POLİTİKA

Baykaldan çok ağır suçlamalar

Baykal, partisinin grubunda hükümete çok ağır suçlamalarda bulundu. Son günlerdeki yönetim fiyaskolarını sıraladı..

Abone ol

Bugün Meclis'te kritik saatler yaşanıyor. Bir yandan Genel Kurul toplanırken bir yandan CHP Lideri Baykal; partisinin grubunda konuştu.

Baykal; 10 Kasım günü Meclis'e getirilen demokratik açılım nedeniyle hükümete ağır suçlamalar yöneltti. Bugüne kadar iktirdarların hep Cumhuriyeti koruyup kolladığını belirten Baykal, "Ne Menderes döneminde ne Demirel döneminde böylesini yaşamadık. İlk kez Cumhuriyete karşı bir tertibin iktidar tarafından planlandığına tanık oluyoruz" dedi.

Baykal, son günlerde ortaya yönetim fiyaskoları çıktığını da kaydederek sıraladı: Aşı krizi, GDO yönetmeliği; El Beşir daveti ile ilgili çok ağır eleştirilerde bulundu. Başbakan Erdoğan'ın belediye başkanlığı döneminde Ayamama deresinin olduğu bölgede imar usulsüzlüğü yaptığını ifade ederek hükümetin medyayı sindirdiğini; sel felaketi haberlerinin bile üstünün örtüldüğünü söyledi.

Baykal ve kurmayları Meclis'e siyah takım elbiseleri ve yakalarındaki Atatürk fotoğrafıyla geldi.

Yargıdaki operasyona da değinen Baykal; Ergenekon başta olmak üzere bütün bu sürecin arkasında iktidarın Anayasa Mahkemesi kararını hazmedememesinin yattığını belirtti.

İşte Baykal'ın konuşmasından satırbaşları...

Açılımın TBMM'ye gelmesi tesadüf değil.. Bu cumhuriyet kolay kurulmadı. Büyük mücadeleler verildi, sadece savaş meydanlarında yaşanmadı. Dışarıdan iç isyanlar teşvik edildi, ayaklanmalar kışkırtmalar yapıldı. Her türlü engel planlandı. İç dış işbirliğiyle planlandı. Bütün bunları milletçe aştık.

Ama hiçbir zaman cumhuriyete karşı bir tertibin iktidarın himayesinde düzenlendiğine tanık olmamıştık. İktidar hep daima cumhuriyet düşüncesinin yanında olmuştur. Atatürk döneminde de öyle olmuştur. Menderes zamanında da Demirel zamanında da öyle olmuştur.

Şimdi ilk kez Cumhuriyete karşı bir tertibin iktidar tarafından planlandığına tanık oluyoruz. Bu gerçeği unutmamalıyız. Elbette bizim karşımıza Cumhuriyete karşı tertip yapıyoruz diye gelmiyorlar. Demokrasiyi geliştiriyoruz diye geliyorlar.

Dünyada yaşanan olayların önemli bir kısmı din adına yaşanıyor. Barış adına utanç verici savaşların gerçekleştiğini biliyoruz. Demokrasi diye demokrasinin içini boşaltacak uygulamaları biliyoruz.

GÜN OLACAK DEMOKRASİ TRAMVAYDIR DİYECEKLER

Demokrasi senin için nedir Allah aşkına deyiveriniz. Bu milleti özgürlüğüne kavuşturmak için en büyük mücadeleleri verenler kadınlara oy hakkını verenler eğitim hakkını sağlamak için en güç koşullarda mücadele verenler milli mücadeleyle geldiği iktidarı bırakanlar değil de onlara tertip yapanlar medya kuruluşlarını konuşamaz hale gelenler demokrat.

Bu tuzaklara düşmeyeceğiz. Bunlar gün olacak demokrasiden söz edecekler. Bir gün diyecekler ki demokrasi bizim için tramvaydır. İstediğimiz zaman ineriz istediğimiz zaman bineriz diyecekler.

ANALARIN GÖZYAŞINA SEBEP OLANLARI SINIRDA KARŞILADILAR

Anaların gözyaşları dinsin dediler. Anaların gözyaşlarına sebep olanları kahraman gibi sınırlarda karşıladılar.

Şimdi bunlara yaranacağız bunlara teslim olacağız sonra da Türkiye teslim olacak. Var mı öyle bir şey? Türkiye'den saklanan bir tuzak kurulmuştur.

Hala şu dakika itibarıyla hükümetin ne önerdiği belli değildir. Ya kimden neyi saklıyorsunuz Allah aşkına? Ya niye kendine güvenen insanlar olarak şunu şunu yapacğız diyemiyorsunuz?

NEREYE GİDİYORSUN NE YAPIYORSUN SÖYLE

Gizli gizli yönetmelik, şu köşede bir kararname? Nereye gidiyorsun? Ne yapıyorsun? söyle söyle...

Temennilerini söyleyip tercihlerini saklayan, temennilerini ifade etmekle yetinip bu temeniyi paylaşıyor musun paylaşmıyor musun diyerek insanları ucu olmayan politikalara teslim olmaya zorlayan bu anlayışı kabul etmiyoruz.

Bugün İçişleri Bakanı yaptığı bütün temasları kimlerle görüştüğünü söyleyecekmiş. Ne yapacağını yarın söyleyecekmiş. Sen bugün her şeyi ortaya koyacaksın. Ya bu ne biçim kaçak güreşme ne biçim görüşme?

YÖNETİM FİYASKOSU: GDO'LU ÜRÜNLER

Bu iktidarın yönetme kabiliyetini kaybetmiş olduğunu ortaya koyan çok önemli bir yönetim fiyaskosuna dikkatinizi çekmek istiyorum.

Nedir bunlar? Önce bir GDO konusu... Gene millete karşı gizli, kanun çıkartacağız deyip yönetmelikte düzenleme yapma. Milletin güvenini sarsan, ne olduğu dahi ortaya çıkarılamamış olan bir tablo.

GDO'lu ürünlerin insanlarımıza yararları, ekonomiye katkısı bakımından hangi yararları getirecek olması bakımında ortaya çıkmamış olan bir yönetmelik. Çok cidi tehlikeleri var. Bağımsız kurulun kararıyla ithal edilecek denmiştir. Ama kurulun bağımsız olmadığı, devlet memurlarından oluştuğu görülmüştür. bu halkın sağılığıyla milletin beslenmesiyle iglili temel bir olaydır. Tarımı çok ciddi tehlikeye sokar.

Bir yandan demokrasi kelime ağızlarından düşmez bir yandan milletin midesine kadar uzanacak olan planlar yapmaktadır.

2. FİYASKO AŞI OLAYI

Aşı olacak mıyız? Olmayacak mıyız? Başbakan isteyen aşılansın diyor. Ya nasıl isteyen aşılansın. O bir devlet politikası ise Başbakan neden olmuyor? Herkes kendi kararını alacaksa sana neden ihtiyaç var bu ülkede?

Bu aşıdır, tıbbın gereğidir diyeceksin. Şimdi ne oldu? Eldeki aşılar bile tamamen kullanılamadı. Ne olacak? 500 trilyon para harcadık. Yani işin parası bir yana, GDO üstünden para kazananlar kimlerdir bu ülkede soruyorum.

Bu aşıdır, tıbbın gereğidir diyeceksin. Şimdi ne oldu? Eldeki aşılar bile tamamen kullanılamadı. Ne olacak? 500 trilyon para harcadık. Yani işin parası bir yana, GDO üstünden para kazananlar kimlerdir bu ülkede soruyorum.

BU AŞI İTHALATI KİMLERİ ZENGİN ETTİ?

Milletin sağlığını ve Türkiye’nin tarımını yok sayarak, kendi dünyasını geliştirenler kimlerdir?

Bu aşı ithalatı kimleri zengin etmiştir? Kimler bu aşı işini Türkiye’ye belki de abartarak, bir panik yaratarak, Türkiye’nin turizmine zarar vererek bunu kimler yapmıştır? Bunu bize söyleyiverin?

EL BEŞİR'İN ZİYARETİ

Tepkilere gösterilen tepkiler Türkiye'nin zihniyetiyle ilgili gerçekleri de ortaya koydu. Cumhurbaşkanı çıktı dedi ki "Kim ne karışır", Başbakan çıktı dedi ki "Ben Darfur'a gittim, katliam matliam yok orda" dedi.

Sanki katliam inceleme komisyonu başkanı.. Gittiği dönem de katliam tarihiymiş gibi. Anlaşılan Başbakan sokaklarda ceset aradı. Temiz raporunu da verdi. Adli Tıp raporu gibi.

MEDYAYI SİNDİRDİLER

Türkiye'deki medya yazamaz söyleyemez, olayların üzerine yürüyemez haldedir. Acaba bu konular böyle geçiştirilir miydi? Sel oldu, 40 vatandaşımız sular altında kaldı. Bu Ayamama deresinin geçtiği bölge eskiden çöp toplama ve imha alanı ile arıtma tesisinin yapılacağı yer olarak ayrılmış, 1996'ya kadar devam etmiş.

O tarihte Sayın Erdoğan belediye başkanlığı döneminde burayı ticaret bölgesi ilan etmiş ve imarını değiştirmiştir.

BAYKAL DENKTAŞ'A KURULAN KOMPLOYU AÇIKLADI VE ISLAK İMZA HAKKINDA ŞUNLARI SÖYLEDİ

[PAGE]

İKİ BAŞBAKAN DENKTAŞ'A TEZGAH KURDU

KKTC Başbakanı ile bir telefon konuşması deşifre edildi. Ne oluyor konuşmada? TC'nin başbakanı o başbakanla birlikte KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'a karşı tezgah kuruyor. Rumlar kurmuyor. TC'Nin başbakanı kuruyor. Bitti o diyor, onu bitiriyoruz diyor.

O bitirmenin Kıbrıs konusunda bizi nereye getirdiğini göreceğiz. 1 ay içinde Aralık ayında göreceğiz. Kıbrıs konusunun Ermeni açılımı gibi ne olacağını göreceğğiz.

SİSTEMATİK BİR OLAY VAR YARGIYI DA SİNDİRİYOR

Medyayı sindirdi. Yargıyı sindiriyor. Şehide kelle dediği için bir şehit yakınının başvurusu üzerine kadıncağıza çektirilmeye çile kalmadı. Vay sen misin? Sincan'da bir hakim var; Cumhurbaşkanının kayıp trilyon davasıyla ilgili yargılanması gerektiğini söyledi. Haklı olarak dokunulmazlığı olmadığı için hukuki bir mütala verdi. Şimdi onun meslekten ihracı için Adalet bakanlığı düğmeye basmıştır. Gene aynı gün Türkiye'de hukuk sorunlarına sahip çıkan, yargıçların savcıların bir araya geldiği YARSAV Başkanı için de düğmeye basılmıştır.

Bunlar sıradan siyasi olaylar diye düşünürsek yanılırız. Türkiye'de bir anayasal çatışma yaşanıyor. Bu Sincan'daki hakimin, Yada YARSAV başkanının olayı değildir, Ergenekon davasını yürütmekteyken davadan çekilen hakimin şahsi olayı değildir.

Sistematik bir olay var. Düzenli bir olay var. Nedir bu olay? Bunun temelinde anayasal çatışma var. Anayasa Mahkemesi bir karar aldı, dedi ki bu iktidar laikliğe karşı eylemlerin odağındadır. Hakkında hüküm verilen siyasi parti bu hükmü saygıyla karşılar, bu hükmü kabul eder içine sindirir.

İŞİN ÖZÜ ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARI

Ama ne oldu? İktidar olmaz böyle bir karar dedi kabul etmiyorum dedi. Kesinlikle gereğini yapmadı, hesaplaşırız dedi, hesaplaşmaya başladı. Ergenekon bu hesaplaşmanın bir parçasıdır, medyanın yargının sindirilmesi bu hesaplaşmanın bir parçasıdır. TSK'ya yönelik iddialar bunun parçasıdır.

Bütün Anayasaları kastetmiyorum, bizi bütün çevrelerden farklılaştıran bizi Irak, Mısır olmaktan ayrıştıran bu anayasayı hedef alan eylemlerin temelinde Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı var. İşin özü budur. Türkiye'yi bir daha öyle bir tespit yapamaz hale dönüştürecek resmen anayasayı değiştirmese de laik olmayan bir iktidarı içine sindirecek şekilde yeniden tanzim etmektir.

ISLAK İMZA: BAŞBAKANIN DA KAFASI KARIŞMIŞ

Islak imza diyen raporda üç imza var. Bu imzalardan birisi Adli Tıp Kurumu'nun başkanlığına rapordan 1 hafta önce atanan kişidir. Ben grafolog değilim ama başkan olrduğum için attım demiştir. Uzman Doktor Mehmet Çakır Ankara'dan alınmış 1 hafta önce fizik dairesine atanmıştır.

Adli Tıp Kurumu'nun şu son dönemdeki kamuoyuna yansıyan çizgisini de hatırlatmak istiyorum. Hüseyin Üzmez, Cem Garipoğlu, Güler Zerre olayı.. Başkanın "Biz toplumun beklentilerini de dikkate alırız" dediğini hatırlayın. Yani bilimsel karar vermek yerine bakın ne diyor? Peki bu heyet nasıl karar veriyor?

Kişinin eli ürünü olduğunu da söylememiş, olmadığını da söylememiş. Eli ürünü olduğuna kanaat getirilmiştir deniyor. Albay iddia ediyor, benim imzam değil diyor. Şimdi burada yapılması gereken Türkiye'de bu konuda çalışan ilgili kurum ve kişilerin hepsini bir araya getirip bize söyleyin demek değil midir? Bu talepler karşısında Başbakan ne diyor? Başbakanın da kafası karışmış; Eli ürünüdür desene diyor. Yok prosedür böyle demişler. Şimdi böyle talepler de yapınca E Adli Tıp rapor verdi diyor..

Bir gazimiz 3 gün açlıktan kıvranmış bir vaziyette ölmüş. Hepimizi perişan etti. Bu gidiş iyi bir gidiş değil.. Bu gidişi artık engelleyebilecek tek bir dayanağı vardır. O da Türk Milleti'nin kendisidir.