BIST 9.916
DOLAR 32,42
EURO 34,83
ALTIN 2.431,08
HABER /  GÜNCEL

'ABD'nin korkulu rüyası'

Orta Doğu'da son haftalarda bir biri ardına patlak veren halk isyanlarını dünya kamuoyu kimi zaman şaşkınlık çoğu zamansa hayranlıkla izlese de kaygıyla ve korkuyla karşılayan çevreler de az değil. Cem Sey'in Washington izlenimleri.

Abone ol

Bir buçuk yıl sonra, daha önce dört yıl muhabirlik yaptığım Washington'un yolunu tuttum.

Bu kadar zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nin biraz değişmiş olmasını bekliyordum.

Ama aktarma yapmak için indiğim New York havaalanında şok yaşadım.

Kendine güvenen Amerika gitmiş, yerine yokolma korkusu içinde bir Amerika gelmişti.

Zaman geçirmek için girdiğim ilk kitapçının en çok satanlar rafındaki, "Amerika neden çöküyor?" sorusuna yanıt arayan kitapları şaşkınlıkla inceledim.

Barack Obama'nın Başkan seçilmesiyle, muhalefete düşen Cumhuriyetçilerin, "ülkeye komünizm geldi" propagandası yaptığını tahmin ediyordum.

Ama Cumhuriyetçi olmayan Amerikalıların da ülkelerinin hızla güçten düştüğü kanısında olduğunu görmemek olanaksız.

Başkent Washington'da da hava aynı, hatta umutsuzluk biraz daha büyük.

'Çin tehdidi'

Sadece, daha Obama seçilmeden başlayan ve dünyanın en büyük ekonomisini hâlâ derinden sarsan ekonomik kriz değil Washington'un sayısız uzmanını endişelendiren.

Bugünlerde belli ki daha çok dış politik gelişmeler huzurlarını kaçırıyor.

Çin, bir buçuk yılda Amerika Birleşik Devletleri'nin korkulu rüyası olmayı başarmış.

Herkesin dilinde, "Çin tehdidi"nin nasıl önleneceği var.

Hatta Doğu Avrupa ve Orta Asya'da haber kaynakları kuvvetli olan Jamestown Enstitüsü'nün düzenlediği bir konferansın tek konusu Çin'in askeri gücü.

Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon'dan yüzlerce uzman ve üniformalı subay, hararetle ve sivillerin anlamadığı kısaltmalar ve askeri terimlerle, "Çin'in artık dünyadaki en önemli askeri tehdit" olduğunu konuşuyor.

Özellikle Pekin'in, radara yakalanmayan ve bugüne kadar sadece Amerika Birleşik Devletleri'nin sahip olduğu "hayalet uçağı", üstelik de tüm parçalarını Çin'de üreterek yapmış olması, Pentagon temsilcilerini oldukça düşündürüyor.

Bir de, Çinlilerin kendi İnternet'lerini ve kendi sosyal medyalarını yaratma planları Amerikalı uzmanları ürkütüyor, "her şey denetimden çıkıyor" korkusunu besliyor.

Carnegie Endowment'ta geçici uzman olarak görev yapan Fransız siyasi bilimci Gilles Dorronsoro, Çin korkusunun başka önemli dış politik sorunlara da yansıdığını anlatıyor.

Sosyal medya

Bu düşünce kuruluşunda kendisine tahsis edilen ufacık odada, üzerine çeşitli işaretler konmuş bir Afganistan haritasının önünde oturan Dorronsoro, "Amerika, Çin korkusundan Hindistan'ı güçlendiriyor. Hindistan'ın çıkarlarını zedelemeden Afganistan'da çözüm bulmak olanaksız olduğundan, ben çok ümitsizim" diyor, "Afganistan Savaşı daha çok uzun sürer!"

Muhafazakârların kalesi olarak bilinen Heritage Vakfı'nda ise uzmanları titreten Mısır halkı.

Bir yandan, "tabii bir halkın kendisini baskı altında tutan bir diktatöre başkaldırmasını destekliyoruz" diyor bir panelde konuşan uzmanlar.

Ama hemen ardından, bu sürecin düzensiz ilerlemesinden, İslamcıların Mısır demokrasisi için ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğundan ve her devrimin eninde sonunda aşırıları iktidara getirdiğinden dem vuruyorlar.

Soru-cevap kısmına geçilince iş daha da karışıyor.

Çünkü panelin izleyicileri, Mısır halkından, uzmanlardan da fazla kuşku duyuyor.

"Ben bütün Mısır basınını eski Doğu Almanya'da eğitim almış komünistlerin yönettiğini biliyorum" diyor hemen arkamda oturan takım elbiseli yaşlıca adam.

Daha genç bir başkası, yakından bakıldığında tüm İslamcıların aslında Leninist olduğunu ve bu nedenle Kahire'deki halk ayaklanmasının ancak daha ağır bir diktatörlükle sonuçlanabileceğini savunuyor.

Washington'dan, işsizlere yapılan sosyal yardımların miktarını konuşan Almanya'ya döndüğümde, Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü'nün günlük olağan basın toplantısının protokolü düşüyor posta kutuma.

Açıp bakıyorum, konu yine Mısır.

"Dışişleri Bakanı Mısır'da ve Tunus'ta olayları yanlış değerlendirdi galiba, öyle değil mi?" diye soran bir gazeteciye sözcü, "hayır" diyor, "tam olarak öyle söylemek doğru olmaz."

Gülümsemeden edemiyorum.

Çünkü tüm Amerikan başkentinin Mısır'daki olayların nasıl olup da bu kadar beklenmedik şekilde geliştiğini ve Mısır'ın nasıl kaybedildiğini konuştuğunu daha yeni gözlerimle gördüm.