BIST 10.135
DOLAR 32,27
EURO 34,96
ALTIN 2.455,18
HABER /  GÜNCEL

Abant'ta fikir ve düşünce sofrası

Kurulduğu 1998 yılından beri Türkiye'nin önemli meselelerini tartışan Abant Platformu, 'Türkiye Üzerine Farklı Bakışlar' konusuyla toplandı.

Abone ol

Abant Platformu'nu organize eden Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Birleşmiş Milletler onayı ile genel danışmanlık statüsü kazandı.

Abant Platformu'nun 28. toplantısında, muhtelif ülkelerden ve farklı altyapılardan gelen ve halen Türkiye'de görev yapmakta olan yaklaşık 120 aydın, akademisyen ve gazeteci Türk meslektaşları ile buluşarak 5 ayrı oturumda serbest müzakere yapacak. 

Aydın, yazar, gazeteciler ile farklı branşlardan akademisyenler, toplantıda görüş ve önerilerini ortaya koyuyor.

KİMLİKLER, TALEPLER VE YENİ YURTTAŞLIK TARTIŞILACAK

Abant Platformu'nda tartışılacak konu başlıkları şöyle: Kimlikler, talepler ve yeni yurttaşlık, Türkiye'nin bölgesel aktörlüğü ve dış politika, Avrupa Birliği müzakere süreci-gelinen noktalar, Yeni anayasa'da sorunlar-zorluklar, katılımcı demokrasi.

Abant'taki bir otelde düzenlenen toplantının açılışında konuşan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, Abant Platformu'nun kuruluşundan itibaren Türkiye'deki farklılıkları bir araya getirdiğini söyledi.

Farklılıkları kavga vesilesi görmediklerini, farklılıkların çok önemli zenginliklerin temelini teşkil ettiğine dikkati çeken Yeşil, farklılıkları buluşturmaktan mutluluk duyduklarını vurguladı.

UÇLARIN TÖRPÜLENDİĞİ PLATFORM

''Abant Platformu, dostlukların kurulduğu, anlayışların birbirinden etkilenerek zenginleştiği, hatta bazı uçların karşılıklı buluşma ile törpülendiği bir platformdur'' diyen Yeşil, şöyle devam etti:

ULUSLARARASI AÇILIM

''Türkiye, kendi seyri ve tarihi yolculuğu içinde çok farklı, önemli adımlar atıyor. Çok önemli alanlar ve noktalar geçiyor. Tüm bunlarda elbette onların katkıları, fikirleri, düşünceleri onların bakış açılarının da bu ülke insanına ve bu ülkenin meselelerine katacağı önemli zenginlikler olduğunu düşünüyoruz. Bu konseptin zenginleşerek ve o zenginliğin içinde farklı açılımları beraberinde getirerek, önemli faydaları olduğu kadar, aslında Abant'ın uluslararası açılım için de önemli bir başlangıç teşkil ettiği kanaatini taşıyoruz.''

abant.20130208115934.jpg

"BM'DEN GENEL DANIŞMANLIK STATÜSÜ ALDIK"

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Birleşmiş Milletler onayı ile genel danışmanlık statüsü kazandığını dile getiren Yeşil, ''Bu statü ile küresel farklılıklar bir araya geliyor. İnanıyoruz ve güveniyoruz ki bir araya gelen ve farklılıklara rağmen zenginliği ana unsuru olan bu dostlarla uluslararası arenada, uluslararası mekanlarda uluslararası meseleleri görüşebileceğimiz zamanın çok uzak olmadığı kanaat ve düşüncesini taşıyorum'' şeklinde konuştu.

Açılış konuşması yapan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, Türkiye'de yaşayan ve Türkiye'nin atmosferini paylaşan, Türkiye'nin entellektüel dünyasına katkıda ve katılımda bulunan dostların toplandığı bu farklı komsemptin ikincisinde bir araya gelindiğini ifade etti.

ÜMİT FIRAT: YASA İLE HERKESİ TÜRK YAPMAK İSTEMİŞLER

Gazeteci-yazar Ümit Fırat ise demokrasinin her dönem gündemde olduğunu belirterek, bugün de askeri diktatörlük dönemlerinin de gündeminin demokrasi olduğunu dile getirdi.

Demokrasi ve laiklik yolunda, sosyal ve hukuk yönünden önemli ilerlemeler kaydedildiğine dikkati çeken Fırat, ''Türkiye'de demokrasi var mı? Herhalde İngiltere'de hiç kimse demokrasi mücadelesi diye gündem maddesi koymuyor ama burada hep var'' diye konuştu.

Demokrasi kavramının yasalarla koruma altında olduğunu ama aslında statükonun yasal olarak korunduğunu iddia eden Fırat, şunları dile getirdi:

''Türk kimliği, 1920'lerde o dönemin Türkiyesini yöneten elit, bürokratik bir grup tarafından kanunla belirlenmiş ve hedeflenmiş bir kimliktir. Herkes Türk olacak, hepiniz Türksünüz denmiş. Buna itiraz edenler, etmeyenler olmuş. Yasa ile kanunla, zorla ve fiilen uygulamalarla herkesi Türk yapmak istemişler.''

GÖRÜŞLER

JASSAL: LAİKLİĞE DAİR FARKLI HAYALLER VAR

Toplantının 1'inci oturumunda 'Kimlikler, talepler ve yeni yurttaşlık' konusu tartışıldı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde görevli Prof. Dr. Smita Tewari Jassal, Türkiye'de laikliğe dair farklı hayallerin olduğunu söyleyerek, "Hindistan'dan geliyorum. Laikliğe dair farklı hayaller var. Hindistan örneğine bakarsak devlet tüm dinlere eşit mesafede. Türkiye'de en azından devlet, yeni tasavvur edilirken din kamu hayatından silinmiş gibi gözüküyordu. Sürekli bir müzakere var. Laikliğin anlamına dair müzakere var. Bu çok ilginç. Kimlik talepleri oluyor. Farklı kimlik talepleri gerekiyor. Gerek Hindistan da, gerek Türkiye de bu böyle. Bu çok enteresan bir durum. Müzakerelerin derinine inmemiz lazım. Ne şekilde ortaya çıktığını ele alabiliriz. Post modernist yaklaşım bu dünyada açık ve net kesinliklerin soğuk savaşın çöküşüyle birlikte kimliklere dönüş yaşıyoruz" diye konuştu.

LAİKLİK İÇİN FARKLI STRATEJİLER VAR

Laikliğe yönelik Türkiye'de farklı stratejilerin geliştiğini belirten köşe yazarı Mustafa Akyol, şöyle konuştu:

"Türkiye'de laikliğin resmi olarak ne şekilde yorumlandığına bakarsak devletin bir çabasıdır. Toplumu dini inançlardan kurtarmak ya da korumaktır. Türkiye?de laiklik din ve devletin ayrımı değildir. Otoriteryan laiklik nezrinde Türkiye?deki farklı strateji gelişti. 1'inci strateji laikliğin reddiydi. Laik devlet yıkılacak denildi. Bu İslamist yanıttı. Diğeri ise laikliğin tek yorumu değildir. Dünyaya bakalım, farklı olaylara bakalım. Laiklik devlet okullarında türban kaldırılacak değildir? denildi. Kademeli olarak geçtiğimiz 10 yıl içinde ikinci yanıt yani yeniden tanımlama gayretleri muhafazakar siyasi görüşün bayrağı olmuştur. Türkiye şu anda bu yoruma dair ilerliyor. Yine de bir takım düşünceler var."

BRÖMER: TÜRKİYE'NİN SORUNU LAİKLİK DEĞİL

Fatih Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde görevli Rainer Brömer ise, Türkiye'de son 30 yılda ölen 40 bin Türk vatandaşının kimlik sorunu nedeniyle ölmediğini açıklayarak, "Türkiye'de cumhuriyetin kurulmasından beri Türk tanımının ne olduğu dini tanı olarak ortaya çıkmadı. Son 30 yılda 40 bin Türk vatandaşının ölmesinin sebebi kimlik değil. Farklı arka planlardan bahsetmek mümkün. Türk kimdir? Sünni ve Alevi mi olmalı? Türkçe mi konuşmalı, erkek mi olmalı? Türkiye'de farklı bir anadil konuşan insanlar için farklı din ve aile yapısına sahip Türkiye'de yer var mı? Müslüman olmayanlardan bahsettiğimizde Lozan anlaşmasına giden madde var. Son birkaç haftada Süryani gayri menkulleriyle ilgili Mardin?de tartışmalar oldu. Hükümet 'Onlar Lozan anlaşmasında belirtilmemişti. Rumlar ve Ermenilerle aynı statüye sahip değiller' denildi. Benim açımdan Türkiye'nin sorunu laiklik değil. Türkiye'nin sorunu Türk kimdir ve vatandaş kimdir? Önce bunların belirlenmesi lazım" dedi.

RTÜK ÜYESİ ENDOĞLU: TÜRKİYE'DE GERÇEK LAİKLİK YOK

RTÜK Görevlisi Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu, Türkiye?de gerçek laikliğin olmadığını iddia etti. Dünya üzerinde üç türlü yönetim bulunduğunu belirten Prof.Dr. Fendoğlu şunları söyledi:

"Laiklik var. Dine bağlı devlette var. İran şu anda dine bağlı devlet. Osmanlı da öyleydi. Bunun yanında devlete bağlı din var. Türkiye?'de şu anda böyle. Türkiye'de gerçek laiklik yok. Bizim tüm anayasalarımızda böyle. Anayasaların başlangıcında Türkiye Cumhuriyeti İslam dinine bağlı deniliyor. 1928 senesinde İsmet İnönü?nün teklifiyle İslam kelimesi anayasadan çıkartıldı. 1937'den sonra Türkiye laik bir devlet. Daha sonraki anayasalar Türkiye'nin laik olduğunu söylüyor ama laiklik dini formatlıyor. Dini ciddiye almayan ve dini kurumlara değer vermeyen yapı içinde. Bunu Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına göre söylüyorum. Bu tartışılıyor. Gerçek laiklik Türkiye'ye gelmeli mi, gelmemeli mi? Türkiye'ye gerçek laiklik gelirse sistem bozulur deniliyor. Bu yüzden de gerçek laiklik gelmemeli deniliyor. Fransız tipi bir laiklik olabilir. Amerikan tipi bir laikliğin Türkiye'ye gelmemesi lazım. Türkiye'de gerçek anlamıyla din, devlet ilişkilerini ayrı olması, din özgürlüğünün alabildiğine olması diye tanımlayabilmemiz mümkün değil. Bunu Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da söyledi. Türkiye'de gerçek laikliğin olmadığını söyledi."

KİMLİK ARAYIŞI KRİZİ

Innsbruck Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hans Köchler, Türkiye'de kimlik arayışı konusunda kriz bulunduğunu öne sürerek, krizin çözüm yollarında metotların yetersiz kaldığını savundu. 

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nca Abant'taki bir otelde düzenlenen 28. Abant Platformu'nun toplantısında konuşan Köchler, Abant Platformu'na toplumun her kesiminden insanların katılmasını çok önemsediğini söyledi.

''Herkesin kendi fikrini ve düşüncesini özgürce ifade edebilmesini sağlayan bu zemin çok önemli'' diyen Köchler, ''İnsanlar hiçbir korku ve endişe taşımadan görüşlerini açıkça dile getirebiliyor. Dolayısı ile önemli siyasi kararların alınması gereken zamanda yaşıyoruz. Bu kararlar alınmadan önce mutlaka toplumun her kesiminden gelen öneriler ve fikirleri dinlemiş olmak gerekiyor'' şeklinde konuştu.

YÜZLEŞME DERNEĞİ

Yüzleşme Derneği Başkanı Cafer Solgun da rejimin ne laik ne de demokratik olabileceğini ileri sürdü. Demokrasinin asgari şartlarda kimse için ''sır olmadığını'' dile getiren Solgun, şöyle konuştu:

''Din ve vicdan hürriyetinin olmadığı ya da şaibeli olduğu, yönetim anlayışının adı demokrasi olabilir mi? Anayasa'nın en dokunulamaz maddelerinin biri Diyanet İşleri Başkanlığı Yasası'nı düzenleyen maddedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yapısını özetleyen ve dokunulamayacağı, değiştirilemeyeceği, teklif dahi edilemeyeceği söylenen yasadır. O 2-3 maddenin yanı sıra Diyanet İşleri Başkanlığı da benzer bir dokunulmazlık zırhı altına alınmıştır.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nı lağvetmeyi teklif etmek bir siyasi parti açısından kapatılma nedenidir. Oysa Türkiye'nin Diyanet İşleri Başkanlığı'nın anlamını bütün boyutlarıyla tartışması gereklidir. Bunları çözme fırsatı vardır. Siyasiler bu şans ve fırsatı ne kadar değerlendirebilecekler? O bir tartışma konusudur.''

TÜRKLÜK VURGUSU TÜRK OLMAYANLARI TAHRİK ETTİ

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nda görevli Cemal Uşak, Türkiye'de yıllarca yapılan Türklük vurgusunun Türk olmayanların kimliğini tahrik ettiğini belirterek, şöyle konuştu:

"Gerçek demokratik ve laik ülkelerde kimlikler tartışılmıyor. Kimsenin bir yerinde ağrı, acı, yara olduğu zaman nasıl ki elini oraya bastırırsa bizim de taşıdığımız farklı kimlikler baskıya maruz kaldığı zaman onu ön plana çıkartıyoruz. Bir kimse, birden fazla kimlik taşıyabilir. Hangi kimliğin ne zaman ön plana çıkacağı baskıya maruz kalmaktır. Türkiye?de yıllarca aşırı Türklük vurgusu, Türk olmayanların kimliklerini tahrik etti. Benim Müslüman olup olmayacağıma, Çerkez ya da Alevi olduğuma devlet karar vermemeli ve yönlendirmemeli. Kimlik meselesinin sivil alanın işi olup olmadığını tartışmamız lazım. Herhangi bir kimlik bu ülkede tehdit altında olmamış olsa, yanımdaki dostumla ilişkim sadece insanlık ilişkisi olacaktır. Onunla muhabbetten öte tartışma konusu olmaz. Devletin toplumuna, vatandaşının aidiyetlerine müdahale edip etmeyeceği meseledir. Kimlikleri ön plana çıkartan husus, ülkenin demokrat olamayışı ve insan haklarının garanti altına alınamamasıdır. Demokrasi ve anayasanın vatandaşının tüm kimliklerini koruma altına almasını düşünüyorum."