BIST 10.246
DOLAR 32,38
EURO 34,78
ALTIN 2.395,32
HABER /  GÜNCEL

2 Şubat 2011 Basın Özeti

İngiltere gazetelerinde Mısır yorumları: Mübarek sonrası dönem, İsrail'in kaygıları ve krizin küresel ekonomiye olası etkileri.

Abone ol

Gazetelerde, Mısır'da Hüsnü Mübarek sonrası dönemi sorgulayan yazılar öne çıkıyor.

Guardian, Eylül ayında yapılacak seçimlerde aday olmayacağını açıklayan Cumhurbaşkanı Mübarek'in halkın baskılarına boyun eğdiğini yazıyor. Gazete, Amerikan yönetiminin, en yakın müttefiklerinden biri olan Mübarek'ten desteğini çektiğini belirtiyor.

'Mısır sarsılırsa İsrail titrer'

Guardian yazarlarından Jonathan Freedland, "Mısır sarsılırsa, İsrail'in titremesine şaşmamalı" başlıklı yazısında İsrail'in gelişmeleri Mısır'ın ikinci bir İran olabileceği endişesiyle izlediğine dikkat çekerek Orta Doğu'da nihai barışın ancak demokrasiyle gelebileceğini söylüyor:

"İsrailliler şimdiki rejim devrilirse yerini İslamcıların almasını bekliyor. İsraillilerin başını ağrıtan senaryo şu: Mübarek gider ve yerini Müslüman Kardeşler hakimiyetindeki güçler alır. Tahrir Meydanı'nda Mübarek'e 'Tel Aviv'e evine dön' diye bağırdıkları söylenen kalabalığın taleplerine uyan yeni rejimin ilk işi İsrail'le imzalanan barış anlaşmasını yırtıp atmak olur. Mısır güvenlik güçleri Gazze'nin altından geçen tünelleri denetlemez. Aksine Hamas'a hem Mısır'dan hem de İran'dan istediği kadar silah getirme izni verilir. İsrail İslamcı bir çembere alınır. Kuzey'den Lübnan'da Hizbullah, Batı'dan Gazze'de Hamas ve Güney'den Mısır'da Müslüman Kardeşler."

Jonethan Freedland, yazısına şöyle devam ediyor:

"Son günlerde Mısır, Tunus, Ürdün ve Yemen'de yaşananlar, hiçbir diktatörlüğün sürdürülebilir olmadığını, sonsuza kadar devam etmeyeceğini gösteriyor. Bu rejimler devam edemiyorsa, onlarla imzalanmış bir anlaşma da devam edemez. Şüphesiz, Enver Sedat ve ardından Mübarek'le yapılan barış anlaşmaları büyük yararlar sağladı. Ama İsrail'in Mısır halkıyla yapacağı; onların gerçek rızasına dayanan bir anlaşmanın ödülü ne büyük olur. Ancak böyle bir anlaşma kalıcı olabilir."

'Müslüman Kardeşler'e dikkat'

Financial Times'ta yazan, Council on Foreign Relations adlı kuruluşun yazarlarından Ed Hüseyin ise Amerika, Mısır'da muhalefetteki İslamcıları görmezden gelemez. İslam'ın rolünden başlayarak bu gruplarla diyalog kurulmalı" diyor.

Yazar, "Çoğulculuk, insan hakları ve İsrail, bu diyaloğun merkezinde olmalı. Ama Müslüman Kardeşler'in doğal demokratlar olduğu ya da Mısır halkının çoğunluğunu temsil ettiği yanılgısına düşmemeli. Bangladeş, Endonezya ve hatta Pakistan'da İslamcı partiler çok oy alamıyor. Seçmenler, duruşlarına anlayış gösteriyor ama bu partilerin idaresi altında yaşamak istemiyor. İran'da yaptığımız hatayı tekrarlamamalı ve Mısır'daki demokratları desteklemeliyiz."

'Batı Mısırlıları yalnız bırakmalı'

Guardian yazarı Simon Jenkins ise Batı'nın Mısır'a karışmak için can attığını öne sürerek "Mısırlıları yalnız bırakalım" diyor:

"Mısır, Tunus, İran ve Pakistan, kendi kaderlerini tayin hakkı için mücadele veren Müslüman ülkeler. Batı'nın bu mücadeleye katkısı, iki komşularını; Irak ve Afganistan'ı kaos ve güvensizliğe sürüklemek oldu. Burası bizim kıtamız değil. Bunlar bizim ülkelerimiz değil. Bu bizim meselemiz değil."

Independent da başyazısında, Mısır'da umut ve tehlikenin içiçe olduğunu belirtiyor:

"Müslüman Kardeşler Hareketi, protestolarda çok öne çıkmadı. Tüm bölgede bağlantıları olan hareket, ağırlığını hissettirme yolunu tercih ederse, bunun dramatik sonuçları olabilir. Bu durumda İran tarzı bir teokrasi ihtimal dahilinde olabilir. Ya da 1991'de İslamcı hareketin kazandığı seçimlerden sonra ordunun darbe yaptığı Cezayir örneği. Bugün yaşananlar, Arap dünyasında baskı altındaki milyonlarca insan için umut verici. Ama, Batı'nın desteğiyle otokratik rejimlerin sivil toplumun içini boşaltması nedeniyle tehlikeleri de görmezden gelmeyelim."

Mısır ve stagflasyon tehlikesi

Küresel mali krizi önceden tahmin eden iktisatçı Prof. Nouriel Roubini, Tunus ve ardından Mısır'da yaşanan gelişmelerin önemli ekonomik sonuçları olacağını belirterek "Arap sokaklarından stagflasyon riski yükseliyor" diyor:

"Dünyadaki petrol rezervlerinin yaklaşık üçte ikisi ve gaz rezervlerinin yarısı Orta Doğu'da bulunuyor. Enerji fiyatlarının jeopolitik risk nedeniyle yükselmesi küresel sonuçlar doğuracak. Geçmişteki beş küresel resesyondan üçü, Orta Doğu'daki jeopolitik bir şokla petrol fiyatlarının artmasından sonra yaşandı. Diğer iki resesyonda da petrolün rolü vardı. 1973'teki Yom Kippur savaşıyla fiyatların aniden yükselmesi küresel stagflasyona neden oldu. 1979 İran devrimi 1980'deki resesyonu yarattı. Irak'ın Kuveyt'i işgali Amerika ve diğer gelişmiş ekonomileri 1991 baharına kadar süren bir resesyona sürükledi. Orta Doğu'daki kargaşanın ne kadar yayılacağını bilmiyoruz. Hatta büyük petrol üreticilerinden Venezuela'da bile bir yasemin devrimi yaşanabilir."

Orta Doğu'daki otokratik rejimlerin yerine radikal ve istikrarsız yönetimlerin gelmesi riskine dikkat çeken Roubini şöyle devam ediyor:

"Tabii ki adı yolsuzluk, yoksulluk, yükek işsizlik ve gelir eşitsizliğiyle anılan yöneticilere kimse sempati göstermemeli ama Orta Doğu'da özgür seçimler ve demokrasi deneyimi düş kırıklığı yaratan sonuçlar doğuruyor. İran devrimi otoriter bir rejim yarattı, Gazze'deki seçimler radikal Hamas'ı güçlendirdi, Lübnan'da Hizbullah büyüdü. Amerika'nın Irak'ı işgali de iç savaş ve sahte bir demokrasi getirdi. Son siyasi şoklardan önce bile petrol 90 doları aşmıştı. Şimdi 100 dolar sınırında olan petrol fiyatları daha da artarsa, bazı ekonomiler hızla yavaşlayacak hatta bazıları çift dipli resesyonu görecek. Orta Doğu'daki kargaşanın istikrarsız ve radikal rejimler doğurması çok ağır bir mali kriz ve resesyondan çıkmaya çalışan küresel ekonomi için ciddi bir tehdit oluşturur. "