BIST 10.337
DOLAR 32,27
EURO 34,71
ALTIN 2.401,23
HABER /  GÜNCEL

Pavyonda çalışıp yer süpüren ünlü spiker!

Gazinolarda sahneye çıkarken mikrofonla tanıştı. TRT spikeri oldu. 1 gece aniden evinden alınıp Genelkurmay'a götürüldü. İşte o spiker; darbe gecesi yaşadıkları ve 36 yıllık medya macerası...

Abone ol

İnternethaber

Zeynep KURTBAY

‘’Saat 23.00 bültenini okumuş, evime gelmiştim 23.30’da. Telefon çaldı. ’Reorganizasyon var; terfin olacak’ dediler. Tezgah tabii. Ben genel müdürün misafirleri var; gazinoya gidiyorum sanıyorum. Repertuvarımı bile hazırladım kafamda. Acayip acayip yerler. Baktım paşalar toplanmış, sigara içiyor. Sordum ‘burası neresi’ dedim. ‘Genelkurmay’ dediler. Ben hala bir paşanın çocuğunun düğünü var, sahneye çıkacağım sanıyorum…’’

Radyo ile yatıp kalktığımız zamanların, siyah beyaz ekranların kahramanı o… Kulaklarımıza işleyen sesin sahibi Mesut Mertcan nicedir yok ekranlarda… Bir döneme damga vuran medya figürünü aradık, sorduk; 36 yıllık medya macerasını, 12 Eylül darbe bildirisini okuduğu o geceyi, kırgınlıklarını, kızgınlıklarını ve dahasını anlattı….

Nasıl bir ailede büyüdünüz?

1946 yılında Adana’da doğmuşum. 15 Eylül akşamının karanlıklarını çığlıklarım bozmuş. Doğar doğmaz ağlamışım. Tesadüfen doğdum. Sormamışlar bana doğmak ister misin diye?

Sorsalardı?

İnsanların katledildiği bir dünyaya doğmak istemezdim. Beni göndermeyin diye isyan ederdim. Öyle bir seçeneğim yoktu.

ANNEMİN ÖLÜM HABERİNİ CANLI YAYINDA ALDIM

Ya aileniz?

Annemle babam ayrıydı ben doğduğumda. Annemle beraber büyüdüm ben. 1975 yılında onu kaybettim. Büyük oğlum doğduğunda oğlumun fotoğraflarını göndermiştim, Paris’te yaşıyordu. ‘’Aynı sana benziyor. Görmeye geleceğim’’ dedi. Oğlum 40 günlükken geldi ama cenazesi geldi. Annemin ölüm haberini canlı yayında aldım.

Babanız?

Babam başka bir anneyle yaşıyordu. Annemden tek çocuğum ben, babamdan kardeşlerimin sayısı 10.

Peki eğitim hayatınız nasıldı?

İlköğretimim Adana’da başladı; İstanbul’da Işık Lisesi’ne geldim. Orta öğretimim de yine Adana’da Çukurova Koleji ve İstanbul’da Levent Koleji’nde geçti. Üniversite eğitimim Ankarada’daydı. Gazi İngiliz Dili Bölümü, ama yarıda bıraktım. O zaman annem de yoktu babam da yoktu. İkisi de rahmetli olmuştu. TRT’de okurken girdim ben üniversiteye.

PAVYONLARDA SUNUCULUK YAPTIM, YERLERİ SÜPÜRDÜM

Mikrofonla nasıl tanıştınız?

Mikrofona tutkunluğum vardı hep. Sunuculuk yaptım o zaman Adana’da pavyonlarda; cambazhanelerde. Ben hiç bunları saklamam. Halkın içinden geldim hep halkla beraberdim. Liseyi dışarıdan bitirdim. O zaman reklam ajansında çalışıyordum, yerleri süpürüyordum. Adana İl Radyosu’ydu. Git gel işlerine bakıyordum. Ara sıra reklam geldiğinde ben konuşuyordum. Sonra Çukurova Radyosu oldu. O zamanlar yurtdışında yakını olanlar sesli mesaj gönderirdi. Ablamlar da yurtdışındaydı. Bir gün ben de mesaj gönderdim. Radyo müdürü dinlemiş. Bir süre sonra yüreklendirdiler beni.

LİSEDEN 33 TAKINTIM VARDI RADYO MÜDÜRÜ KONUŞTU

Liseden takıntım vardı. Radyo müdürü aldı beni karşısına ‘’Konuşman güzel, ses tonun güzel, okul dışından sınavlara gir’’ dedi. 33 dersten sınavlara girdim. Sonra radyo Çukurova’ya taşındı; spiker alıyorlardı. Tek dersim kalmıştı; Sınav Eylül’deydi almadılar beni sınava. O zamanlar Adana’da biraz tanınmıştım, sunuculuktan dolayı. Defterlerimi karıştırırken reklamlarda konuşabilir diye bir belge almıştım o belge gözüme ilişti. TRT belgesiydi; Mektup yazdım ‘’Türkiye’nin neresinde olursa olsun spikerlik yapmak istiyorum’’ diye. Öyle başladım TRT’ye. Ankara’yı kazanmışım aslında. Ama Erzurum’da kadro açığı varmış oraya aldılar beni. Sonra Ankara’ya Sabahtan Sabaha programına çağırdılar. Ardından da Haber Merkezi’ne.

Peki gelelim sizin sesinizle simgeleşen 12 Eylül gecesine… Neler oldu o gece?  

Ben Uluslararası Af Örgütü’nün denetim kurulu üyesiydim o dönemde. Telefon ettiler ‘’Biz geleceğiz; bir kadro konusu var’’ diye. Tezgah diyelim, ben o zaman anlayamadım.

23.00 BÜLTENİNİ OKUMUŞ EVE DÖNMÜŞTÜM TELEFON ÇALDI

[PAGE]

Sizi arayan kimdi? Ne dedi?

Doğan Kasaroğlu (Dönemin TRT Genel Müdürü, 12 Eylül darbesini önceden haber alan tek sivil) ve Muammer Yaşar Bostancı’yı (Dönemin TRT Genel Müdür Yardımcısı) rahmetle anıyorum. Muammer Yaşar Bostancı aradı, önce ‘’Eve geleceğiz’’ dedi. Sonra ‘’Çocuklar yatmıştır, rahatsız etmeyelim, araba gönderiyorum gideceğimiz yere gel’’ dedi. 23.00 bültenini okumuştum, 15 dakika sürmüştü. 23.30’da evimdeydim. Yemek yiyecektim, ertesi gün izinliydim. Televizyon Haberler Müdürü Özen Vardar geldi eve. ‘’Bir reorganizasyon var, senin terfin var, onu görüşmeye gidiyoruz’’ dedi. Ben nereye gittiğimi bile bilmeden, o zaman eşimle de aram iyi değildi; kavga çıkmasın diye bir şey de demedim çıktım evden. Ben hala bilmiyorum nereye gittiğimi; gazinoya gittiğimi zannediyorum.

GÜYA SARHOŞ OKUMUŞUM ASKERLER SU DÖKMÜŞ KAFAMA

 BU MİLLETİN YÜZDE 60'I SALAK

Bir de ben 86’da yargısız infaza uğradım. TRT’deyim; Belçika’ya gittim. 8-10 gün kaldım. Ben hep kokteyllerde kola içiyorum; meyve suyu içiyorum. Sabah erken kalkıyoruz; gece geç yatıyoruz. Bir sürü şehir geziyoruz. Döndüm, beni TRT 19.00 haber bültenine yazmışlar. Çok yorgun olduğum için düştüm bayıldım. Doktor geldi. ‘’Sinirleriniz çok bozulmuş; profesyonel bir yardım almanız lazım’’ dedi, diyazem yaptı. Pazar taburcu oldum. Bir genç geldi; ‘’Haber yapmak istiyorum’’ dedi. 10 gün sonra Haftasonu’nun 3. Sayfasında manşet oldum; ‘’Mesut Mertcan alkol komasında’’ diye.  Şimdi ben Aziz Nesin’i haklı görüyorum; yüzde 60 oranından dolayı. Şunu sormak isterim ben. Eğer ben alkolik olsam devletin radyo ve televizyonu devletin ekranını, mikrofonunu bana emanet eder mi? Alkolik bir insan hastaneye Cuma girer Pazar çıkar mı? Hep beni yargıladılar. Savunma ihtiyacı görmedim. Ekranda gören zaten beni anlar. Yüzde 60’ı salak. Bu. Aziz Nesin olayı bu işte. Bir şey demedim. Bu haberi yazanlar benim çocuklarımı hiç mi düşünmediler? Bütün gazeteler alıp kullandı. Ben de gazeteciyim. Ama hiçbir zaman için kişinin özel yaşamına saldırmadım.

Neden hakkınızda bu tür haberler yaptıklarını düşünüyorsunuz; neden sizin üzerinize geldiler sizce?

Zafer Cilasun karaciğer şokundan öldü. Zafer’e benzettiler ekranda beni. Bir özdeşleştirme mekanizması.

BEN SOSYAL İÇİCİYİM

Alkol eğiliminiz de olabilir. Bu yadsınacak bir şey değil ki. Meyhanelere de gittiğiniz biliniyor. Peki şimdi nasıl alkolle aranız?

Evet olabilir. Ben içerim. Sosyal içiciyim. Bu haberleri yazanlar içmiyor muydu? Valla ben yılın 7-8 ayı düşman kardeşleri oynarım. Ben aman aman bir içici değilim. Bir yere giderim; grup hoşuma gider. Arkadaşlarla muhabbet ederiz. Kaç kişi içmiyor ki? Ben işimi yaparım. Ben reklam da seslendiriyorum. Saat 9.30’da kayıt derler; 9’da kayıtta olurum sabah.

‘’Bülbülün çektiği dilindendir’’ derler. Ben de dilimden çok çektim. Ertesi gün bir espri yaptım. ‘’Doğan abi beni o kadar güzel aldırdı ki gazinoya gidiyorum diye kafayı çektim’’ dedim. Basın bunu çok çarpıttı. Ooo bu haber yayıldı; ‘’Mesut Mertcan bildiriyi içkili okudu’’ diye. Güya ben çok sarhoşmuşum askerler kova ile su dökmüşler başıma. Şimdi düşünün askerler harekat yapıyorlar, sarhoş insana bildiri okuturlar mı?

Dönelim darbe gecesine… Siz hala gazinoya gittiğinizi mi zannediyorsunuz?  

Evet bir repertuvar bile yaptım kafamda; beni sahneye çağırdıklarında şu şiiri okurum şu fıkrayı anlatırım’ diye.

Peki o zamanlar gazinoya gidip sahneye çıktığınız oluyor muydu?

Hayır gitmiyordum. Genel müdürün misafirleri var; bir yerde oturmuşlar eğlenecekler diye düşündüm.

BEN HALA BİR PAŞANIN ÇOCUĞU EVLENİYOR SANIYORUM

Görevlendirme var diye çıktınız yani evinizden.

Ankara Radyosu Müdürü Gökçen Solak Abi’min evini sordular yolda giderken. Sonra onu da aldılar. Bir yere girdik. ‘’Neresi burası’’ dedim. Genelkurmay dediler. Ben hala bir paşanın çocuğunun düğünü var sanıyorum. ‘’Gökçen abi ne oluyor’’ dedim. ‘’Bu benim üçüncü gelişim’’ dedi. Acayip acayip yerler. Ses de yok.

‘’ÇOCUĞUN KARNI AÇTIR, PASTA LİMONATA GETİRİN’’

Sizin yanınızda kim var o sırada?

Bir yüzbaşı, bir albay ya da binbaşı olacak. Baktım paşalar; kurmay albaylar. Sİgara içiyorlar. Dedim herhalde orkestra ara verdi. Bir paşa ‘’Demirel’i alacaksın’’ diyor; diğeri ‘’Şu saate şurayı tutacaksın’’ diyor. Doğan abi sarıldı. Muammer Yaşar (Genel Müdür Yardımcısı) abi sarıldı. Ben hala ne olduğunu anlayamıyorum. Çocuğun karnı açtır dediler. Pasta limonata getirdiler. ‘’Mesut ne yapıyordun’’ dedi tanıdığım bir paşa. ‘’Mesut’a bildiriyi verin’’ dedi bir paşa. ‘’Biz bu sefer askere değil sivile okutmak istedik, seni seçtik’’ dedi.  Anladım ama anlayana kadar sanıyorum dolar bayağı yükselmiştir. Sonra sıhhi inzibat karakoluna; sonra da Ankara Radyosu’na gittik.

Tabii siz bu arada bildiriyi birkaç kez okudunuz herhalde.

Tabii tabii.

‘MADEM OKUMADIN BİZ KIŞLAMIZA DÖNELİM’ Mİ DİYECEKLERDİ

Peki hiç tepki gösterdiniz mi; direndiniz mi?

Başbakan Demirel yok. Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Ecevit yok; Alparslan Türkeş yok. Ben nasıl direnebilirim? Ben deseydim ki ‘’Bu bildiriyi okumuyorum’’; yiyeceğim sopayı bırak, cezayı da bırak askerler bana ‘’Yahu Mesut Efendi sen bu bildiriyi oku; madem sen okumuyorsun biz kışlamıza geri dönüyoruz’’ mu diyeceklerdi?  Beni eleştiren çok büyük kahramanlar acaba ertesi gün sokağa çıktılar mı? Ya kardeşim sen yasağa uyuyorsun da ben nasıl okumayayım?

Bildiriyi okudunuz. Ya sonra neler oldu?

Benim görevim bitti. Ertan Karasu ile radyodan çıktık gidiyoruz. Hiç uyumamışız. Sinirler çok gergin. Asker ‘dur’ dedi. Biz durduk ama gülüyoruz. ‘’Niye gülüyorsunuz, donsuz maymun mu oynuyor’’ dediler. Ertan Karasu da dedi ki ‘’Kardeşim biz radyodan geliyoruz, ben radyonun genel müdür yardımcısıyım, arkadaş da TRT’de sesini duyduğun kişidir’’ dedi. Beni incelemeye aldılar. Bakıyor acayip acayip. Ben başladım; ‘’Milli Güvenlik  Konseyi’nin bir numaralı bildirisidir’’ diye. Geççççç. Okuduğumu sesimle kanıtladım.

[PAGE]

Televizyonda o zaman kim okumuştu?

Sanırım Tuna okumuştu. Ama eleştiriyi ben aldım.

Aileden gelen siyasi eğilimiz nasıldı? Darbelere yaklaşımınız neydi?

Ailede hiç siyasete bulaşan yoktu benim dışımda. Ben ihtilale karşıyım.

BİR GECE YATTIM KALKTIM ERDAL İNÖNÜ’YE GİTTİM

Sizin nasıl oluştu peki siyasi kimliğiniz?

Bir gece yattım kalktım rahmetli Erdal İnönü’ye gittim. Siyasete girmek istiyorum dedim. 87 seçimlerinde. Öyle bulaştım; bulaşmasaydım keşke.

SHP’den milletvekili olabilmek için devlet memurluğundan istifa ettiniz. Ama seçimleri kazanamadınız. Pişman mısınız?

Öyle bulaştım bulaşmasaydım keşke. Kısmet değilmiş olmadı. TRT’yi özlüyorum. Ama TRT’nin şimdiki haline bakınca daha da üzülüyorum.

TRT hayatı kaç yıl sürdü?

13-14 yıl.

Sonra?

Serbest çalıştım. Star; Kanal 6, Kanal 9, Ulusal Kanal…

BİR TENCERE KAYNAYACAK KADAR İŞ VARDI

Siyasete devam etmiş miydiniz?

Siyasetin bana göre olmadığını anladım. Reklam spikerliği yaptım. Ekmeğime geri döndüm. Yine bir duraklama dönemine girdim; belgesel seslendirdim. Ara sıra reklam, sunuculuk. Yani bir tencere kaynadı.

Mesut Mertcan; son eşi Güler Hanım'la birlikte...

Ulusal Kanal’da çalıştığınız dönemde İşçi Partisi üyesi oldunuz.

Evet yaptılar. Rahatsızlık da duymadım.

Oradan neden ayrıldınız, para mı alamadınız?

Verdiler canım hakkımı yemediler. Ama reklam spikerliğine dönmek istedim. Ekonomiyi düşünmek zorundaydım.

Reklamlarda şu anda sizi duyuyor muyuz?

Yakında giriyor.

‘’SEL SUYU’’ DİYEN SPİKERLERE TAHAMMÜL EDEMİYORUM

36 yılınız geçti bugün baktığınızda medyayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Medya hep aynı. İşte benim yargısız infazım. Ben gazetecinin gencinden korkarım. Televizyonlara bakıyorum Türkçe bitti. Ben ‘’sel suyu’’ diyen bir spikere tahammül edemiyorum. Yeni bir şey çıkardılar; ‘’Cenazede gözyaşları sel oldu, aktı’’. Ne demekse biri gelsin bana anlatsın. ‘’TRT Haber Muhabiri’’ diyorlar. Ben daire başkanı olsam o muhabiri görevden alırım. Haber muhabiri diye bir şey yoktur.

Sizin döneminizle farkı nedir?

Ciddiyet vardı. Ben vücut dilini getiren ilk spikerim; şimdi bakıyorum ekrana herkes beni taklit ediyor.

TV İZLERKEN CEHENNEME ANTRENMAN YAPAR GİBİYİM

Ekran karşısında oturunca neler hissediyorsunuz? Nelere takılıyorsunuz?

Cehenneme antrenman yaptığımı hissediyorum.

Peki ana haber spikerleri için ne diyorsunuz?

Allah yollarını açık etsin. Mehmet Ali 3 bin kelimede 800 defa -e -ı dememeli. Ben çok iyi şarkı dinlerim ama söyleyemem. Uğur Dündar’ı severim saygım vardır. Ali Kırca çok iyi bir gazetecidir, pratiktir. Bugün baklava tatlıdır muhallebi tatlıdır kazandibi de tatlıdır ama hepsinİn kendine göre tadı vardır.

36 yılda kazanımlarınız neler medyada?

Kaybettiklerimi sorsan daha çok şey sayardım.  

Neler var kaybettikleriniz arasında?

Çok şey. Kişiliğim, namusum, onurum hariç çok şey.

 Nedir? Sağlığınız mı, dostluklarınız mı?

Sağlık da var. Dostluklar paran olduğu zaman dostların oluyor.

Peki bir dönem iyi para kazandınız mı medyadan?

Kazandım. Şöyle ki TRT’den istifa edip sahneye çıktığım zaman çok iyi kazandım.

17 BİN LİRA AYDA ALIRKEN GECEDE 50 BİN LİRA KAZANDIM

Ama sahneden kazandınız.

Tabi devlet memuruyken ne alacaktım. 17 bin lira aylık alırken istifa ettim; gecede 50 bin liraya İzmir’de sahneye çıktım. Bir gece bir seyirci suratıma tokat patlattı. ‘’Seni ekranda görmeye alıştık, duygularımızı yıkma’’ dedi.

Ne hissettiniz?

Sevildiğimi.

Döndünüz, az paraya yine talim.

Evet ama seyirciyi üzmüş olmadım.

Siz şu anda emekli misiniz?

Sigortadan emekliyim.

Kırgınlıklarınız var mı?

Kin beslemem ben. Haklı da olabilirim haksız da olabilirim. İnsandır bu, beşer de şaşar da.

Eski dostlarınız sizi arar sorar mı?

Sanıyorum telefon numaramı bilmiyorlar (Buruk bir tebessüm yerleşiyor yüzüne).

Kulaklarımızdaki bir sesin sahibi olarak medyadakilere, dinleyenlerinize ne tür mesajlar vermek istersiniz?

Gençlere şu öğüdüm var. Kesinlikle şımarmasınlar. ‘’Ben her şeyi biliyorum demek hiçbir şeyi bilmiyorum’’ demektir. Ben 36 yıldır bu işi yapıyorum. Hala başucumda TDK’nın sözlüğü var.

Medyanın yöneticilerine ne diyorsunuz?

Valla Allah yollarını açık etsin derim ne diyeyim.