BIST 9.797
DOLAR 32,58
EURO 35,03
ALTIN 2.457,71
HABER /  GÜNCEL

Nobele bizden çok sevindiler

İngiliz basını Nobel'e neden bizden daha fazla sevindi?

Abone ol

Dilek Yaraş - İnternethaber

28 Şubat sürecinde, Radikal Gazetesindeki işinden -askerlerin talebiyle- çıkartılan Koray Düzgören, daha önce hiçbir yere açıklamadığı gerçekleri İnternethaber’e anlattı.

Kürt Çıkmazı, Çeteden Özür Diliyoruz, AB Yolunda Türkiye, Dicle-Fırat ve Su Sorunu kitaplarının yazarı Düzgören, yıllardır Kürt sorunu, insan hakları, özgürlükler, faili meçhul cinayetler, devlet ve yargı konusunda araştırmalar yapıyor, yazılar yazıyor... O zaten, daha Mülkiye'deki öğrencilik yıllarından itibaren Türkiye'deki insan hakları, barış ve özgürlük mücadelesinin içindeydi.

Kurucu ekip içinde olduğu ve yönetici konumlarda çalıştığı TRT televizyonundaki görevine 12 Mart yönetimi tarafından son verildi. Daha sonra Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet., Radikal gibi gazetelerde haber müdürü, yazı işleri müdürü, araştırmacı yazar olarak çalıştı. Dokuz yıldır da Yeni Şafak’ta yazıyor.

Yedi yıldır Londra’da yaşayan Düzgören ile Türk basınından İngiliz basınına, 28 Şubat’tan günümüzdeki baskılara, kapsamlı ve bir döneme ışık tutacak bir söyleşi yaptık...

Neden yurtdışında yaşıyorsunuz?

İnsan, Türkiye gibi farklı görüşlere tahammülün neredeyse olmadığı, hoşgörünün halk darbımesellerinde ve masallarda kaldığı, bilginin, yeteneğin, dürüstlüğün ve bağımsızlığın neredeyse nefretle karşılandığı bir ülkede yaşıyorsa, yaşamının herhangi bir noktasında hayatını değiştirecek herhangi bir radikal karar alabilir. Bu karar, kendi iradesi dışında vesadece Türkiye gibi bir ülkede yaşamanın getirdiği risklerin, tehlikelerin ve şartların dayatmasıyla da alınabilir.

Neler yapıyorsunuz Londra’da?

Gazetelere yazı yazıyorum, radyolarda yorum ya da analiz yapıyorum, televizyonlarda tartışma programları hazırlıyorum, gazetecilik dersleri veriyorum. Bir de kitap yazma, insan hakları vesaire konularında araştırmalar yapma gibi çalışmalarım var.

Türkiye’de iken hep yönetici konumlarda sürdürmüşsünüz mesleğinizi. O ‘aktif ‘ gazetecilik günlerinizi aramıyor musunuz hiç?

Tabii o aktif günleri çok arıyorum. Ama aynı zamanda da o koşuşturmayı insanlık dışı buluyorum. Cumhuriyet’te gece sekreteri (gece yazı işleri müdürü) olarak çalıştığım yıllarda 15-18 saat çalışırdık. Bunun bir işe yaramadığını çeşitli deneyimler sonucu gördüm. Çünkü Türkiye’de işini iyi yapmak ya da mesleğini meslek ahlakı çerçevesinde en iyi yapmak çok önemsenen bir şey değildi. Şimdi ise hiç değil... Bu kriterler, bırakın bir yere gelmek, kariyerini geliştirmek, kazancını arttırmak, bulunduğun yeri dahi korumana yardımcı olmuyor. Daha sonra Cumhuriyet’le ilgili anı kitaplarında anlatılan bazı gerçekleri, mesela, -şimdi isim zikretmeyeyim daha iyi- biz çalışanlara doğru dürüst para verilmezken birilerinin yukarı katta kıdem tazminatlarını peşin olarak tahsil ettiklerini, sıfırladıklarını ve gazetenin karını aralarında bölüştüklerini tabii bilemezdik.




''İngiliz basınında bizdeki ilkellikler yok''

Peki, İngiliz basını ile Türk basınını karşılaştırır mısınız?


Az önce anlattığım ilkelliklerin çoğu burada olmuyor mesela. Örgütlülük esas. Adam gibi sendikalar var. Çalışanın bir kuruşunu işverene yedirmiyor. Yazı işleri müdürleri sendika üyelerini sendikadan istifa ettirmek için uğraşmıyor. Olsa olsa sendikaya üye yazdırmak için teşvik ediyor. Basın kartını devlet değil sendikalar veriyor.

Hiç sorun yok mu yani İngiliz basınında?

Burada da sorunlar var kuşkusuz... Bulvar gazetelerinin rezilliği, bazı gazetelerde apaçık, bazılarında daha gizlenmiş ırkçılık, ayrımcılık, cahillik burada da var. Bazan en ciddi gazetelerde de görüyorsunuz bunu. Guardian’da, Independent’ta ve diğerlerinde. Bilgi yanlışları, kasıtlı yanlışlar, gerçek dışı yönlendirmeler. Ama geneline baktığımızda ciddi, sorumlu bir gazetecilik anlayışı hakim.

İngiliz basınının en sevdiğiniz yanı nedir?

Burada kim olursa olsun bir gazetecinin, TV muhabirinin ya da sunucusunun sorusuna net, açık bir cevap vermek zorundadır. Bakan dahi olsa bir soruya cevap vermek yerine edebiyat yapıyorsa, propaganda yapmaya çalışıyorsa sözü kesilir.Yine cevap vermiyor, meselenin kenarında dolaşıyorsa da konuşması kesilir. Burada yapılan gazeteciliğin en sevdiğim yanlarından biri de bu.

''Pamuk’un Nobel ödülüne bizden çok sevindiler''

Türkiye ile ilgili haberler İngiliz basınında nasıl yer alıyor?

Türkiye ile ilgili haberler son beş altı senedir çoğaldı. Türkiye’nin AB sürecinde tam aday üye kabul edilmesi, görüşmelere başlanması için bir tarih verilmesi bu trafiğin artmasında rol oynadı. Bir de ABD’ye yönelik 11 Eylül saldırısı ve ABD ve mütteffiklerinin Irak’ı işgalinden sonra Türkiye daha çok tartışılır oldu. Ortadoğu ile ve İslamla ilgili haberlerin sayısı arttıkça Türkiye de daha fazla yer almaya başladı.

Türkiye’nin AB üyeliğine nasıl bakıyorlar peki?

İngiliz medyası genelde Türkiye’nin AB üyeliğine sıcak bakıyor ve Türkiye karşıtı bir yaklaşım gösteren devletlere ve Avrupalı devlet adamlarına tepki gösteriyor. Bu yaklaşım genelde İngiliz hükümetinin de yaklaşımını ifade ediyor.

Ya, Türkiye’deki insan hakları, ifade özgürlüğü gibi konulara?...

Bu konularda ciddi eleştiriler, yorumlar ve araştırmalar yayınlanıyor. Kürt meselesi ve bu mesele nedeniyle süregelen çatışmalar, kanlı olaylar da İngiliz medyasının çok yakın ilgi alanında.

Orhan Pamuk’un Nobel ödülü nasıl yansıdı İngiliz basınına?

Türkiye medyasından daha fazla sevindiler ve büyük önem verdiler. İngiliz medyası zaten yıllardır Orhan Pamuk ve kitaplarıyla ilgili. Pamuk’un kitapları burada oldukça fazla satıyor ve sıkça satış listelerinin üst sıralarında yer alıyor. Yaklaşık altı ay önce, Guardian’ın ünlü medya-kültür eki G-2’nin 3 Nisan sayısında Pamuk kapak olmuştu. Aynı Guardian Pamuk’un ödül almasını en fazla alkışlayan gazetelerin başında geliyor.




YARIN:

Radikal’i generaller yönlendiriyordu / Darbe dönemlerinde medya /İslamcı basın dedikleri