BIST 9.916
DOLAR 32,47
EURO 34,76
ALTIN 2.441,13
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

Haftanın Üç Kitabı

Gölgesinde Mustafa Kemal'i Büyüten Kadın "Zübeyde Hanım"

Abone ol


Zübeyde Hanım, Sofularlı Feyzullah Ağa’nın güzel kızı. Aile kökleri Yörük Türkmenlerinden. Resmi kayıtlarda “Evladı Fatihan” olarak geçiyor…
Tarla görmüş, harman görmüş, yüreği genç yaşta acılar yaşamış bir kadın…

Hayat anlayışı, vatan sevgisi, insan sevgisi, din anlayışı ortalama bir Türk kadınınkinden farklı değil. Anne Ayşe Hanım çok dindar, kızını da kendisi gibi dindar yetiştiriyor. Babası ‘Sofu’ ve ‘Hacı’ lakabını almış… Zübeyde Hanım da bu kültürde yetişiyor. 14 Yaşında gelinlik giyiyor…

Kendisini rüyasında gören Ali Rıza Bey’le evlendiriliyor… 6 çocuk annesi oluyor, ama üç çocuğunu daha anakuzusuyken toprağa veriyor… Ali Rıza Bey’in vefatıyla, “Nerde Benim saadetim?” diye yakındığı dönem başlayacaktır… Çok büyük sıkıntılar çeker… Aldığı dul maaş yetmez…

Kardeşinin çiftliğine gidip gelmeye başlar…
Ama henüz yaşı gençtir, çocukları küçüktür…
Komşularının aracı olmasıyla yeni bir evlilik yapar…
Hayatı bundan sonra Balkan savaşlarına kadar böyle geçer…
Harp okulundan mezun olan Mustafa, her ay aldığı maaşı getirir anasının avucuna sayar…
“Artık seni evlendireceğim” diye baskılar da bu dönemde başlar…
Zübeyde Hanım’ın, babasız kalan yavrularına karşı bir baba hissi içinde olduğunu görüyoruz. İstanbul’da zor günler devam eder…
Ama en acı durağı Mustafa Kemal’in 19 Mayıs’tan bir gün önceki duygulu gecesidir…

Annesinin hayır duasını alarak yola çıkar… Öpüştükçe ağlaşırlar, sarılırlar…
İki kızıyla kalır Şişli’de…
Evleri baskın yer, aranmak ister… Bir yandan vuslat, bir yandan suçlanan bir evladı vardır… Her defasında “mürüvvetini göreyim oğul” derken derdi Mustafa’nın mutluluğudur… Ama her defasında, “Ben vatanımla izdivaçlıyım” cevabını alır…

Fikriye’ye gönül koyar, annesi engel olur… Saraylı, soylu bir kız ister…
O, hayatının her anında oğlunun yanında ve en büyük koruyucusu olmuştur.
Hasta yatağında kalkıp İzmir’e Latife Hanım’ı görmeye giderken de, “Oğlum kiminle evlenecek, görmem lazım” düşüncesi vardır…
Görmüştür, tanımıştır Latife Hanım’ı…
Ve orada vefat etmiştir…

Mevlâna’nın halleri içerisinden belirlenen ‘bin bir’ilahi birlikteliğe ait yansımalar, bu kitapta. Mevlâna’nın kendini aşarak ulaştığı ilahi halleri ‘bin bir’ olarakdeğerlendiren Mevleviler, Mevlâna’nın Allah’ın rızasını ‘bin bir’ türlü hâl ile elde ettiğine kanaat getirmişler ve Mevlevi çile günlerini bu hâl durumuna göre belirlemişlerdir.

Mevlâna’nın tüm çağlara hitap eden sözlerinden seçilerek oluşturulmuş bu çalışmanın amacı, Mevlâna'yı bütünsel olarak okuyamayanların ondan istifade etmelerini sağlamaktır. Bir fikirler manzumesi, bir Mevlâna özeti de sayılabilir, “Bin Bir Mevlâna”.

Mevlâna’dan mümkün olduğunca çok yararlanılmasına imkan tanıyan “Bin Bir Mevlâna”, insanlığın, sosyal ve ahlaki çıkmazları için Mevlâna’nın evrensel hoşgörü içeren düşünce yapısının eteklerine sıkıca tutunması gerektiğini ortaya koyuyor.

“Anadolu diyince aklıma ‘dört mevsim’ gelir. Yarısı sarı ve beyaz, yarısı yeşil ve mavi. Anadolu deyince aklıma ‘mimar’ gelir. Yarısı Selimiye, yarısı Ayasofya. Anadolu deyince aklıma ‘Halikarnas Balıkçısı’gelir. Yarısı Ege, yarısı Akdeniz. Anadolu deyince aklıma ‘âşk’ gelir. Yarısı Yunus Emre, yarısı Mevlâna. Anadolu deyince aklıma ‘biz’ gelir. Yarısı ‘sen’, yarısı ‘ben’...”
Ali Canip Olgunlu


Tablo bittiğinde Osman Hamdi başyapıtına baktığını hemen anladı. Sonuçtan hayli memnundu. Ama resmi görenler tabloda ne anlatıldığını anlamakta zorlanmışlardı. Birbirlerine kaplumbağa terbiyecisi diye eski bir mesleğin olup olmadığını soruyorlardı.

En okumuş yazmışlar bile böyle bir meslekten söz edildiğini hiç duymamışlardı. Nerede çalışırlardı bu adamlar? Sirklerde mi? Yoksa saray bahçesinde mi? Kimse bilmiyordu. Osman Hamdi de hayatı boyunca kimsenin bilmediği meslekler yapmıştı. Ressam olmuştu en başta. Sonra müze müdürü. Bir arkeolog. Ardından da güzel sanatlar akademisi müdürü. Onun kaplumbağa terbiyecisinden bir farkı yoktu aslında!

Kaplumbağa Terbiyecisi, -Osman Hamdi Bey'in Romanı- çok çalışmış ve bu topraklara aydınlama düşüncesinin tohumlarını serpmiş bir adamın hayatını son derece açık ve akıcı bir dille anlatıyor.