BIST 9.717
DOLAR 32,55
EURO 34,93
ALTIN 2.444,37
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

Allah kimleri sever?

Allah'ın sevgili kulu olmak zor değil

Abone ol

Mevlana ile birlikte dünyanın en çok okunan tasavvufçularından biri olan İbn Arabi’ye ait. “Allah Kimleri Sever?”  günümüz Türkçesiyle bugüne kadar yazılmış en anlaşılır tasavvuf kitabı, kitabın yanıt aradığı sorular ise gerçekten ilginç:

-İnsan niçin yeryüzünde halife oldu?
-İnsan ile iblis arasında benzerlik var mıdır?
-Arzulayan, öfkelenen ve düşünen nefs arasındaki fark nedir?
-İyi ve kötü huylar hangileridir?
-İnsan, kendi ahlakını nasıl güzelleştirebilir?
-İnsan-ı kâmil olmayı sağlayan erdemler nasıl kazanılır?
-Bütün güzel huyları kendisinde toplayan üstün insanın nitelikleri nelerdir?

Ey Âdem! Allah da sana merhamet ediyor, zaten seni bunun için yarattı
Allah insanın bedenini bileşik âlemdeki bütün hakikatlerden oluşturdu. Sonra feleklerin ve unsurlar âleminin güçlerini ona yerleştirdi. Böyle yapmasının gayesi, ruhsal feyzi kabul etmesini sağlamaktı. Ardından insana ruh üfledi. Böylece Allah’a hamd-ü sena etti. Fakat bu, nurun kendisine yayılmasından sonraydı. Söz konusu nur, insanın karanlık dehlizlerine [içine] yayılınca insan hapşırmış, hapşırınca Allah’a hamd etmiş, Allah da ona şöyle karşılık vermişti: “Ey Âdem! Allah da sana merhamet ediyor, zaten seni bunun için yarattı” (s.10)

Bütün insanları sevmek bir insanlık görevidir
Yetkinliğe ulaşmak isteyen bir insan kendisini bütün insanları sevmeye, onlarla dostluk kurmaya, onlara şefkat beslemeye, acımaya ve merhamet duymaya alıştırmak zorundadır. Çünkü bütün insanlar birbirleriyle ilişkisi olan tek bir aile gibidir. İnsanlık ortak paydası onları birleştirir. Hakk’ın kuvvetinin nişanı bütün bireylerde bulunur. Bu nişan düşünen nefstir. Bu nefs sayesinde insan insan haline gelir. Düşünen nefs insanın iki parçasından en kıymetli olanıdır. Söz konusu iki parça, beden ve nefstir. İnsan, gerçekte düşünen neftsen ibarettir. Bu nefs bütün insanlardaki tek bir cevherdir. Onların hepsi gerçekte tek bir şeydir. Şahıslar ise pek çoktur.

İnsanların nefsleri gerçekte tektir ve dostluk nefsin bir eylemidir. O halde bütün insanların birbirlerini sevmesi birbirleriyle dost olması [insan olmaktan kaynaklanan] bir zorunluluktur. Öfke gücü kendilerini sevk etmediği sürece bu sevgi ve dostluk insanlarda doğal bir davranış olarak bulunur. Çünkü öfke gücü insana başkan olmayı sevdirir. Bu duygu ise insanı büyüklenmeye, kendini beğenmeye, zayıf kimseleri ezmeye, küçüğü küçümsemeye, zenginleri ve erdem sahiplerini kıskanmaya sevk eder. Bu gibi huyların sahiplerinde ise düşmanlık ve nefret gibi davranışlar ortaya çıkar. O halde kişi öfke gücünü kontrol altına aldığında ve düşünen nefsine boyun eğdiğinde, bütün insanlar kendisine dost ve kardeş haline gelir.

İnsan düşünce yetisini kullandığında bütün insanları kardeş ve dost edinmesinin zorunlu olduğunu görür. Çünkü insanların bir kısmı erdem sahibidir, bir kısmı ise erdem bakımından eksiktir. İnsanın erdem sahiplerini sevmesi zorunluluktur. Bunun nedeni onların erdeminin mahalli olmasıdır. Eksik insanlara da eksikleri nedeniyle merhamet duymak gerekir. (s. 99–101)