Yazılı basın bunu da yazın
En sonunda Birand da yazdı !Ben bayıldım şahsen yazısına, hani “gazeteci kadar taş düşsün kafanıza” demiş ya ! Aynen katılıyorum… Kimin başına düşecek bu taş tam olarak, onu bilemem ama ! Zira bu aralar kim hangi dağın başını tutuyor, anlamak kolay değil.
En sonunda Birand da yazdı !
Ben bayıldım şahsen yazısına, hani “gazeteci kadar taş
düşsün kafanıza” demiş ya ! Aynen katılıyorum… Kimin
başına düşecek bu taş tam olarak, onu bilemem ama ! Zira bu aralar
kim hangi dağın başını tutuyor, anlamak kolay değil. Yine de Mehmet
Altan’ın Star’dan ayrılmasıyla başlayan “basına
sansür” tartışmasına bir katkı da benden gelsin.
Sırasıyla bazı ifadeleri paylaşmak isterim sizinle.
Önce 2009 yılından bir röportaj :
“Bu iktidar öyle bir hava yarattı ki medyada artık
konuşabileceğiniz konu kalmadı. En son karşılaştığım mesela,
ekranda sakıncalı bir durumla karşılaşılmaması için stüdyoda
nöbetçi tutulması. Bu sakıncalı durum da, o akşam yayında olan
konuğumun siyasi düşünceleriyle ilgiliydi. Her an yayın
kesilebiliyordu. Bunun ekrana yansımayan hallerini de biz yaşadık.
Kulaklığımıza “yanındaki adamı gönder” denildi.
Konuklarım sansüre uğradı, asla siyaset konuşulmayacak dendi, böyle
bir baskı herkese uygulanıyor…”
Bu da 2011 yılından bir “mektup”
:
“Yaşananlar üzerine farklı kuruluşlarda çalışan meslektaşlarımla
konuşuyorum. Onlara neler yaşadıklarını soruyorum. Herkes artık
haberciliğin kendi süzgecinden başka bir süzgeçten geçtiğini
söylüyor. ‘Şimdi o kişiyle konuşmasak’ ya
da ‘Bu yazıyı birinci sayfadan görmesek’, ‘Haberi çok
büyütmesek’, ‘Duyulmasından hoşlanılmayacak soruyu sormasak’.
Bunlar herkesin son dönemde sık sık duyduğu cümleler. Bazı
konular da üzerinde hiç yorum bile yapılmadan geçiştiriliyor
zaten.”
Ve gündeme bomba gibi düşen Mehmet Altan’ın sözleri
:
“Mesela, Deniz Feneri hakkında bir haber bulacak olursanız eğer, bu
ancak savunma düzeyinde bir yazı olur, haber olmaz. Bu konu,
Uludere ve şike gibi bir tabudur. Hükümet neye kızıyorsa, oraya
otosansür giriyor. Meslek ilkeleri yerine ‘hükümet buna
kızar, buna kızmaz’ anlayışı devreye giriyor...”
Aradaki benzerlikleri bulmak size kalmış, ama ben ilk
demecin kime ait olduğunu açıklayayım; bizzat ben anlatıyorum,
Haberturk’ten istifamın hemen arkasından ! Internette bulunabilir
bu röportaj. İkincisi malum, sevgili meslektaşım Banu Güven’in
başbakana açık mektubu…
Ve Mehmet Altan’ın açıklamaları. Kamuoyu ne kadar
farkında bilemem, ama bu ülkede basın ciddi olarak baskı altında.
Taraf olmaya, saf tutmaya zorlanıyor gazeteciler. Sadece işini
yapmak isteyenlerin bir bölümü işsiz, bir bölümü ise hücrede.
Mehmet Altan’ın konuşması bu bakımdan önemli… Doğrusu ben
anlattıklarını “neden şimdi?” sorusundan çok daha
önemli buluyorum. Kimbilir, belki bu açıklamalardan sonra
“birilerinin” başına gerçekten de taş düşer ?