BIST 10.677
DOLAR 32,22
EURO 34,94
ALTIN 2.418,47

Yavaş, onurlu bir başkaldırı.

Şehrin keşmekeşinde, yetişememenin tedirginliğini bir türlü üzerinden atamayan tahammülsüz insan, çarpıştığı muhatabının yüzüne dahi bakmadan kuru bir ‘pardon’ ile tıpkı bizim kendimizden uzaklaştığımız gibi hızla uzaklaşırken, hâkimiyetini kaybediyor olduğumuz bu hayatın dünya ve ahiret saadeti getireceğini kim iddia edebilir ki?

Bugün, insanoğlunun yaşıyor olduğu sorunların büyük bir kısmının, öğretilmiş, telkin edilen daha doğrusu dayatılan hızlı yaşam biçiminden kaynaklandığını söylemek için yeterince soruna sahibiz. Hızımızı yavaşlatabildiğimizde, yaşantımızın derinlikli bir halden gittikçe daha yüzeysel, yavan, duygusuz, doyumsuz, materyalist hale gelmesinde ve içtimai sorunların temelinde, insanı en çok tahrip ve tahrif eden unsurun hızlı yaşam olduğunu görebiliriz.

“Kâinatta her şey zıddıyla kaimdir.” denilerek, zıtlık kavramı üzerinden yaşam düsturlarımızın ana ve esaslı bir hususuna dikkat çekilir. Bu nedenle, içimizde ve onun dünyaya yansıması olan içtimai hayatımızda; zulüm yerine merhamet, açgözlülüğe karşı paylaşma, kibre karşı mütevazılık, bencillik yerine diğerkâmlık ve hız yerine yavaşın yer alması durumunda dünyanın nasıl bir yer olacağını tahmin etmek zor değil.

Yavaşın vadettiği tüm güzelliklere rağmen, hız ve haz eksenli dünya tarafından telkin edilmemesinin ve dayatılmamasının tek nedeni modern tüccarlar tarafından karlı bulunmayışı. Buna rağmen yavaşlık, dur durak bilmeden üretenleri dizginleyen, terbiye eden, onurlu bir başkaldırı iddiasını kaybetmiş değil. Aynı zamanda hiçbir kelimenin olmadığı kadar insancıl; çünkü insan yavaşladığında, kendini bilme/bulma yolculuğunda muazzam bir fırsatı elde edebilir.

Zaman fakiri olduğumuz ve bu sebeple yakınmalarımız ayyuka çıkmışken, hayatı kolaylaştırdığı söylenen hızlı yaşam araçlarının, kendimize daha fazla vakit ayırmamızı sağlamadığı gerçeğinin farkında değiliz. Hız, sahip olduğu teknoloji, pratiklik ve diğer planlama araçlarıyla zamanın tamamını kendi çıkarı için kurgulamaya çalışan art niyetli bir yaşam düşmanına dönüştü. 

Bu hız araçlarını kullanarak dünyevi, profan ve derinliksiz hale getirdiğimiz hayatımızda, sevincimizi ve üzüntümüzü dahi artık belirli dakikalar arasına sıkıştırmak zorundayız. Çünkü güzel/mutlu yaşam modeli olarak önümüze konulan ve tüketmemiz gereken hazlara erişmek için hızlı olmamız gerekiyor.

Hız, dünyevî beklenti içerisindeki insan için elbette oldukça önemli. Fakat tamir edilmesi gereken Kâbe’ler, alınacak gönüller, tebessüm edilecek çocuklar, duasına muhtaç analar ve biriktirilmeyi bekleyen hatıralar için hiçbir anlam ifade etmiyor.

Bu nedenle hızın; hoşgörüsüz, açgözlü, tüketen, saldırgan ve rakamlardan oluştuğunu, yavaşlığın ise; sabırlı, sakin, içe/öze bakan, derinlikli, düşünen ve harften oluştuğunu akıldan ve gönülden çıkarmamak gerekiyor. Yavaşlık, sırf insana sunacağı bu katkının gerçekleşme ihtimalinden dolayı, kulaklara küpe, dillere pelesenk edilmeyi fazlası ile hak ediyor.