BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,74
ALTIN 2.438,67

Naylon ruhlar şehri işgal ettiğinde…

Naylonu, çevreye olan olumsuz etkisi, sağlığımızı bozuşu ve hayatımızı Moğollar gibi işgal edişi kadar önemli kılan başka bir özellik de var: Onu icat eden Wallace Carothers.

Naylonu icat etmesinin yanı sıra birçok psikolojik rahatsızlık da geçiren, hatta kliniğe yatan Amerikalı kimyager Wallace Carothers, “Ruhların işgali, toprakların işgalinden vahimdir.” der. Carothers’ın naylon gibi kimyasal bir maddeyle eşyanın ruhunu yok ederken aynı zamanda ruhla ilgili böyle büyük bir cümle kurmasının tezatlığını bir yana, yapay bir maddenin insanı çepeçevre kuşatarak hayatı işgal etmesinin dramatikliğini -şimdilik- başka bir yana bırakalım.

***

Vatan, bir halkın üzerinde egemen olarak yaşadığı toprak parçasını ifade eder. Dolayısıyla vatan olmanın şartı, bir toprak üzerinde egemen olarak yaşayabilmekten ve bunu muhafaza edebilmekten geçer. Toprak böylesine önemli bir yer iştigal ederken acaba ruhu, vatan toprağından da önemli kılan etken neydi ki Carothers böyle bir cümle kurma ihtiyacı hissetti?

Ruh, Arapça rüzgâr anlamına gelen “rîh” kökünden türetilmiştir. Rüzgârla ilgili Allah (cc) Kur’an-ı Hâkim’inde;  “Rahmetimin önünde, müjdeci olarak rüzgârları gönderdim.” ve “Biz, rüzgârları, aşılayıcı olarak gönderdik.” buyurmuştur. Bununla beraber rüzgâr, basınç farkını dengeleyen, bitkilerin üremesini ve yeşermesini sağlayan, yağmurları iç kesimlere taşıyan yanlarıyla da önemli bir işlev görür. Dolayısıyla ruh için; dengeleyen, yeşerten, müjdeci, aşılayıcı, içi besleyici gibi tanımlamalar yapılabilir.

Ruhun bu çok yönlü işlevselliği ve insanda mündemiç oluşu, istikameti belirleyecek bir yol ayrımında olan günümüz insanın şu ‘ikiler’ arasında arafta kalmasını engelleyemiyor; doğu-batı, tabii-yapay, modern-geleneksel, modern-postmodern, ahiret-dünya, çıkar-Allah rızası, hak-haksızlık, samimiyet-riyakârlık vs.

Bu ‘ikiler’ arasında kalan insanın yaşadıklarını ve hayata yansımalarını düşününce Carothers’ın söylediklerinin önemi daha iyi anlaşılıyor. Çünkü akıl rasyonel olanın peşindeyken, ruh, gönülle ilgili ve ilişki halindedir. Bedenin emir aldığı yer akıl; ruha ricada bulunan makam ise gönüldür. Aklın emir verdiği yer beden, gönlün ricada bulunduğu makam ise ruhtur.

Buna rağmen ruha yaratılışına aykırı olarak işlettirilen birçok hata ve bunun neden olduğu içtimai problemler varken, olup biteni izlemekte olan insanın aklını ve ruhunu sorgu odasına almaya hala cesaretinin olmadığına şahit oluyoruz. Bu şahitlik aynı zamanda insanın hem aklına hem de ruhuna kendi elleriyle zulmettiğinin dolayısıyla aslında insanın ‘kendi kendinin zalimi’ olduğunun da şahitliği.

Bir Hollywood filminde (Fury) Amerikalı askerin ilk defa başka bir insanı öldürmek için yaşadıkları anlatılırken, o askeri ikna eden diğer insanların ruhsuzluğu daha dikkat çekici bulunur. O ruhsuzların, savunmasız bir insanı -hem de gözlerinin içine bakarak- kolayca öldürebilmesi, bununla da yetinmeyip yapılan işin gerekli ve basit olduğunu oradakilere göstermesi, Batı ruhsuzluğunu idrak edebilmek bakımından ilginç bir sahnedir. Fakat tıpkı bu filmde olduğu gibi ‘naylon ruhlar’ şehri işgal ettiğinde, onların uzun süre çözünmeden tabiatta kalacaklarını ve anne fetüsüne kadar sirayet edip yeni bedenlere gireceklerini unutmamak gerekiyor.

Başa dönecek olursak, 41 yaşında ölen Amerikalı Carothers, hayatının son dönemlerinde savaştan nefret etmiş, hatta bu nedenle insanlardan uzaklaşarak kimyasallarla yakın dostluk kurmuş olabilir. Hatta savaşta gördüğü manzaralar ve yaşadığı psikolojik rahatsızlıklar, ruhun topraktan daha önemli ve asla kaybedilmemesi gereken bir şey olduğuna kendini kolayca ikna etmiş de olabilir. Fakat Carothers’ı naylonu icat etmesinden daha önemli hale getiren şey esasen sarf ettiği cümledeki hakikatte gizli.

Evet, naylon bizi mahvetti. Hatta bazı araştırmalara göre anne karnındaki fetüse kadar sirayet etti. Fakat bu ürkütücü gerçek bile Carothers’ın “Ruhların işgali, toprakların işgalinden vahimdir.” sözündeki haklılığına gölge düşüremedi.

Twitter:@muratcahid