BIST 10.471
DOLAR 32,78
EURO 35,05
ALTIN 2.441,94
HABER /  GÜNCEL

Türkiye'yi medya yönetiyor

Türkiye'de en kuvvetli güçlerden biri de medya. Hatta çoğuna göre medya birinci güç. Güneri Civaoğlu, medyanın bu işlevini "Demokrasi proteini" olarak ele aldı..

Abone ol Gazete, televizyon gibi bir kitle iletişim aracının yanında nasıl tutunabiliyor? Bunun yanıtı gayet açık: Olayları derinlemesine ele alan gazete, demokrasinin işlerliğini sağlamak için büyük bir mekanizma oluşturuyor. Güneri Civaoğlu, Başbakan Erdoğan'la yaptığı görüşmede bunu bir kez daha gördü. Civaoğlu, köşe yazarlarını olarak gördü.

YAZI: Güneri CIVAOĞLU
KAYNAK:



İktidarın kaynağı, toplum onayı... Bu ise, "iletişim" ile kazanılıyor."Demokrasi" giderek "medyakrasi" ile örtüşmekte.
Dün Başbakanlık Konutu'ndaki "geç kahvaltı" masasında Başbakan Erdoğan, çağın bu siyaset gerçeğini algılamış görünüyordu: "Medya, kolektif aklın unsurudur diyorum arkadaşlara..."
İlerleyen dakikalarda da, haberlere ve köşe yazarlarına yakın izleme markajından kanıtlarını yaşadık.
İzlemenin yanı sıra, kendini ifade etmek için de iletişim sürecinde yer alıyor.
"Diyalog" demokrasinin proteini...
...............
Erdoğan ve AKP için kuşkuların hızla sürdüğü bir gerçek...
"Böyle görünüyorlar ama..." diye başlayan bir "B Planı" ihtiyat notu düşülmekte.
Dün Erdoğan'ın bu bağlamda geniş yorumlanması gereken bir söylemi oldu:
"Hedef, merkez partisi olmak. Başörtülü ve başı açık partimiz, toplum ortalamasını yansıtmalı.
Arkadaşlarıma da bunu söylüyorum" dedi.
Söylemi önemli.
"Arabanın ön tekerleri nereye giderse, arka tekerleri de onu izler."
AKP'nin "merkez partisi" olması, öndekiler gibi algılanmalı.
Rota böyle çizilirse, diğer tüm boyutlarda "yöneliş" aynı olur.
"Merkez parti siyaseti" ideolojik sapmalar ve uçlara savrulmak olasılıklarının azaldığı çizgidir.
AKP, çizginin henüz neresinde?
Ayrıca tartışılır.
Ancak... "Erdoğan'ın, partisine belirlediği rota", dış politika, ekonomi ve iç politikada yol haritalarını ortaya koyuyor.
AB ve Batı ile ilişkilerde doğrultunun süreceği... IMF ile otomatik pilota bağlanmış programda sapmalar olmayacağı... İçeride "B Planı" kuşkularının "yoğun yaşanmaması gerektiği" düşünülebilir.
Başbakan R.T. Erdoğan, Başbakanlık Konutu'nda Milliyet'in Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin ve yazarlarından oluşan bizlere, dün bu ana başlığı verirken, alt başlıklarla da çelişkili görünmedi.
............
Örneğin...
Şöyle:
"- AB yol haritasında ilerliyoruz.
Hız kesmedik. Haziran sonunda ek protokol hazır olur. Biz üstümüze düşenleri yaparız. 3 Ekim'de müzakerelerin başlaması için engel görmüyorum. AB tarafından da farklı sezgilerim yok."
"- IMF'ye niyet mektubu ve anlaşma çok yakında tamamlanır."
Erdoğan, iç politikada da kırıp dökmemeye özen gösterdi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin'in yüksek voltajlı sözlerini almış ve toprak hattından göndermiş. "Hâl dili" onaylamadığını gösteriyordu ama "ağız dili" özenliydi.
.............
Erdoğan, dış siyasette "hücum" oynuyor.
Örneğin, 1974'ten bu yana Türkiye'nin karşısına getirilen Kıbrıs konusu için "Uluslararası ilişkilerde artık Kıbrıs gündemden düştü. Biliyorlar ki, o konuyu açarlarsa bumerang hazır" diyor. Gerçekten, KKTC'nin referandumda Annan Planı'na "EVET" demiş olması, Türkiye'nin sıkıştırıldığı köşeden çıkmasını sağladı.
Aynı strateji bu kez Ermenistan'a, "Arşivlerimizi açalım. Tarihçiler incelesinler" çağrısıyla uygulanıyor. Ermeni sorunu bağlamında da Ankara atağa geçti. Erdoğan, "Siyasi ilişkiler oluşturulurken, tarihçiler de çalışsınlar" görüşünde. Böylece "dosyayı tarihçilerle çözümsüzlüğe bırakmak" gibi bir görüntü çizmeyecek.
"Kürt sorunu" diyenlere de ilginç bir yanıtı var:
"Ben Karadenizliyim; eşim, Kürt yurttaşların yoğun olduğu Siirtli. Siirt'ten yüzde 85 oy alarak seçildim. O yörede AKP de yüzde 38 oyla birinci..." Ancak Türk sözcüğünün Türkiye vatandaşlığını aşan etnik vurgulamalarına karşı milliyetçiliği tetiklediği ve AB'nin de milliyetçi cereyanları tahrik ettiği görüşünde. Haksız değil.
..........
Erdoğan'ı enerjiden istihdama, IMKB endeksinden turizme, AB'ye, IMF'ye, TÜBİTAK'a, AR-GE'ye... Siyaset, sosyoloji, dış politika, teknoloji, teoloji... Her alanda konuşacak bilgiye sahip gördüm.
Enerjik... Cevap refleksleri güçlü.
Ancak... Türkiye'nin bugününü yarına bağlayan yaşamsal ve büyük akslarda derinlik sarhoşluğunu yaşamadım bu söyleşide..