BIST 9.984
DOLAR 32,40
EURO 34,81
ALTIN 2.435,48

Suşa Beyannamesi TBMM'de kabul edildi

Yeniden yapılanma ve öze dönüş yolunda Türkiye’deki her kurum gibi Türkiye Diyanet Vakfı’da bu süreçte sorumluluk üstlenmiş

Sevgili dostlar; sakın kınamayın beni. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin gelişmesi karşısında belki olması gerekenden daha fazla heyecan duyuyor, duygularımı daha abartılı cümlelerle ifade ediyorum…

Öyle zannediyorum ki; hak vereceksiniz bana… Şöyle ki, 90’lı yılların başlarıydı….Merhum Mehmed Emin Resulzade’nin “Ucalan bayrak bir daha yere düşmez” dediği ay-yıldızlı, mevi yeşil ve al renkli Azerbaycan bayrağı 1990 Yenvar ( Ocak) dirilişi ile birlikte tekrar ucalara=yükseklere tırmanmış ve nazlı nazlı dalgalanmaya başlamıştı…

Bunu takiben Resulzade ve Ahmed Cevad’ların temellendirdiği o ruh ve mana doğrultusunda bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti varlığını ve yeniden dirilişini bütün dünyaya bir kere daha ilan etmiş, milletin azadlığı, devletin bağımsızlığı , üç renkli, ay-yıldızlı bayrağının nazlı-nazlı semalarında dalgalanması yolunda gözünü hiç kırpmadan kendini Rus tanklarının önüne atan ŞÜHEDA’nın feda-i can ettiği hedef doğrultusunda geride kalan herkes, yeniden dirilişin gerektirdiği yola koyulmuş ve bütün kurumlarıyla devletin çatısı yeniden çatılmaya başlanmıştı.

Yeniden yapılanma ve öze dönüş yolunda Türkiye’deki her kurum gibi Türkiye Diyanet Vakfı’da bu süreçte sorumluluk üstlenmiş ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini esas alarak Bakü Devlet Üniversitesi bünyesinde bir İlahiyat Fakültesinin kurulup yürütülmesini taahhüt ederek işin başına sayın Dr. Tayyar Altıkulaç hocamıza getirmişti.

1993-94 Eğitim Öğretim yılı yeni başlamıştı… Hocam, “hazırlan Bakü’ye gidiyorsun” talimatını vermişti bana. Ben de o günlerde kırk yaşımı tamamlamış, kırk birimden gün sayıyordum. Düşündüm! “Yalnız mali kazançtan zekat verilmez, ömrün de zekatı gerekir” dedim ve o güne kadar geçirdiğim 40 yıllık ömrümün zekatına mahsuben hocamın teklifine bir yıl süreyle “EVET” dedim.

Böylece ben de, bir devletin yeniden diriliş ve özüne dünüşünü gerçekleştirecek olan kervana dahil olmuştum. Yalnız sınıfta karşımızda bulduğumuz öğrencilerimize değil, radyo, televizyon gibi iletişim araçlarının sunduğu imkanlarla ve her zaman her yerde davranışlarımızla, canlı tutma mecburiyetinde olduğumuz ve vitrine taşıdığımız Anadolu insanının seciye ve karakterindeki güzellikleriyle, kardeşlerimizin yeniden dirilişine ve öz değerleriyle bütünleşmelerine hız katmıştık. O kadar ki, vaki iznimiz doğrultusunda derslerimize devam eden SİVETA isimli kızımız “HİLAL” adını almış ve bu olay her birimizi, gerçek dönüşüm ve öz ile bütünleşmenin MUTLAK İRADE’nin yardım ve dilemesiyle gerçekleşeceği noktasına taşımıştı.

İşte o zaman bütün talebelerimin “ne olur bizi bırakıp gitme” şeklindeki samimi taleplerine, Rabbimin ileride şahsıma lütfedeceği ömür çizgimin bundan sonraki zekatını peşin ödemek üzere bir yıl daha cephede kalmama yönelik kendilerine olumlu cevap vermiştim. Artık öğrencilerim de diriliş kafilesine katılmış ve böylece öze dönüş halkası günden güne genişlemişti.

AGIK, ABD ve AB’nin, Karabağ’a yönelik bütün oyalamalarına rağmen ipek kozası misali Bakü Devlet Üniversitesinde yakılan o meşale ile yolu aydınlanan halkın, diriliş kervanındaki SERDENGEÇTİ’lerin gayretleri sonucu “ özüne dönüş” ve “Dirilişini tamamlaması” büyük bir hız kazanmıştı. Artık ecdat kanıyla sulanmış olan vatan parçasını işgal eden Ermeni’ye haddini bildirip gasbedilen vatan toprağını geri alma zamanı gelmişti. Nitekim 27 Eylül 2020’de harekata başlayan Azerbaycan Ordusu 44 gün içerisinde Karabağ’ı Ermeni işgalinden kurtarmış, Şuşa’yı, yanı başında doğma kardeşinin ay-yıldızlı albayrağı olduğu halde Azerbaycan bayrağını dikmiş ve Gövher Ağa Camii’nin çatısına çıkan yiğitler fethin sübuta erdiğinin nişanı olarak Hacı Bayram’ın minarelerinden yücelen Ezan-ı Muhammedî’leri andırırcasına o kutsal daveti seslendirmişti.

BU ZAFER HEPİMİZİ SEVİNCE BOĞMUŞTU
Karabağ, kadim Türk yurdu olmasına rağmen zalimler tarafından işgal edilmiş kadim bir ecdat toprağı idi. Gasbedilen vatan toprağının geri alınması elbette bu aziz millete mensubiyet duygusunu taşıyan herkesi mutlu edecekti. Nitekim 15-16 Haziran 2021 tarihlerinde Sayın Cumhurbaşkanımız Azerbaycan’ı ziyaret etmiş ve düşmandan geri alınan yerleri gezip görmek, zaferin sembol mekanı olan Şuşa’daki Gövher Ağa Camii’nde şükür namazı kılmak için Azerbaycan Cumhurbaşkanı sayın Aliyev ile birlikte Şuşa’ya geçmiş ve bir bakıma barışın kalıcı olmasına yönelik, o tarih itibariyle ileride kurulacak olan “Türk Devletleri Teşkilatı”nın nüvesini teşkil etmek üzere, Azerbaycan ile Türkiye arasındaki stratejik ortaklığı “Müttefiklik” mertebesine çıkaracak olan tarihi adıyla “Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında Müttefiklik İlişkileri Hakkında Şuşa Beyannamesi”ni imzaladılar.

Böylece eski Sovyet coğrafyasında meydana gelen bir çatışmada ilk kez Rusya dışındaki bir gücün sonuçları belirleme kapasitesine ve becerisine sahip olduğuna bütün dünya şahit olmuş oluyordu.

Detaylarını önümüzdeki hafta ele alacağım bu, kısa adıyla “Şuşa Beyannamesi” eş zamanlı olarak 03.02.2022 tarihinde hem TBMM’nden hem de Azerbaycan Alî Meclisinden geçerek her iki ülke adına kanunlaştı. Kardeşliğimizin devamlılığı, Türk Devletleri Teşkilatı’nın bekası için hayırlı olsun.

Şimdilik kalın sağlıcakla sevgili dostlar.