BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,74
ALTIN 2.438,67

'Ahde vefa' kavramı ve Batı!

Sevgili dostlar; “Ahde Vefa” kavramı, bizim de günlük hayatımızda, sosyal ilişkilerimizin seyri sürecinde sıkça kullandığımız kökü mazide olan bir kavramdır. En dar anlamıyla “verilen söze riayet” manasını içeren “ahde vefa” daha geniş anlamıyla tarafların,  hatta her bir ferdin mazide sergilemiş olduğu bütün hatıralarına saygısını canlı tutmakla, o hatıralarını ve belirgin ilkelerini göz önünde bulundurarak ileriye dönük davranış sergilemesini ifade eder.

Daha da geniş anlamıyla, bilhassa yine Batılı hukuk felsefecilerinin adlandırmasıyla “ahde vefa” adalet demektir, insanlık demektir, hatta bizatihi hukuk demektir.

Yine ifade edelimki; “ahde vefa”nın en geniş anlamdaki bu yorumunun en manidar örneğini 1915 yıllarında, karı-koca Fransız iki seyyah vermişti. Hem de, samimi duygularıyla Batı kamuoyuna seslenerek… Osmanlı’nın son dönemleriydi, yıl 1915… Fransız karı-koca, iki seyyah karar vermişlerdi; baharın gelişiyle birlikte, Nice’den itibaren yola çıkıp Adriyatik sahillerini takip ede ede Osmanlı diyarını gezip dolaşıp görmeye…

Nihayet Gelibolu’ya varacak kadar, hedeflerine doğru yol almış, Gelibolu sebze pazarında şahit oldukları Osmanlı misafirperverliğinin kendilerine kazandırmış olduğu güven duygusuyla İstanbul’a doğru yollarına devam etmişlerdi. Kanuni Sultan Süleyman’ın, Fransa Kralı’na yazmış olduğu mektubun hatırına saymış olacaklarki; her ikisi de bir an önce Süleymaniye Camiini ziyaret etmeyi önemsemişlerdi! Gün ortasını geçmiş, karınları da acıkmıştı… Yol üzerindeki fırının önünden geçerken İstanbul ekmeğinin etrafı kaplayan buram buram kokusuna tahammül edemeyen hanfendi, fırından alıp koltuğunun altına sıkıştırdığı ekmekten lokma-lokma yararlanmaya gayret ederken camiye doğru ilerlemeyi de ihmal etmiyorlardı. Caminin dış avlusundan içeri girince duvarın dibinde, açlıktan karnı birbirine geçmiş bir anne köpeğin, yavrularını emzirmekle meşgul olduğunu görürler.

Analık duygusu kabaran hanımefendi, koltuğunun altındaki ekmeğin tamamını anne köpeğin önüne koyar. Anne köpek, kendine özgü davranışlarıyla adeta kadına teşekkürlerini arzeder. Önüne konulan ekmeğin hatırını sayan ve bunu fizik davranışlarına yansıtan anne köpeğin yavrularıyla birlikte ekmeğin etrafında oluşturduğu sevgi ve memnuniyet yumağını müşahede etmenin mutluluğu içerisinde Süleymaniye ziyaretini tamamlayan karı koca iki seyyah, programları doğrultusunda yollarına devam ederler.

Karı-koca her iki seyyah yoğun olan programlarını tamamlamalarını müteakiben, bir yıl sonra tekrar İstanbul’a ve hasseten hanımefendinin “bir yıl önce annelerine ekmek verdiğim yavru köpeklerin durumu ne oldu acaba?” şeklindeki merakı doğrultusunda Süleymaniye Camiine uğrarlar. Dış avludan camiye doğru bir kaç adım ilerlemişlerdi ki, iki-üç tane yeni yetme köpek, hanımefendiyi üç-bir taraftan sarmış, üzerine üzerine saldırıyorlardı.

Bundan sonrasını hanımefendi şöyle anlatıyordu; “Tam bu esnada yaşlı bir köpek çıkageldi. Sırtını bana dönerek benim üzerime üzerime gelen genç köpeklere yönelik havlıyarak adeta onları geri püskürtüyordu… Korkum gitmiş rahatlamıştım artık… Yaşlı köpeğe dikkatlice baktım, ne göreyim; benim bir sene önce kendisine ekmek verdiğim açlıktan karnı birbirine geçmiş olan o ana köpekti, bana saldıranlar da onun yavrularıydı… Anne köpek beni tanımış, bu davranışıyla, adeta yavrularının saldırgan tutumları sebebiyle anneleri olarak onlar adına benden özür diliyordu. Yavrularına da, yediğiniz ekmeği ne çabuk unuttunuz, sizin anneniz bir sene önce, üzerine üzerine saldırdığınız bu kadının verdiği ekmekle karnını doyurmuş, siz de ananızı doya doya emmiştiniz. Bunu nasıl hatırlamaz, yediğiniz lokmayı nasıl unutursunuz” diyordu adeta…

Hanımefendi, karşılaşmış olduğu bu ibretlik olayı ifade ettikten sonra bizzat Batı’ya şöyle sesleniyordu; “Ah Batı, sen yok musun sen! Sen, Osmanlı’nın köpeği kadar asalet örneği göstermedin. Osmanlı’nın köpeği bir sene önce yediği ekmeği unutmadı, onun hatırını saydı. Ama sen, asırlarca kapitülasyonlar vasıtasıyla Osmanlı’nın ekmeğini yedin, üstelik yediğin ekmeğe ihanet ettin. Bununla da yetinmeyip Osmanlı’yı yok etmek için elinden geleni ardına koymadın.”

Doğrudur! Yediği ekmeğe gördüğü iyiliğe hürmet ve saygı açısından Batı, Fransız seyyah’ın ifade ettiği gibi  Osmanlı’nın köpeğinin gösterdiği asaleti gösterememiştir. 

Tarih tekerrürden ibarettir!

Batı’nın ve işbirlikçilerinin bütün ihanetlerine rağmen, biz küllerimizden yeniden doğduk, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak özbenliğimizle ayaklarımızın üzerine bir kere daha dineldik. Tarihî misyonumuz doğrultusunda, ruh ve mana bütünlüğü içerisinde kendimize gelerek, tarihin milletimize yüklediği sorumluluğun şuur ve idrakiyle mutlak doğruyu yaygınlaştıma, zalime dur deyip mazlumun ahını dindirme yolunda, “Dünya beş’ten büyüktür” haykırışıyla tekrar arz-ı endam eyledik.

Böylece Batı’nın uykuları bir kere daha kaçtı. Zira onlar, bizi dumura uğrattıklarını sanmışlardı. Şimdi, içten içe bizi birbirimize düşürmek suretiyle, içimizdeki işbirlikçilerinin yardımıyla daha etkin bir şekilde bizi çökertmenin gayretini sergiliyorlar.

O kadar ki, iki yüzlülük içerisinde kendi ülkelerinde, başta PKK ve FETÖ olmak üzere milletimizin  birliğinin ve bekasının düşmanı, terör örgütlerine kucak açmaktan hiç çekinmiyor, yüzleri kızarmıyordu. “Bize karşı beslediğiniz yılan bir gün sizi de sokacak” uyarılarımıza kulak tıkayarak hala iki yüzlülüklerine devam ediyorlar.

Nihayet besledikleri yılan, tam da uyardığımız gibi, kendilerini sokmaya başladı… Nitekim şu anda PKK’nın ateşe vermesi sonucu Paris, Marsilya, Atina ve Londra sokakları alev alev yanıyor. Vaktiyle biz kendilerini uyarmıştık; “koynunuzda beslediğiniz yılan, bir gün sizi de sokacaktır” diye.

Nihayet söylediğimiz gibi yılan onları da soktu. Ey Batı! Bırakın artık iki yüzlülüğü; gelin dostluğun, insanlığın, adaletin, hukukun temel ilkesi olan  “Ahde Vefa” ilkesine dönün.

Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.