BIST 10.400
DOLAR 32,23
EURO 34,95
ALTIN 2.412,19
HABER /  GÜNCEL

Sır Kapısı, yapımcının göz bebeği

Son zamanlarda özel televizyonlarda "Sır Kapısı" furyası almış başını gidiyor. Kanallar bu tür programlara duyulan ilgiden dolayı sıklıkla yer vermeye başladı.

Abone ol

Son zamanlarda çoğu özel televizyon sır kapısı formatında programlara yer vermeye başladı. Peki insanlar bu tarz programları nasıl buluyor. İşte tüm bunları size Osman Özsoy anlatacak...

GÜNDEMİN İÇİNDEN



TELEVİZYON ekranlarını sırlı programlar sarmış durumda. Aslında bu sadece Türkiye'ye özel bir durum da değil. Amerika'nın en çok izlenen kanallarında da bu tür programlara rastlamak mümkün.
Bu tür programların Türkiye'de öncülüğünü yapan STV'deki Sır Kapısı programı, Amerika'da yayınlanan bu tür programları satın alarak başlamıştı. İlgi gördüğü anlaşılınca, yerli çekimlerine başlandı. Şimdilerde hangi kanalı açsanız, iyilerin kötülere karşı kesin zaferiyle sonuçlanan bu tür programlarla karşılaşıyorsunuz.
Bir arkadaşım, gece karanlığını kısmen aydınlatan sis bulutları arasından, nereden ve ne zaman çıkacağı belli olmayan aksakallı dedelerin başlangıçta küçük çocuğunu epey ürküttüğünü söyledi. Bir sürprizle karşılaşmamak için, oturma odasından mutfağa yalnız gidemediği zamanlar olmuş çocuğun. Şimdilerde ise, ne zaman başı daralmış, muhtaç duruma düşmüş birini izlese, sis bulutları arasından bir aksakallı dedenin çıkacağını bilmek rahatlatıyormuş onu.
Geçtiğimiz günlerde elime Sarı Hayatlar adlı bir kitap geçti. Adem Coşkunyürek tarafından kaleme alınan kitapta, İstanbul sokaklarında 24 saat direksiyon sallayan on binlerce taksi şoföründen bazılarının yaşadıkları ilginç olaylara yer verilmiş. Okurken kimi zaman güldüm, kimi zaman üzüldüm, kimi zaman da bu kadar olur dediğim zamanlar oldu. İşte onlardan bazıları.
Çarşamba'ya...
İSTANBUL Atatürk Havalimanı'na bayan yolcusunu bırakan taksici, kısmet düşüncesiyle başlamış beklemeye. Çok geçmeden elinde valizleri bir yolcu yaklaşmış yanına. 'Çarşamba'ya gideceğim, müsait misiniz' diye sormuş. 'Elbette' cevabı üzerine, yolcu valizlerini yerleştirmiş bagaja. Taksici oldukça sevinmiş. Çünkü onun memleketi de Çarşamba'ymış. Uzun zamandır göremediği yakın akrabalarını gitmişken görebilme düşüncesi mutlu etmiş onu.
Yola çıktıklarında yolcusuna, 'Evim yolumuzun üstünde. Bir iki dakikalığına uğrayıp bir şeyler alabilir miyim' demiş. 'Elbette' demiş yolcu. Taksici birkaç dakika sonra elinde küçük bir valizle çıkagelmiş.
'Hayrola şoför bey bir yere mi gidiyorsunuz?' diye sormuş yolcu. 'Çarşamba benim de memleketim. Gitmişken birkaç gün kalırım, diye düşündüm de' demiş taksici.
Demiş demesine de, yolcu başlamış gülmeye. Gülmesi kesileceğine kahkahaya dönüşmüş. Ardından da, 'Çarşamba derken Samsun Çarşamba'ya değil, Fatih Çarşamba'ya gideceğiz' demiş. Mahcup vaziyetteki taksicinin dudaklarından, 'Kusura bakmayın' sözü dökülebilmiş ancak.
Taksiye binen yaşlı teyzenin, 'oğlum beni karşıya atıver' demesinden sonra, İstanbul'un öbür yakasına yolcu götüreceği düşüncesiyle sevinen taksici, teyzenin 'şuradan dönüver oğlum' demesiyle birlikte bir 'u' dönüşü yaparak yolun karşısına geçmiş. Ardından da teyzenin, 'ben burada inivereyim' oğlum sesi duyulmuş. Taksici, teyzenin İstanbul'un karşı yakasına değil, yoğun trafik yüzünden geçemediği caddenin öbür tarafına geçmek istediğini öğrendiğinde yapacak bir şeyi yokmuş. Parasıyla değil mi?
Kitapta işte böyle akıp gidiyor birbirinden ilginç olaylar. Kimi zaman gülerek, kimi zaman üzülerek okuyorsunuz. İstanbul'un gece yarısı kısmen sakinleşen ve sessizleşen sokaklarında, sabaha kadar direksiyon sallayan taksi şoförlerinin elindeki üç beş kuruşu bıçak veya silah zoruyla gasbetmeye çalışan vicdansızların varlığı üzüyor sizi.
Konunun, yazının başında dile getirdiğimiz sırlı olaylarla bağlantısına gelince. Bu tür programlara konu olabilecek malzemeler de var kitapta. Onlardan biriyle yazımıza son verelim.
O hep böyledir...
GECE saat 01.00 sularında Aksaray'dan aldığı yolcuyu Zeytinburnu'na bırakan taksici, dönüşte iş almayıp, Kocamustafapaşa'daki evine gitmeyi düşünür. Merkezefendi mezarlığının arasındaki yoldan eve dönüş yaptığı sırada, 19-20 yaşlarındaki bir kızın yol kenarında el ettiğini görür. Gecenin o saatinde bir genç kızı mezarlık kenarında bırakmak istemeyen taksici kızı arabasına alır. Kız taksiciye, 'Beni Kocamustafapaşa'ya götürür müsün' der. 'Tabi kızım' der taksici. Bir müddet sonra kızın, 'Tamam amca burası' demesiyle durur. Kızın, 'üzerimde para yok, izin verirseniz evden alıp geleyim' demesi üzerine 'tamam' der.
Fakat aradan 20 dakika kadar geçmesine rağmen kızın gelmediğini görünce, parasını almak bir yana, kız için kaygılanmaya başlar. Evin zilini çalar.
Bir müddet sonra evin ışığı yanar. Yaşlı karı koca tarafından kapı açılır. Taksici olayı anlatır. İşin parasında olmadığını, ama kız için endişelendiğini söyler. Yaşlı çift taksiciyi içeri buyur ederler. Duvardaki resmi göstererek 'bu muydu?' diye sorarlar. 'Evet' cevabı üzerine, kızı nereden aldığını sorarlar. 'Merkezefendi mezarlığından' cevabı üzerine, o kızın, 20 yıl önce trafik kazasında kaybettikleri kızları olduğunu ve bu olayın sıklıkla yaşandığı söyleyerek, 'bunu unutsanız iyi olur' derler.
Hayatın kendisi başlı başına bir mucize aslında.
Bir nefes alıp vermek bile...
Farkına varmadıklarımız, fark ettiklerimizden çok daha fazla.

YAZI:Osman Özsoy
KAYNAK:H.O.TERCÜMAN