BIST 10.181
DOLAR 32,22
EURO 35,12
ALTIN 2.467,95
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

O belgesel kitap oldu

11 Eylül'ün Amerika tarafından düzenlendiğini, kredi sistemini, savaş ekonomisini, Federal Reserve tarafından nasıl köle bir toplum yaratıldığını anlatıyor.

Abone ol

Videosu resmi rakamlara göre Türkiye'de bugüne kadar 300,000 defa izlendi. Elden ele dolaşan DVD'leri, videoyu gösteren sayısız internet sitesi bu sayıya dahil değil. Facebook Zeitgeist Türkiye sayfasında 10,000 üye var. Sokaktaki insandan, mega starlara, siyasi liderlere, üniversiteleriyle, liseleriyle yediden yetmişe bütün Türkiye Zeitgeist'ı konuşuyor.

Ekonomik krizler neden çıkıyor?
Din nasıl kullanılıyor?
Savaşların ardındaki güçler kimler?
Dünya güçlerinin hedefi nedir, bu hedefe nasıl gidiliyor?
Yeni düzenin gönüllü köleliğine nasıl ikna ediliyoruz?...

Zeitgeist herkesin anlayabileceği yalın bir dille gerçekleri tüm çıplaklığıyla gözünüzünü önüne seriyor ve gözlerimizi korkunç gerçekliğe açıyor.

, Alman felsefeci Hegel’in meşhur ettiği bir kelime. Uzun yıllar genellikle sadece felsefe dünyası çevresinde bilinen ve neredeyse tüm batı dillerinde orijinal haliyle kullanılan aynı zamanda bir kavram. Zamanın ruhu ya da ortak zamanda hissedilen ruh hali de diyebiliriz Zeitgeist için. Peki, ortak zamanın ruhu diye bir durum söz konusu olabilir mi? Sadece bir felsefeci olarak değil, sıradan bir insanın da gözünden baktığımızda yaşadığımız ortak zamanda bir üst ruh halinde bir araya geldiğimizi, birleştiğimizi söyleyebiliriz.

Aynı çatı altında yaşayan iki-üç kişinin aynı kanıyı paylaşması gibi: Hayat kötü, işler boka sarıyor; kriz, enflasyon, yolsuzluk, günden güne felakete sürüklenen bir dünya. Aslına bakarsak, bunlarda hepimiz hemfikiriz. Yani durumu aynı çatı altında yaşayan iki-üç kişinin örneğinden çıkarıp mahalleye, şehirlere, ülkelere ve dünyaya yaydığımızda yaşadığımız zamanın ortak ruhunda hepimiz bir şekilde buluşuyoruz. Günümüz dünyasında hepimizin güvenliğinin tehlikede olduğu duygusu gibi...


Dünyada kötülük her zaman kol gezdi. Çeşitli bahaneler ve yöntemlerle... Tarih her türlüsüne tanık oldu. En azından ortak insanlık hafızasını bir araya getirdiğimizde ortak bir resme ulaşıyoruz. Gördüğümüz ortak resim, bugüne kadar kötülerin hep değişik kılıklarla karşımıza çıktığıdır. Ama tabii bu resimde herkes kendi kötüsünü farklı da görebilir. Çünkü kötülük de bir yerden sonra izafi. Rockefeller ailesine göre kötülük diye bir şey olamaz belki de; olsa olsa sahip oldukları mal varlığının azalmasıdır kötülük. Gücündün güç kaybetmesidir. Herhangi bir şirketlerinde işlerinin kötüye gitmesidir mesela.

Dünya hiç de güvenli bir yer değil
Bütün dünya 11 Eylül 2001 sabahı sarsıcı bir haberle uyandırıldı. İmparatorluğun kalbine çok ölümcül bir saldırı yapılmıştı. 19 hava korsanı, Amerikan Hava Yolları’na ait dört ticari uçağı kaçırarak ve hava savunma sistemini de atlatarak değişik saatlerde hedeflerinin yüzde 75’ini aynı gün içinde vurmuştu. Hedeflerden biri olan Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kuleleri, elbetteki Amerikan imparatorluğunun sembolüydü. Ve yıkılışları bütün dünyaya şu duyguyu yaşattı; ‘artık hiçbirimiz güvende değiliz’.

Terörizm herkes için çok büyük bir tehdit. Her an ölüm yanı başımızda kol geziyor. Dünya hiç de güvenli bir yer değil. Daha güvenli bir dünya için bir şeyler yapılmalı. Bu ne olabilir? Teröristleri yok etmek. Kim yapabilir bunu, dünyanın en büyük süper gücü. Amerika! Gelsin Afganistan, gelsin Irak...
Şimdi soru şu, adım adım gidilen bu yolda, yolu önceden düzleyen biri ya da birileri var mı acaba? 3 bin kişi. Dünya Ticaret Merkezi kulelerinde uçakların çarptığı sabah saatlerinde bulunan 3 bin kişi, hayatını kaybetmişti.

Böyle bir saldırıyı bir devlet neden kendi halkına karşı yapsın ki? Öyle bir şey olamaz. Sanırım bu konuda da ortak zamanın ruhuna yaklaşıyoruz. Çünkü hepimizin böyle bir kanıya varması için yolu önceden biri açmış. Yine kötülük çıkıyor bunun altından. Ama kimin kötülüğü? 


Dünyanın kötülerine Amerika tonlarca bomba yağdırırken, bombaların üreticisi olan şirketleri hisseleri borsalarda tavan yapıyordu ama. Tıpkı otomotiv gibi, tekstil gibi silah da bir sektör sonuçta. O sektörde çalışanların da maaşları, sigortaları vs giderleri var değil mi? Bu yüzden şirketler sürekli kârlılık politikasına hedeflenmeli. Peki ürettiğin şeyin tüketicisi yoksa? O zaman milliyetçilik ne güne duruyor, din ne güne duruyor, terörizm ne güne duruyor...

Peter Joseph ve Jacque Fresko adında iki Amerikalı, birçoğumuzun aklından geçen görüşleri dile getirmişler Zeitgeist isimli belgeselde. “Bu saldırı Amerika tarafından kendi halkına karşı bilinçli bir şekilde düzenlendi.”
Peki bir devlet kendi halkını öldürebilir mi? Birinci belgeselin (), ikinci bölümünü oluşturan Bütün Dünya Bir Sahnedir’in aslında ana konusu bu. Çeşitli kanıtlardan ve tanıklardan yola çıkarak belgeselin hazırlayıcıları, bu saldırının adım adım CIA’nin kontrolünde gerçekleştiğini iddia ediyorlar. Hazırladıkları belgeselde bugüne kadar sordukları soruların hiçbirinin cevabı henüz verilmemiş. Amerikan resmi makamları bu iddialar karşısında sadece susuyor.

Belgesel'in Video'su yazının devamında 

[PAGE]

O zaman bir devlet kendi halkına bunu yapabiliyorsa, başka devletler de pekâlâ yapabiliyor, hatta yapıyorlardır. Ya yaşadığım devlet...
Belgeseli izleyenlerin kafalarında kocaman boşluklar oluşuyor. Çünkü ortaya koydukları argümanları da bugüne kadar çürüten olmadı.

Tabii bu belgesel birçok ‘en’e de sahip. İnternette tüm zamanlar içinde en çok izlenen video olması bir tanesi mesela. Peki bu kadar ilgi görmesi insanların bu düşünceleri duymak istiyor olmasından olabilir mi acaba? Yoksa “onlar da (P. J.-J. F.) çok iyi bir hikâye örmüşler bravo yani” mi diyeceğiz? Öyle ya da böyle bu belgeselin ortak zamanın ruhuna bir müdahale olduğunu söyleyebiliriz. Bize yansıtılmak istenen dünyanın aslında yansıtıldığı gibi olmadığı... En azından belgeseli izleyenlerin bu kanıya ulaştıklarını düşünebiliriz.

Tabii bu kadar ilgi gören belgesel, öte yandan her türlü kişisel çabayla diğer izleyicilere ulaştı. Belgeseli sahiplenen bazı gruplar halka açık ortak gösterimler düzenlediler, internet üzerinde fan grupları kuruldu; Facebook’ta örgütlendiler ve yine Facebook’un ‘en’ büyük gruplarından oldular. Google’da ve Yahoo’da yine belgesel adına gruplar oluşturuldu.
Bugünlerde belgeselin yayılması elbette sadece internette ilerlemiyor. Türkçe okurların görsel inceliğine de hitap edecek şekilde belgeselin birinci bölümünün bir kitaba aktarıldığı ve kitabın Mitra Yayınları tarafından yayınlandığı haberi, bunlardan biri mesela.

‘Nedensiz değildir herhalde’
Aslında belgelesin etrafındaki ilginin, neredeyse popülize olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak ortak zamanın ruhunda, kandırıldığımız, -evet açık açık kandırıldığımız, dolandırıldığımız, sistemli bir şekilde köleleştirilmeye çalışıldığımız duygusu baskınsa ‘nedensiz değildir herhalde’, diye de düşünmeden edemiyor insan. Ya da o ana kadar kafanızda hiçbir soru yoksa, belgeseli izledikten ya da okuduktan sonra art arda soru işaretleri diziliveriyor karşınızda... Acaba olabilir mi? Amerika 3 bin vatandaşını öldürmüş olabilir mi? I. ve II. Dünya Savaşı, Vietnam, Somali, Afganistan, Irak...

Hepsi de bir şemanın sıralı parçaları mıydı? Peki bu kadar büyük bir güce kim ya da kimler sahip olabilir? Ve bu güçle neler yapılabilir?
Matrix ile yaşadığımız dünyanın gerçekliğine dair kendimizle yüzleşme gereği duyduk. Matrix bir disütopyaydı. Ama onun öncesi de var, 1984 mesela. George Orwell’ın ünlü romanı. O romanda öngörülen dünyayı bugün yaşamadığımızı kim iddia edebilir? Cep telefonlarımız, bilgisayarlarımız ve televizyonlarla o dünyayı yaşamıyor muyuz?

Günümüzden bakarak bir duruma ütopya veya disütopya demek çok da doğru değil demek ki, bu durumu küresel ısınmanın etkisine bağlı olarak belki de zamanımızdan birkaç yüz yıl sonra bu kavramlarla etiketleyecekler ve belki de şöyle diyecekler: “Peter Joseph ve Jacque Fresko’nunki tam bir disütopyaydı, neymiş efendim, hepimizin koluna birer çip takılacak ve tek bir kişinin hâkimiyetine girecekmişiz...

Bu yemyeşil dünyada, şu huzurlu ortamda hayatlarımızı sürdüreduralım, adamların akıllarına neler de geliyor?”
İki yüz yıl sonrasının ortak zamanının ruhunda böyle bir tablonun şekillenmesini kim istemez ki, varsın Zeitgeist iyi örülmüş bir hikâye olsun. Dünyanın gerçekten berbat bir yere dönüştüğünü düşünmüyorsak, çalalım oynayalım, gülelim eğlenelim... Zaten hepsi hepsi yalan dünya değil mi?


Zeitgeist Türkçe Bölüm 4