BIST 9.693
DOLAR 32,59
EURO 34,77
ALTIN 2.507,70
HABER /  GÜNCEL

MİT tırları davasında 2 askere müebbet istendi!

MİT tırları davasında tutuklu olan Tuğgeneral Hamza Celepoğlu ve emekli Albay Burhanettin Cihangiroğlu için müebbet hapis cezası istendi.

Abone ol

Adana ve Hatay'da MİT tırlarının yasa dışı yollarla durdurulmasına ilişkin tamamlanan soruşturmada, tutuklu Tuğgeneral Hamza Celepoğlu ve emekli Albay Burhanettin Cihangiroğlu'nun, "darbeye teşebbüs etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk maksadıyla açıklamak" suçundan müebbet, diğer suçlardan ise 30 yıldan 42 yıl 6’şar aya kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından hazırlanan iddianamede, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden MİT tırlarının durdurulmasına ilişkin yargılamayla ilgili ayrıntılı açıklamalar yapıldığı vurgulandı.

İddianamede, sözde "Kudüs ordusu terör örgütü" soruşturmasını yürüten ve davalarda sanık konumuna düşen kişilerin, soruşturma kılıfı altında uydurma gerekçe, sahte delil ve ihbarlarla Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) yönetici ve mensupları ile sivil toplum kuruluşu mahiyetindeki İnsani Yardım Vakfı (İHH) yönetici ve çalışanlarının telefonlarını dinlemek suretiyle terörle irtibatlandırmaya çalıştıklarının tespit edildiği aktarıldı.

İddianamede, "soruşturmanın başlatılma sebebi; İHH'nın İsrail tarafından uygulanan abluka nedeniyle Gazze'ye Mavi Marmara adında yardım gemisi gönderme kararı alması, aynı tarihlerde Emre Taner'den boşalan MİT Müsteşarlığı'na Hakan Fidan'ın atanması ve siyasi irade tarafından 'Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi' adı altında barış sürecini yürütmekle görevlendirilmesidir." ifadeleri yer aldı.

"Sanıkların, FETÖ adına hükümeti ortadan kaldırmaya çalıştıkları anlaşıldı"

İddianamede, 3 yıl 7 ay süren sözde "Kudüs ordusu terör örgütü" soruşturmasını yürüten sanıkların, terörle ilgili hiçbir delil bulamayınca sahte gizli tanık, sahte ihbar ve istihbari yazışmalar yoluyla delil ürettikleri, bu kapsamda dosyaya bilinçli olarak PKK/KCK, El-Kaide, DHKP/C, MKP terör örgütleri ve uyuşturucu ticareti soruşturmalarıyla ilgili evraklarını koyarak, mağdur ve müştekileri bu örgütlerle irtibatlandırma yoluna gittikleri öne sürüldü.

Sanıkların amacının, planladıkları gözaltı işlemlerinden sonra irtibat bulunduğu gerekçesiyle bu terör örgütü ve uyuşturucu madde ticaretine ilişkin soruşturma dosyalarını sözde "Kudüs ordusu terör örgütü" soruşturma dosyasıyla birleştirme olduğunun ifade edildiği iddianamede, "MİT'in İHH aracılığıyla El-Kaide ve El-Nusra terör örgütlerini desteklediği, bu örgütlere silah yardımında bulunduğu" kurgusu üzerinden, "Türkiye Cumhuriyeti devletinin terör örgütlerine yardım ettiği" algısı oluşturmak maksadıyla 1 Ocak 2014'te Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde, 19 Ocak 2014'te de Adana'nın Ceyhan ilçesinde MİT'e ait yardım tırlarının aranması eylemlerinin, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) terör örgütü içinde yer aldığı tespit edilen sanıklar tarafından gerçekleştirildiği, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapamaz hale getirmeye çalıştıklarının anlaşıldığı dile getirildi.

Sözde "Kudüs ordusu terör örgütü" soruşturması kapsamında başta Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve dışişleri bakanı başdanışmanları olmak üzere, üst düzey devlet yetkililerinin resmi ve özel telefonlarının dinlenildiği, Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken nitelikteki görüşmelerinin kayıt altına alındığı, bu görüşmelerin bir kısmının hiçbir suç unsuru içermemesine rağmen iletişim tespit tutanağı haline getirilerek, devlet yetkililerinin sözde "Kudüs ordusu terör örgütü" ile irtibatlandırılmaya çalışıldığının tespit edildiği belirtilen iddianamede, "Soruşturma işlemleri sonucunda sanık Fetullah Gülen liderliğindeki FETÖ/PDY yöneticisi ve üyesi konumundaki sanıkların, uydurma bir soruşturma ile devlet kurumlarını ve üst düzey devlet yetkililerini terörle irtibatlandırmaya çalıştıkları, 17 Aralık 2013 tarihi öncesinde soruşturmayı operasyonel sürece hazırlamak için gazete haberleri, köşe yazıları ve dizi senaryoları ile kamuoyunu istedikleri doğrultuda yönlendirmeye çalıştıkları tespit edilmiştir." değerlendirmesi yer aldı.

"Tırların durdurulması süreci belirli bir plan dahilinde yürütüldü"

İddianamede, MİT tırlarının durdurulması eylemlerinde de, eylem öncesi ve sonrasında örgüt güdümündeki yazar ve basın yayın kuruluşları aracılığıyla kamuoyu oluşturma girişiminde bulunulduğu, eylemlerle ilgili her iki ihbarın da isimsiz veya sahte isimlerle yapıldığı ve daha sonra her iki ihbarı yapan kişinin de jandarma istihbarat görevlisi olduğunun anlaşıldığı anlatıldı.

İddianamede, "Bununla beraber 17-25 Aralık süreci olarak bilinen girişimin ardından devlet kurumları içinde yapılanan örgüt elemanlarının tasfiye edilmesi amacıyla özellikle emniyet teşkilatında birçok atamanın yapılması göz önünde bulundurulduğunda, ihbara konu tırların polis ve emniyet bölgelerinden geçmelerine rağmen ihbarın ısrarla jandarma ihbar hattına yapılması, tırların durdurulması eylemlerinden il emniyet müdürlüklerinin bilgisinin olmaması, jandarma birimlerinin ihbarla ilgili diğer birimlere paylaşımda bulunmaması, 19 Ocak 2014'teki eylemde Ankara'dan Ceyhan'a kadar tırlara müdahale edilmemesinin belli bir amaca yönelik olduğu, belirli bir plan dahilinde sürecin yürütüldüğü tespit edilmiştir." denildi.

Yapılan tespitler doğrultusunda şüphelilerden Hamza Celepoğlu'nun, MİT'e ait devlet sırrı kapsamındaki yardım tırlarının gerek 1 Ocak 2014 tarihinde Hatay Kırıkhan'da, gerekse 19 Ocak 2014 tarihinde Adana Ceyhan'da durdurulduğu tarihler itibariyle Hatay ve Adana illerinden de sorumlu Adana Jandarma Bölge Komutanı olarak görevli olduğuna dikkat çekilen iddianamede, şu değerlendirmeler yer aldı:

"Şüpheli Celepoğlu'nun görevi ve konumu itibariyle, MİT tırlarının durdurulması ve aranarak devlet sırrı kapsamındaki malzemelerin ifşa edilmesi eylemine katılan Hatay ve Adana İl Jandarma Komutanlığı personellerinin amiri olduğu, şüphelinin savunmasında beyan ettiği, 'MİT tırlarının 19 Ocak 2014 tarihinde Adana Ceyhan'da durdurulduğu, arandığı, MİT mensupları ve jandarma kuvvetleri arasında arbedenin yaşandığı, MİT personellerinin silah kullanılarak darp edildiği esnada evinde bulunduğu, adli görevinin bulunmaması nedeniyle olayların kendisine bildirilmediği, olayı televizyondan öğrendiği' hususlarının gerçeği yansıtmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca şüpheli ve sanıkların kullandıkları telefonların HTS baz verilerinin incelenmesi neticesinde şüpheli ve sanıkların 15-21 Aralık 2013 tarihlerinde Ankara'da MİT tırlarının durdurulması eyleminin planlanması kapsamında toplandıkları, şüpheli Celepoğlu'nun da bu toplantıya katılmak maksadıyla 20 Aralık 2013 günü sabah saatlerinde Ankara'ya gittiği tespit edilmiştir.

Şüpheli her ne kadar başsavcılığımıza sunduğu tutukluluğa itiraz dilekçelerinde, 'bir düğüne katılmak maksadıyla Ankara'ya gittiğini' belirtse de, belirttiği düğün Ankara Merkez Orduevi'nde 21 Aralık 2013 akşam saatlerinde gerçekleşmiştir. Ancak şüpheli, 20 Aralık 2013 günü sabah saat 7.40'da Ankara'ya gitmiş ve 20 - 21 Aralık 2013 tarihlerinde Ankara'da baz hareketlerinden anlaşıldığı kadarıyla yoğun şekilde görüşmelerde bulunmuştur. Dolayısıyla şüphelinin yalnızca bu düğüne katılmak için Ankara'ya gittiği yönündeki savunmasının gerçeği yansıtmadığı, yardım tırlarının durdurulması ve aranması eylemlerinin organize edilmek üzere yapılan toplantıya katılmak için Ankara'ya gittiği gerçeğini gizleme amaçlı olduğu anlaşılmıştır."

"Karaosmanoğlu yıpratıldı, Celepoğlu'nun yerine atanması sağlandı"

İddianamede, şüpheli Hamza Celepoğlu'ndan önce Adana Jandarma Bölge Komutanlığı'nı yürüten emekli Tuğgeneral Ünal Karaosmanoğlu'nun başsavcılığa 27 Nisan 2016 tarihinde tanık olarak ifade verdiği ifade hatırlatıldı.

Karaosmanoğlu'nun ifadesinde, kendisi hakkında Adana Jandarma Bölge Komutanlığı yaptığı dönemde, TSK aleyhinde yayın yapan ve yurt dışı kaynaklı "Paşakeyfi" ve "Terörihanet" isimli internet sitelerinde FETÖ/PDY tarafından yoğun şekilde yayın yapıldığını, bu şekilde yıpratılarak ve yıldırılarak Adana Jandarma Bölge Komutanlığı'ndan farklı bir birime atanmasının sağlandığını, sonrasında bölge komutanlığına şüpheli Hamza Celepoğlu'nun atandığını söylediği vurgulandı.

İddianamede, şüphelilerden Burhanettin Cihangiroğlu'nun da 2014 yılında emekli olana kadar Jandarma Kriminal Başkanı olarak görev yaptığının anlaşıldığı belirtilerek, soruşturmaya konu devlet sırrı kapsamındaki malzemelerle ilgili 23 Ocak 2014 tarihli uzmanlık raporunun sanıklar Mustafa Yardımcı, Baycan Görücü, Mustafa Kayıkcı, Berkant Aydın, Yemliha Kale tarafından Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne sunulmak amacıyla hazırlandığı, şüpheli Burhanettin Cihangiroğlu'nun da uzmanlık raporunu hazırlayan bu birimin en üst derecede sorumlu amiri olduğu kaydedildi.

Cihangiroğlu'nun, "İrtica ile mücadele eylem planı" belgesiyle ilişkisi

Devlet sırrı kapsamındaki malzemelerin Jandarma Kriminal Laboratuvarı tarafından 22 Ocak 2014'te alındığı, kısa bir zaman diliminde incelenerek 23 Ocak 2014'te raporlaştırıldığı, aynı gün Adana Jandarma Komutanlığı'na gönderildiğine dikkat çekilen iddianamede, 19 Ocak 2014'te MİT'e ait tırların Adana Ceyhan'da durdurularak malzemelerden numune alınmasının hemen sonrasında şüpheli Cihangiroğlu'nun Jandarma Genel Komutanlığı adına kayıtlı makam telefonundan, saat 17.22'de kendisine bağlı olarak görev yapan ve numunelerle ilgili raporun hazırlandığı Merkez Jandarma Kriminal Laboratuvarı Komutanı Jandarma Yarbay Mustafa Yardımcı'yı aradığı, 68 saniye görüştüğü ve eylemle ilgili talimat verdiği öne sürüldü.

Şüpheli Cihangiroğlu'nun, örgütsel eylemden haberdar olduğu, yardım tırlarını durduran FETÖ/PDY yönetici ve üyesi konumundaki sanıklarla örgütsel irtibat içerisinde bulunduğu, eylemin tamamlanması aşamasını da yakından takip ederek talimat verdiğinin tespit edildiğinin aktarıldığı iddianamede, "Kamuoyunda 'İrtica ile mücadele eylem planı' olarak bilinen ve eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ve emekli Kurmay Albay Dursun Çiçek'in tutuklanmalarına gerekçe olarak gösterilen '4 sayfalık belge üzerindeki imzanın Dursun Çiçek'e ait el ürünü ıslak imza olduğuna' dair 23 Şubat 2010 tarihli uzmanlık raporunun, şüphelinin başkanı olduğu Jandarma Kriminal Daire tarafından hazırlandığı, söz konusu 4 sayfalık belge ile ilgili başsavcılığımızın 2014/116784 numaralı soruşturma dosyası kapsamında 3 kişilik bilir kişi heyeti tarafından hazırlanan 10 Mart 2016 tarihli bilir kişi raporunda ise, 'söz konusu imzanın zayıf ihtimalle Dursun Çiçek'in eli ürünü olabileceği' sonucuna ulaşıldığı ve soruşturmanın devam ettiği anlaşılmıştır." denildi.

Ceza ve tutuklama istemi

İddianamede, soruşturma kapsamında 29 Kasım 2015'de tutuklanmalarına karar verilen şüpheliler Hamza Celepoğlu ve Burhanettin Cihangiroğlu'nun, "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet, “devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askerî casusluk maksadıyla açıklamak” suçundan ise müebbet hapis cezasına çarptırılması talep edildi.

Şüphelilerin ayrıca "silahlı örgüt kurmak veya yönetmek” suçundan 15 yıldan 22,5 yıla ve “devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin etmek” suçundan da 15 yıldan 20 yıla olmak üzere toplam 30 yıldan 42 yıl 6’şar aya kadar hapis cezasına çarptırılması da istenen iddianamede, şüphelilerin istenen cezalar nedeniyle tutuklanmalarına karar verilmesi de talep edildi. 

Yürütülen soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından ifadeleri alındıktan sonra mahkemeye sevk edilen Celepoğlu ve Cihangiroğlu ile dönemin Ankara Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral İbrahim Aydın, mahkeme sorgularının ardından tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. 

Başsavcılığın, İbrahim Aydın ile ilgili soruşturmaya devam ettiği öğrenildi.