BIST 10.007
DOLAR 32,39
EURO 34,78
ALTIN 2.435,58

Mazlumun feryadını vicdanın hissedenler bir kere daha İstanbul'da buluştular!

Sevgili dostlar; geçtiğimiz hafta sonu itibariyle 10-12 Haziran 2022 tarihlerinde, Doğu Türkistan STK’ları birliğinin, bağlı bir kuruluşu olan Doğu Türkistan Ulemaları Derneğinin organizesiyle İstanbul’da Uluslararası Doğu Türkistan sempozyumu düzenlendi.

Sempozyuma yaklaşık, dünyanın dört bir tarafından 40’ın üzerinde ülkeden, bilhassa tarihçi-araştırmacı ilim,irfan ve dahi vicdan sahibi şahsiyyet iştirak etti. Ben de baştan bu yana Doğu Türkistan davasıyla yakından ilgilenen ve özelde Satuk Buğra Han İlim ve Medeniyet Vakfının Mütevelli Heyeti Başkanı sıfatıyla sempozyumun bütün oturumlarına, bir bakıma ev sahibi olarak iştirak ettim.

Doğu Türkistan, orijinal adıyla Şarkî Türkistan 752’de ecdadımızın Muhammedî emaneti oralara kadar ulaştırmak için yollara düşmüş olan İslam ordularıyla BİRLİKTE, Batı Türkistan’a doğru ilerlemeye gayret eden Çin Kuvvetlerini Talas Irmağı kenarında durdurup bozguna uğratırlar.

Elde edilen zaferin mutluluğu içerisinde birbiriyle kaynaşması daha da hız kazanan  iki ordu orada İslam Kardeşliği’nin en etkin örneğini verirler. Bu hüsnü kabul, karşılıklı anlayış ve hoşgörü sonucu Müslümanlığı kabul eden ecdadımız Muhammedî emaneti orada teslim alır ve o emaneti ötelere taşımak üzere İslam’ın Bayraktarlığını kimseye bırakmaz. O kadar ki, o ilk buluşmanın hatırasına Ecdad, ötelere doğru yol alırken yer yer geçtiği mekanlara, o Yüce değerlerle şerefyab oldukları mekanın, “TALAS” ırmağının adını verirler… Örneğini vermemi mi talep ediyorsunuz…İşte Kayseri’nin kenarında konuşlanmış olan “TALAS”… Kısacası Doğu Türkistan, Talas ırmağı kenarındaki o mübarek buluşmadan bu yana Müslüman Türk’ün kadim yurdudur.

1949’a kadarki dönem!
Daha sonraki dönemlerde Satuk Buğra Han’ın Devlet Başkanı sıfatıyla M.S. 930  yılında İslamı kabul etmesiyle birlikte, Maverau’n- Nehr’e doğru yol alan o kutlu medeniyet, sırtını muhkem bir iradenin şekillendirdiği karaktere yaslanmış olur. Karahanlılar, Gazneliler pratiğiyle birlikte, daha organize bir şekilde Selçuklu, Osmanlı belirlemeleriyle Viyana kaplarına kadar götürülen o kutsal “EMANET” in, kaderin cilvesi doğrultusunda karşılaşmış olduğu sonuçlar da göz önünde bulundurularak, tarihî sorumluluk içerisinde biri 1933, diğeri de 1944 yıllarında olmak üzere gönüllerindeki küllî kabullenişi İslamiyet-Bağımsızlık-Kardeşlik-Adalet sloganlarıyla dört kelimede özetlemek suretiyle iki kere Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti devleti kurulur.

Daha sonrası!
Batı Türkistan’ın, Tacikistan’dan Türkmenistan ve Azerbaycan’a kadar tamamının istisnasız Rus işgaline uğramasından güç ve iham alıp “Kadim Türk Yurdu” olan Doğu Türkistan’ı işgal etmenin hayallerini kuran Çin, zulüm cefa ve işgalde her zaman için işbirliği içinde olduğu Rusya’nın da en azından psikolojik  desteğini yanına alarak 1944 yılında “Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’nin varlığına son vererek Doğu Türkistan’ın tamamını işgal eder.

O günden bu yana Doğu Türkistan’da göz yaşları hiç dinmedi. Zulüm ve işkencenin her türlüsü, akla gelebilecek hak ihlalleri olağan ve sıradan bir hal aldı. Asimilasyon, demografik yapının işgalci Çin lehine değiştirilmesi devlet politikalarının vazgeçilmez unsuru haline gelir.

Bunlarla da yetinmezler… Aynen Çarlık Rusya’sının Batı Türkistan’da, Semerkant’da, Hive’de ve diğer Türk diyarlarında yaptığı gibi Çin’de adeta Çarlık Rusya’sını taklit edercesine iki senede bir, beş senede bir budama yaparcasına, ekinleri seyreltircesine budama ve imha harekatına koyulur.Nitekim 5 Nisan 1990 Kaşgar-Barin katliamının, 5 Şubat 1997 Gulca katliamının, 5 Temmuz 2009 Ürümçi katliamının vicdanlarımızda yarattığı acı hala canlılığını muhafaza etmektedir.

Artık bıçak kemiğe dayandı?..
En son gelinen noktada, 2017’den bu yana Çin, bütün Doğu Türkistan’da “Meslekî Eğitim Merkezleri” adı altında düzenlemiş olduğu eğitim kampları vasıtasıyla; en açık ifadesiyle SOYKIRIM yapmaktadır. Bu merkezlerin adları her ne kadar “Mesleki Eğitim Merkezleri” ise de, bunlar özde ve pratikte toplama kampları olarak fonksiyon icra etmektedirler.

Nitekim bu kampların, birer toplama kampı olduğu 2018 yılında, tamamen evrensel ilkeler doğrultusunda hareket eden araştırmacı-gazeteci AKRİST’lerin gayretleriyle dünya kamuoyunun dikkatine sunulmuş, bu doğrultuda Nisan 2020’de Londra’da kurulan “Uygur Mahkemesi” 9 Aralık 2021’de, Çin’in Doğu Türkistan’da uygulamakta olduğu politikaların “soykırım ve insanlığa karşı işlenmiş suç” olduğuna hükmedimiştir.

Sempozyumun temin ettiği fayda!
40’ı aşkı ülkeden gelen ve sempozyumda bildiri sunan, tartışmalara iştirak eden, bu doğrultuda görüş açıklayan bütün katılımcılar, Doğu Türkistan meselesini temelinden itibaren bugüne kadarki safahati dahilinde ele alarak Kadim Yurdumuzun işgali ve ona dayalı olarak meydana gelen maduriyetin daha iyi anlaşılmasına yönelik ilmî ve sosyolojik verilere dayalı olarak görüş ortaya koydular ve hukuka uygun sonuçların elde edilmesi doğrultusunda belirlemelerde bulundular.

Yurt dışından gelen iştirakçiler, dünyanın neresinde olursa olsun, her yerde her zaman zalime dur deyip mazlumun ahını dindiren ve onu ayağa kaldıran Türkiye’nin Doğu Türkistan kökenli, zulüm ve baskı altında doğma yurdunu terk etmiş olan maduz ve mazlumlara yönelik göstermiş olduğu sahipkarlık karşısında takdirlerini ifade ile bizzat Cumhurun Reisine teşekkürlerini dillendirmekten geri kalmadılar.

Bilhassa 40’a yakın İslam ülkesinden gelen iştirakçilere Türk devletinin misafir muamelesi gösterip onlara bizzat mülkî amir sıfatını taşıyan etkin şahsın “hoş geldiniz” deyip hal ve hatırlarını sorması, müşterek kültürümüzün yaygınlık ve devamlılığı görevini üstlenmiş olan devlet birimini temsilen bir Bakan Yardımcısının onlara toplantının muhtevası doğrultusunda Kur’an diliyle hitap etmesi onların Türkiye’ye bağlılığını bihayli artırmıştı.

Rabbim mazlumların yardımcısıdır. İnşaAllah Doğu Türkistan’ın göz yaşı dinecek, Gök Bayrak semalarda dalgalanacaktır. 

Kalın sağlıcakla sevgili dostlar