BIST 10.192
DOLAR 32,38
EURO 34,77
ALTIN 2.406,41
HABER /  MEDYA

Küçük Gelin'in oyuncusu Orhan Şimşek babasını öldürdü

STV'de yayımlanan Küçük Gelin dizisinde rol alan oyuncu Orhan Şimşek, babası Ali Şimşek'i bıçakla boğazını keserek öldürdü.

Abone ol

SAMANYOLU TV'de yayınlanan Küçük Gelin dizisinde rol alan ve geçen ocak ayında kaybolması ile gündeme gelen oyuncu Orhan Şimşek, Adıyaman'ın Kahta İlçesi'nde babası Ali Şimşek'i bıçakla boğazını keserek öldürdü.

ORHAN ŞİMŞEK KAYBOLMUŞTU

STV ekranında yayınlanan "Küçük Gelin" dizisinin başrol oyuncusu Orhan Şimşek, geçen Ocak ayında kaybolmuş ve iki gün sonra evine dönmüştü.

PSİKOLOJİK RAHATSIZLIK

Oğlunun “Bipolar Bozukluk” adı verilen psikolojik rahatsızlığı olduğunu belirten anne Müyesser Şimşek, o dönem yaptığı açıklamada “Kendisinin bipolar bozukluk rahatsızlığı var. Üç aydır ilaçlarını kullanmıyordu. Hastalığı nüksetti. Atakları vardı. Evde çıktı ve gitti. Şu an nerede biz de bilmiyoruz. Emniyet araştırıyor. Çok üzgünüz, bir an önce bulunur inşallah” diye konuşmuştu.

ORHAN ŞİMŞEK TESLİM OLDU

Öldürülen Ali Şimşek'in cesedi Kahta ilçe merkezine birkaç kilometre mesafedeki Salkımbağ Köyü'ndeki bir tarlada bulunurken, oyuncu Orhan Şimşek'in ise güvenlik güçlerine teslim olduğu öğrenildi.


orhan-şimşek.jpg

ORHAN ŞİMŞEK KİMDİR?

Ünlü oyuncu 1985 yılında doğdu. 2000-2002 arasında Kadıköy Halk Eğitim Deneme sahnesinde oyunculuğa adım attı. 2004-2005 Müjdat Gezen Sanat Merkezinde oyunculuk eğitimi aldı ve Haliç Üniversitesi Konservatuar Tiyatro Bölümünü bitirdi.

Orhan Şimşek hangi dizilerde rol aldı?

- 2007 - Genco (Ahmet)
- 2008 - Karamel (Ömer)
- 2009 - Nefes (Uygar)
- 2012 - Sultan (Yılmaz)
- 2013 - Küçük Gelin

ekran-resmi-2015-04-03-16.40.48.png

Öldürülen Ali Şimşek'in cesedi Kahta ilçe merkezine birkaç kilometre mesafedeki Salkımbağ Köyü'ndeki bir tarlada bulunurken, oyuncu Orhan Şimşek'in ise güvenlik güçlerine teslim olduğu öğrenildi.


orhan-şimşek.20150403155148.jpg

ORHAN ŞİMŞEK 'İN HASTALIĞI BİPOLAR NEDİR?

Halk arasında manik depresif olarak bilinen, iki uçlu duygu durum bozukluğu olan bipolar bozukluk hastalığına dikkat çekmek için 30 Mart, tüm dünyada Dünya Bipolar Günü olarak kutlanıyor.

Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi, NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Gökben Hızlı Sayar, bipolar bozukluk hastalığını anlattı.

Bipolar afektif bozukluk ya da diğer isimleriyle manik depresif, iki uçlu duygudurum bozukluğunun psikiyatrinin en gizemli hastalıklarından birisi olduğunun altını çizen Sayar, gizemin iki sebebin ilkinin hastalığın getirdiği duygusal dalgalanmalar olduğuna dikkat çekerek şunları kaydetti:

Duygu halleri aniden değişebiliyor!

Hastalığın depresyon döneminde neredeyse elden ayaktan düşen, kendine güvensiz, karamsar, çökkün olan kişi, hastalığın manik dönemine girdiğinde aşırı canlanır, kendine güveni başını belaya sokacak kadar artar, bir anda yatırımlar yapmaya, riskli kararlar almaya başlar.

Depresyon döneminde parmağını kıpırdatmaya takati olmayan kişi gider, yerine geceleri bir iki saat uyuduğu halde sürekli koşturan, enerjisi bitmek bilmeyen bir kişi gelir. Bu değişkenlik hastanın yakın çevresindekiler için oldukça şaşırtıcı olur.”

Hastalığın ikinci gizeminin ise hekimleri şaşırttığına vurgu yapan Dr. Gökben Hızlı Sayar, tıp dünyasında yaşanan bütün gelişmelere rağmen, bipolar afektif bozuklukta beyinde neler olup bittiğinin tam olarak bilinememekte olduğunu ancak araştırmaların beyinde bozulan mekanizmalarla ilgili ipuçları verdiğini ifade etti.

Bipolarda beyin kimyasında bozulma olur

Dr. Gökben Hızlı Sayar, şöyle devam etti:

“Beynin çalışmasında, sinir hücrelerinde “reseptör” adı verilen, hücrenin diğer hücrelerden gelen sinyalleri algılayan “antenleri” ve “nörotransmiter” adı verilen, bir sinir hücresinden diğerine mesajlar taşıyan “kimyasal postacılar” büyük önem taşır. Yapılan araştırmalarda bipolar afektif bozuklukta bu iki yapının bozulduğu gösterilmiştir. Kimyasal postacılar hastalığın gelişiminde önemli rol oynadıkları için tedavide de kimyasal düzenleyiciler oldukça önemlidir.

Beyin sistemlerindeki bozuk çalışma nedeniyle birbiriyle yarışan düşünceler, bir konuya odaklanamama, konuşurken konudan konuya atlama sık olarak izlenir. Kimyasal iletimdeki bozulma aynı zamanda duygusal dalgalanmalara da sebep olur. Mani, depresyon, hipomani ve normal ruh hali dönemleri sarkaç gibi birbirini takip eder.

Beyindeki moleküllerin çalışma hızı bipoları etkiliyor

PET (Positron Emission Tomography) adı verilen ve damar yolu ile enjekte edilen, metabolik radyoaktif ajanların biriktiği normal veya patolojik dokuları görüntüleyen nükleer tıp inceleme tekniği ile yapılan çalışmalar bipolar beyindeki bazı bozuklukları göstermiştir. Bu çalışmalara göre beyinde dopamin, serotonin ve norepinefrin olarak bilinen kimyasal postacıları salan hücrelerin yoğunluğunda artış saptanmıştır. Bu moleküller sinir hücrelerinin haberleşmesinde önemlidir.

Duygunun düzenlenmesi, strese verilen cevap, haz alma, ödül mekanizmaları, muhakeme becerisi, dikkat ve bellek gibi birçok beyin fonksiyonunda görev alırlar. Hastalığın aktif döneminde olmasalar dahi, bipolar hastaların beyinlerinde bu moleküllerin aktivitesinde, hastalığı olmayanlara göre ortalama %30 artış izlenmiştir. Moleküllerin çalışması normalde beklenenin ne kadar üzerindeyse, kişinin dikkatinin de o denli bozuk olduğu da çalışmalarda gösterilmiştir. Bipolar afektif bozukluk tedavisinde sıklıkla kullanılan lityum ve valproik asit gibi maddeler, bahsedilen bozukluğu dengeye koyarlar.

Genetik sebepler olabilir

Bipolar bozukluğun bazı ailelerde daha sık görülmesi, hastalıkta saptanan beyin kimyasındaki bozukluğun genetik bir sebebinin olabileceğini düşündürür. Bipolar afektif bozukluk, toplum içinde % 2-3 oranda görülürken, anne ya da babasında bipolar bozukluk olan bir kişinin hastalığa yakalanma ihtimali % 12-15 civarındadır. Tek yumurta ikizlerinin genetik olarak birbirinin eşi olduğu bilinir. Bu durum hastalıkların genetik geçiş oranlarını ölçme konusunda oldukça yardımcıdır. Tek yumurta ikizlerinden birisinde bipolar afektif bozukluk varsa, diğer ikiz eşinde de hastalık görülme oranı % 85’tir. Bu yüksek oran, hastalıkla ilişkili kimyasal denge bozukluğunun büyük oranda genetik geçiş ile gerçekleştiğini düşündürür.