BIST 10.046
DOLAR 32,36
EURO 34,77
ALTIN 2.409,63

İnsanı insandan uzaklaştıran her şey şaibelidir.

Uçsuz bucaksız bir yer gibi hissettiğimiz hayatın, aslında oldukça fazla sınırı var. Bazen insanın kendi düşüncelerinde bazense diğer insanların çizdiği sınırlar nispetinde hepimiz “dar” bir alana hapsolmuş dolayısıyla da dünyayı kendimize “dâr” etmiş vaziyetteyiz. Zaten bu iki “dar” arasına sıkıştırılan dünyaya, program, disiplin, uzmanlaşma, verimlilik gibi birçok yeni sınırlar da eklemlenmiş üstelik. İlginç olan ise insanın bu sınırlar içinde hapsolduğunu, standartlaştırıldığını hissetmeyecek kadar uyuşturulmuş olması.

***

Medeniyetlerin devamlılığını sağlayan, başka bir ifade ile insana, insanı aktaran mekanizmayı, ‘uzmanlaşma’ dediğimiz olgu tek başına adeta yerle bir etti. Hayatımızla ilgili olan birçok konuyu “ben işin uzmanı değilim” kabilinden konforlu bir cümleyle başımızdan defetmek hoşumuza gitse de ‘kendi hayatına dokunamayan insan’ olmak bize çok şey kaybettirdi.

Problemin biliniyor olmasına rağmen herkesin durumdan memnun olması, işleri daha da girift hale getirdi. Önceleri daha fazla sorumluluktan kaçmanın verdiği rahatlıkla mutlu olan insan, sonraları kapalı devre bir hayat sürmenin sebep olduğu birçok sorun karşısında kaçınılmaz olarak mutsuz oldu. 

Uzmanlaşmanın büyüklerimizin deneyimlerine kulak tıkamamızı telkin etmesi, farklı isimlerle adlandırdığımız kuşakların birbirinden daha fazla kopmasına neden oldu. Hayatın içinde yaşayıp ondan doğrudan deneyimler elde edilememesi insanı, hem hayattan hem de diğer insanlardan hoyratça kopardı. Bu durum, büyük manevi bir kopuşu da beraberinde getirdi. 

Kendi hayatını idame ettirecek kadar ‘uzman’ olmayan insanın, insana olan bağımlılığı artınca manevi yön ve yol arayışındaki insan sayısı da aynı oranda azaldı. Üretim ve sanayileşmenin vahşi bir şekilde devamlılığının sağlanması gerektiğinin üzerine bir de uzmanlaşma, programlama, moda gibi kavramlarla insan standartlaştırılınca insanın bir türlü tamamlayamadığı eksik bir parçası daha oldu.

İnsana mekanik olarak duyulan ihtiyaç, ruhu aç bıraktı ve insan makineleştirildi! İnsanın tıpkı bir ürün gibi standartlaştırılmasının bir sonucu olan yeknesaklık, kendimizi, kendimize yabancılaştırdı. Kendimizden kaçma hali, ithal edilecek yeni bir kavramın gerekliliğine bizi inandırdı. Bu durum, insan hayatının zaman odaklı olmasını ve insanın makineleşmesi gerektiğini savunan modernite için mutlak galibiyetin göstergesi oldu.

İnsanı yalnızlaştıran ve standartlaştıranların işi, belirli bir zaman sonra oldukça kolaylaştı; çünkü insan artık kendi kendini yalnızlaştırmaya başladı. Elimize tutuşturulan sosyal medya, internet vb. araçlarla kendimizi büyük, yalnızlaşmış insan topluluğunun tam ortasında fakat acil çıkışa en uzak noktada buluverdik.

Bugün sanal duvarlara bir yandan hatıralarımızı yansıtıyor, bir yandan öfke ve şiddetle aynı duvarları yumrukluyor bir yandan da yine aynı duvarlarda yalnızlık duvarlarını yıkmaya çalışıyor ve izin verildiği ölçüde de geçici hazlarla ödüllendiriliyoruz.

Modernite’nin insana yaşattığı hazzın geçici olacak şekilde planlanması, insanın yalnız kalmasını arzulayanlar, yalnızlığı devam ettirici araçların sahipleri ve insanın bir parçasını hep eksik bırakmak isteyenler için oldukça önemli. Yaşıyor olduğumuz, resmi, derinliksiz, samimiyetsiz ilişkilerle bezeli ve başkalarınca planlanmış hayatımız da bu atfedilen önemin bir yansıması. Bu plandan hemen sapmamız gerektiğinin ehemmiyeti ve önceliği ancak ve ancak “daha kalabalık fakat daha yalnız” olduğumuz dikkate alınırsa anlaşılabilir.

Twitter; @MuratCahid