BIST 9.916
DOLAR 32,52
EURO 34,78
ALTIN 2.445,21
HABER /  SEÇİM

HDP barajı geçemezse PKK ne yapacak?

7 Haziran 2015 Genel Seçimleri'nde HDP baraj altında kalırsa ne olur? HDP'nin baraj altında kalması sonrası PKK ne yapar? İşte yanıtlar...

Abone ol

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Nihat Özcan, PKK'nın 7 Haziran Genel Seçimleri üzerine etkilerini değerlendirdi. 

Emekli Kıdemli Binbaşı da olan Özcan'a göre PKK'nın bir 'seçim stratejisi' var ve HDP'nin barajı geçip geçmemesi yalnızca bir detay. 

"PKK açısından bakarsanız yani bu işin asıl yüklenicisi üzerinden bakarsınız onlar için çok önemli değil."

PKK'nın Türkiye'de 3 bin 500 silahlı gücü olduğunun da altını çizen Özcan, "Türkiye böyle bir ortamda seçime gidiyor" uyarısında da bulundu.

Nihat Ali Özcan'ın Radikal'de yayınlanan röportajından satırbaşları şöyle:

PKK 3500 SİLAHLI GÜÇ

Türkiye seçime gidiyor; ve sandık sonuçları parlamentoyu oluşturacak ama o sandığın dışında sandıkta olanlarla organik bağı olan bir aktör daha var; PKK denen bir aktör var. Onun da kendi büyük bir stratejisi var; ayrıca siyaset yapmanın dışında da bazı araçları ve yöntemleri var. Yani silahlı adamları gibi. Bugün k nereden baksanız Türkiye sınırları içerisinde 3500 silahlı adamı var.

Türkiye böyle bir ortamda seçime gidiyor. Yani salt siyasi partilerin yarıştığı bir seçim değil; siyasi partilerin yarışının dışında, sisteme müdahale edecek bir askeri unsurun da yer aldığı, bu unsurun sadece içeride değil Irak ta Suriye'de, Türkiye'de, İran'da gücünün de olduğu bir aktörle seçime gidiyor. Bu seçim bu manada oldukça önemli gibi gözüküyor.

ÖCALAN VE KANDİL

Dört siyasi partiden üçünün, yani AK Parti, CHP ve MHP ile HDP'nin hesap vermek durumunda olduğu makamlar farklı. HDP bir yandan sistemin oyuncusu gibi davranmak zorunda ama bir taraftan da Öcalan ve Kandil’in genel stratejisine uyumlu; onun direktiflerini yerine getiren aktör gibi davranmak zorunda. Şimdi iş böyle olunca seçimler farklı bir manaya doğru gidiyor.

Bu seçimler AK Parti, CHP, MHP için çok önemli olabilir. İktidara gelemezlerse muhalefet rolünü üstlenip bir dahaki seçimi bekleyecekler ama HDP parçası olduğu daha büyük bir siyasetin kendine biçilmiş rolünü oynamaya devam edecek. Şimdi bu rol farklı bir yelpazede gerçekleşir, bir taraftan meşru mecliste ama öbür tarafta sokakta veya biraz daha ileri gittiğinizde dağda da bir boyutu var bu işin, sınırın dışında ve içinde. Dolayısıyla seçim Kürt meselesini bütün boyutlarıyla çözecek bir şey değil. Ancak nasıl evrilebileceğini yada ortaya çıkabilecek gerilimin boyutlarını bize açıklaması açısından bu manada çok önemli.

Bu noktada Kürt meselesinin geldiği yere ve tarafların bu konuda söylemine bakmak lazım.

ali-nihat-ozcan.jpg

MHP NET CHP MAHCUP!

Tabii ki MHP iktidarın 2005'ten itibaren ortaya koymuş olduğu müzakere ederek egemenliği paylaşma yaklaşımını tamamen reddediyor. O bu mevcut teröristleri yada silahlı unsurları sistemin dışına itmedikçe böyle bir çözümün mümkün olamayacağını ve Türkiye'yi bu manada bölebileceğini iddia ediyor. CHP biraz daha mahcup bir durumda. Kapalı kapılar ardında hükümet ve PKK arasında götürülen müzakereleri yada dolaylı bir biçimde götürülen müzakereleri aslında pasif bir biçimde destekliyor. Çok fazla bir itirazı olduğunu sanmıyorum.

AK PARTİ VE HDP NE YAPACAK?

Burada önemli olan AK Parti'nin ve HDP'nin nasıl davranacağı. HDP bundan sonrada Öcalan ve Kandil’den bağımsız hareket edecek değil.

AK Parti ise PKK'nın ortaya çıkardığı Kürt etnik meselesiyle ilgili konuyu müzakere ile çözeceğini deklare etti. Şimdi bu müzakere ile çözümde tarafların politik bir hedefi vardır. Orada varmak istenen hedef sonunda egemenliğin paylaşımıdır . Yani masanın bir tarafında bir Türk devleti öbür tarafında da Kürtler vardır; bundan sonra ülkenin iki etnik grup olarak nasıl yönetileceğini ve anayasanın bunun mimarisini nasıl biçimlendireceği konusu tartışılır. Yani bu müzakerelerde egemenliği paylaşmada yeni bir devlet modeli ortaya çıkarıyorsunuz; bu yeni devlet modeli kurumlarıyla ilişkileriyle tanımlarıyla yeni formata uygun bir anayasayı gerektiriyor.

Bunun için önce bir güvenlik ayağıyla bir ilerleme sağlamanız gerekiyordu. Devlet bazı kendi açısından yapması gerekenleri aslında yaptı. Mesela orduyu bu tür işler içerisinden tamamen çıkardı.
Operasyonları gittikçe minimize etti fakat öbür taraftan PKK kendi üzerinde düşen yükümlülükleri yerine getirmedi. Ülkeyi terk etmek; silah bırakıp tekrar ülkeye dönmek gibi yükümlülükleri yerine getirmedi.

PKK DEVLETİ GERİLETİYOR!

Şimdi devletin bölgedeki meşru otoritesinde bir erozyon ortaya çıktı. PKK devletle yarışacak, zaman zaman onu geriletecek pozisyonda. Şimdi bu hükümetin pazarlık yapma gücünü azaltıyor çünkü burada egemenliği paylaşma konusunda hükümetin önerisi minimum düzeyde; yani hükümet bunu yerel yönetimlerin güçlendirilmesi olarak anlıyor. Ama PKK'nın kendi söylemine bakarsınız onun buradaki beklentisi çok maksimum düzeyde daha çok konfederal bir yapıya hitap ediyor. Yerel yönetimler bize yetmez diyor.

Dolayısıyla hükümetin bu minimalist yaklaşımıyla PKK'nın maksimalist yaklaşımındaki o makasın nasıl ve ne zaman kapanacağı konusunda tartışmalar seçimden sonra da artarak devam edecektir.
Ama tabii AK Parti’nin anayasa teklifinde başkanlık sistemi var ve PKK her ne kadar kağıt üzerinde Başkanlığı reddediyor olsada pratikte Öcalan'ın yaklaşımı ve bu konudaki taktiklerine baktığınızda, iş o noktaya geldiğinde başkanlık sistemini de kabul edecektir.

HDP PKK'NIN DIŞINDA BİR ŞEY SÖYLEMİYOR

HDP zaten PKK'nın dışında söylediği bir şeyi söylemiyor zaten. Seçim bildirgesine bakarsınız HDP'nin söylediklerinin hepsi PKK'nın baştan beri tarif ettiği konfederal yapıya ilişkin olan taleplerdir.
HDP’yi dağdaki militanlardan, Kandil’deki varlıktan; Suriye'deki PKK varlığından Öcalan'dan ayırıp konuşabilmek mümkün değil. O yüzden seçimden sonra siyasetin sadece seçim sonuçlarına göre değil HDP'nin belkide bir anlamda çok da müdahil olamayacağı PKK'nın belirleyeceği bir strateji istikametine gideceğini beklemek mümkün diye düşünüyorum.

PKK İÇİN BARAJ ÖNEMLİ DEĞİL!

HDP'de çalışan insanlar için bireysel olarak aday olan yada siyaset yapanlar için başarılı yada başarısızlık önemli olabilir, ama PKK açısından bakarsanız yani bu işin asıl yüklenicisi üzerinden bakarsınız onlar için çok önemli değil. Bu bir taktik bir mesele. Çünkü onun başka bir stratejisi, o stratejide seçime verdiği farklı bir mana var. Hiç önemli değil; HDP isterse 9.8 alsın ya da 10.2 alsın onun için sadece farklı olan şu: Meclis'e girmiş bir HDP uzun erimli PKK stratejisinin daha uygun bir aracı, elementidir.

Ama bu durum diğer partiler için önemli çünkü onlar siyaset yapmanın ana zemini olarak parlamentoyu gördükleri için parlamento kompozisyonu bunları etkileyecektir. AK Parti bu seçimden tek başına yada anayasayı değiştirecek kadar çoğunlukta gelirse kendisi açısından bu mesele sürdürülebilir bir konu; yani yönetilebilir müzakere edilebilir bir konu. Tek başına gelemezse o zaman meselenin sahipleri de farklılaşacak; çünkü öyle bir meseleyi yönetecek hükümetin nasıl kurulacağı, kompozisyonun nasıl olacağını tartışacağız.

Bu artık bu sistemi temelden zorlayan bir aşamaya gelmiş olan Kürt meselesi ile de yüzleşme anlamına geliyor, kim iktidara gelirse gelsin yada hangi kompozisyon gelirse gelsin.

AK PARTİ VE CHP AYNI ÇİZGİDE BULUŞABİLİR!

AK Parti, CHP Kürt meselesinde aynı çizgide buluşmaları en kolay olan iki parti. Ama burada ideolojik olarak temelde bir sorun var AK Parti açısından o da şu AK Parti gibi kimlik tanımlamasını din, mezhep üzerinden yapan bir parti etnik bir meseleyi tartışmaya başladığında aslında her attığı adım kendi aleyhine. Çünkü masanın bir tarafında etnik bir grup oturursa; öbür tarafında oturanlar toplumun çoğunluğunu oluşturan diğer etnik gruptur. Yani siz Kürtleri; onların istediği gibi formüle ettiğinizde masanın öbür tarafına oturanlar Müslüman olmaz. Masanın öbür tarafındaki Türkler olur. Şimdi bu da AK Parti'nin kapsayıcı olarak ortaya çıkardığı şemsiye kimlik olan din ve meshep veya din konusunda AK Parti için yeni bir krizin başlangıcı demek.