BIST 10.471
DOLAR 32,78
EURO 35,11
ALTIN 2.458,04
HABER /  GÜNCEL

Güneydoğuda kuyu korkusu

Faili meçhul cinayet kurbanlarının atıldığı savunulan kuyularda keşif yapan savcıya kayıp başvuruları artıyor.

Abone ol

Silopi’nin merkezinde bindiğimiz taksi bizi bölge halkının tanımıyla “ölüm”, Ergenekon yargı sürecinin gündemdeki isimleri Tuncay Güney ve eski PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın iddiasıyla “asit” kuyularına götürüyor. Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ) tesislerindeki kimi atık su kuyularına izinsiz yaklaşmak, kurumun arazisinde olduğundan mümkün değil.

Şehrin 3 kilometre dışında Sinan Lokantası’nın ardındaki atık kuyulara yaklaşınca fotoğraf çekmek istiyoruz. Taksi şoförü fotoğraf makinelerimizi çıkarınca panikleyip “Gazeteci olduğunuzu neden söylemediniz” diye çıkışıyor.

“Sormadın ki” cevabıyla söylenmeye başlıyor. “Ağabeyciğim bilseydim gelmezdim. Başımı belaya sokacaksınız. Beş çocuk elime bakıyor. Siz gittikten sonra bana bunun hesabının sorulmayacağının garantisi yok.”

1990’da faili meçhul yüzlerce cinayet ve kaybolma olayının yaşandığı bölgede yine de bir iyileşme var. Hatta çok değil, birkaç yıl önce olsa taksiciyi orada hiçbir güç durduramazdı. Çünkü korku hakimdi. Aslında bugün de aynı korkuyu taşıyanların sayısı çok fazla. Ancak Ergenekon yargı süreci kapsamında, cinayetlerin en yoğun yaşandığı dönemde bölgede faal olduğu savunulan -ama varlığı hâlâ muğlak-Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele (JİTEM) ile adı özdeşleşmiş kişilerin tutuklanması, bölge insanını cesaretlendirmiş. Artık kayıp yakınları adli mercilerin yolunu tutuyor ve savcılara adres gösteriyor: “Asit kuyuları!” Şırnak Baro Başkanı Nuşirevan Elçi, “Gelişmeler sevindirici ama çok sayıda kayıp yakını hâlâ korktukları için gelip dilekçe vermiyor” diyor.

Kuyuların gündeme gelmesini sağlayan başvuruların sayısı azımsanmayacak bir rakama ulaşıyor. Faili meçhullerin bulunması için daha önce girişimlerde bulunan aile sayısı bir elin parmaklarını geçmezken Ocak 2009’dan bu yana Şırnak Barosu’nun verilerine göre sadece Silopi’den yapılan başvuru sayısı 70’ten fazla. Cizre’de 10, Şırnak’ta 9, İdil’de ise 3 vatandaş, kayıplarının cesedinin bulunması için savcılığa suç duyurusunda bulundu. İtirafçılar Abdülhekim Güven ve “Berdan” kod adlı Adem Yakın ile askerler tarafından “dört dayısının katledildiğini” iddia eden Abdülcebbar İgdi “Burası katliamlar mağazası” diyor.

Dayılarının öldürülmesini hiç unutamadığını, bunu gerçekleştirenlerden hesap sormanın hayaliyle yaşadığını belirten İğdi’ye göre, bölgedeki cinayet yöntemleri çok çeşitliydi. “Yargısız infaz, toplu infaz, gözaltında kayıp, gözaltında ölüm, faili meçhul, helikopterden atarken kurşun yağmuruna tutmak bunlardan sadece birkaçı”, ona göre. Faili meçhullerle ilgili hukuki yardım için başvuran 198 kişinin dilekçelerinin de yakında yargıya intikal ettirileceğini söyleyen İğdi’nin Demokratik Toplum Partisi (DTP) Cizre ilçe yönetiminde görevli olduğunu ekleyelim.

Bölgede, kayıplarından sorumlu tuttukları bazı yetkililerin tutuklandığı Ergenekon davasına pek çok insan büyük önem veriyor, hatta bir hesaplaşma fırsatı olarak görüyorlar. 25 Ocak 2001 tarihinde Ebubekir Deniz ile birlikte Silopi İlçe Jandarma Karakolu’na çağrılmasından sonra bir daha haber alınamayan Demokratik Halk Partisi (DEHAP) Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış’ın ağabeyi Yakup Tanış’a göre, bölgede adı “kasap”a çıkan kişiler “burayı ayrı bir cumhuriyet olarak görüyordu ve Şırnak Cumhuriyeti’nin başkenti de Silopi’ydi. Ve bu cumhuriyette; yasaları koyan, uygulayan, hükmü veren ve infazları gerçekleştirenler de hep aynı kişilerdi.” İki kardeşi ve amcaoğlu faili meçhule kurban giden avukat Abdullah Fındık da “Silopi, çetenin suç işleme ve uygulama sahasıydı” diyor.

Silopi Cumhuriyet Başsavcısı Atilla Öztürk’ün önünde bekleyen 2008/3151 numaralı soruşturma dosyasındaki dilekçelerin her birinde farklı bir dram yazılı. Lokman Akay, Gerdi Akay, Abdurrahman Birlik, Fikri Şen, İhsan İlbak, Bahri Esenboğa, Ahmet Özdemir ve daha nicesinin yakınları tarafından verilen dilekçeler, trajik ifadelerin ardından “Silopi'de bulunan BOTAŞ kuyularının, Sinan Lokantası’nın arkasındaki kuyuların, Başköy’deki kimsesizler mezarlığının ve Görümlü Karakolu çevresindeki kuyuların açılmasını istiyorum” cümlesiyle bitiyor. Kayıp yakınları cenazelerin bulunmasını ve ihmali bulunan devlet görevlilerin cezalandırılmasını talep ediyor.

Doğma büyüme Şırnaklı olan ve 11 yıldır bölgede avukatlık yapan 41 yaşındaki Baro Başkanı Elçi, hayatında ilk kez -o da görevli olarak- BOTAŞ tesislerine girdiğini belirtiyor. “Başvurular aysbergin henüz görünen yüzü. Ergenekon soruşturması hızlı bir şekilde Fırat’ın öte yanına kaydırılmalı” diyor Elçi. Ama “Demokrasinin en son geleceği yer Şırnak’tır.”

Kuyulardan hiçbir ceset çıkmasa da aramanın yapılmasının önemli olduğunu kaydeden avukat Birlik, o dönemde bu suçları işleyenlerin kendilerini çok güçlü gördüklerini, dolayısıyla hiçbir zaman kendilerine hesap sorulmayacağı düşüncesiyle rahat davrandıklarını söylüyor. Birlik’e göre öldürülen insanlar sadece bu kuyulara atılmadı, pek çok kişi de bir dereye veya bir yol kenarına atıldı, yakıldı ya da bir taşın altına gömüldü.

Avukatlar ve kayıp yakınları, bölge halkının anlattıklarının gerçeklerin sadece yüzde 20’si olduğunu iddia ediyor. Söz konusu kuyularda geçmişte üç ceset ile bir kesik başın çıktığı dosyadaki kayıtlarda yer almış bile. Tanıklar, anlatımlar ve dinlenmesi gereken isimler, söz konusu soruşturmanın derinleşmesini zorunlu kılıyor. Savcılık başvuruları kabul etmeye devam ederken soruşturma dosyası sürekli kabarıyor. Ancak neticede bu bir ön inceleme ve henüz dava açılmadı. Adem Demir-Newsweek)